Bu yazı Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi ve arkadaşım sayın Zübeyir Saltuklu'nun bir çalışmasının bazı ilavelerle özetlenmiş halidir.. Tarihe ve günümüze bir projeksiyon tutulmuş ve bir bakış sergilenmiştir. Osmanlı Devleti'nde mecburi askerlik hizmeti Ikinci Mahmut döneminde getirildi. "Yeniçeri Ocağı"ıın 1826 yılında kaldırılmasından sonra,1834 yılında Harbiye kuruldu. Bu askeri okuldan mezun olan subayların yanı sıra, mektepli olmayan alaylı subayların sayısı küçümsenmeyecek kadardı.
Balkan felaketinin en önemli sebeplerinden birisi, belki en önemlisi bu alaylı paşalardı. Alaylılardan arındırılan ve mekteplilerin yönetiği Türk ordusu Çanakkale destânını yarattı. Askerlik süresi altı yıldı ve on yıla kadar uzatılabiliyordu. Süre daha sonra altı yıla düşürüldü. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından hemen sonra kurulan yeni ordu için, her devirde bedel ödeyen ve yalnız Anadolu'nun ve Rumeli'nin Türk halkından, Osmanlı ailesi erkekleri hariç, asker alınmaktaydı.
Müslüman olmayanlar yani gayr-i müslimler askere alınmıyordu. Bosna-Hersek, Arnavutluk, Doğu Anadolu, Dersim ve havalisi, Doğu Karadeniz sahilleri, Arabistan Yarımadası memleketleri ve Trablusgarp gibi, müslüman bölge halkından da asker alınmıyordu. Daha sonra Bosna -Hersek ile Doğu Anadolu'da, Akçadağ, Dersim bölgeleri, Halep ve Güney Anadolu'nun bazı bölgelerinde askere alınma çabalarına karşı, bölge devamlı isyàn halinde idi. Askerlikten muaf olanların başında İstanbul ahalisi de gelmekteydi. Başka yerde olsa da, İstanbul'da doģmuş olanlar imtiyazlı idi ve askerlikten muaftı. 1894 yılında İstanbul'un toplam nüfudu 1.030.234 idi.
1894 yılında Hicâz'in nüfusu 3.750.000 idi. Hicaz'da doğanlar da askere alınmıyordu. Arap bedevileri, Girit ahalisi Suriye'nin bir kısmı, Doğu Anadolu'nun bazı vilâyetleri askerlikten muaftı. Alınmak istenildiğinde isyanlarla karşı konulduğu için vaz geçildi. Ülkenin bir çok yöresinde nüfusa kayıtlı olmayan aşiretler ve özellikle de Irak topraklarında nüfusa kayıtlı olmayan aşiretlerden çoğu askere alınmıyordu. Kayıtlı olanlar da firar ettiklerinden, aşiretler arasında gönüllü birlikler oluşturma yoluna gidiliyordu. Müslüman olup gòçebe halde yaşadıkları için askere alınmayan Kürt aşiret ve kabilelerinin iskàn edilerek askere alınmalarıı Sait Paşa tarafından teklif edilse de, 2. Abdülhamid ülkede huzur ve sükûn istediği için ve isyân istenilmediğinden dikkate alınmamıştır. Ama daha sonra Doğu Anadolu'da aşiretlerin iskân edilmesine gerek kalmadan "Hamidiye Alayları" kuruldu.
Osmanlı'da bedelli askerlik sadece gayr-ı müslimler için değil, müslümanlar için de geçerliydi. 1846'da zengin müslüman ya yerine birini buluyor, ya da 50 altın vererek askerlikten muaf oluyordu. Eğer yine çağrılma olursa, istediği yakın bir askeri birlikte 5 ay eğitim gòrmek şartıyla, yine 50 altın vererek askerlikten muaf oluyordu. Haziran 1856'da bedelli askerlik vergisi yürürlüge girdiğinde; gayr-ı müslimler 65 altın vererek 60 yıl askerlikten muaf oluyordu. Borçlarını da müslümanlar gibi peşin değil, taksitler halinde ödüyorlardı.
Askerlikten muaf olan kesimlerden birisi de medrese hocaları ve medrese öğrencileriydi. Örnek verilecek olursak, Meşrutiyet öncesinde Îstanbul'da 25.000 medrese öğrencisi vardi. Sadece Trabzon Of ilçesinde 75 medrese vardı. Askerlik çağındaki hemen herkes medreselere kayıtıydı. Askerlik görevini yerine getirmemek için, 8 yıllık medrese eğitim süresi 16 yıla çıkarılıyordu. Anadolu'daki medreselerin çoğalmasının temel nedeni askere gitmeme isteğiydi. Buna mukabil, büyük illerde bulunan "idadi-lise" lerde okuyan öğrencilerin hemen tamamı vatan savunmasında yer alıyordu.
Yine Osmanlı'da kadılar, müderrisler, imamlar, müezzinler, tekke şeyhleri, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa hizmetinde bulunanlar, mızıka-ı hümayün mensupları, devlet memurları, pâdişah hizmetinde on dört sene bulunanlar askerlikten muaftı. Hekim, baytar ve eczacı gibi meslek mensupları, askerliklerini bu görevleriyle yapıyorlardı.1909' dan sonra gayr-ı müslimlerin de askere alınmasını zorunlu hale getirdi ve ilk defa İstanbul'da 170 medresenin eğitimine ara verdirilerek, medrese öğrencilerinin Balkan Savaşlarına katılmalarına karar verildi. Yani kısaca, "Nimet başkalarının; külfet ise başkalarının"
Özet olarak verilen bilgilerden görülebileceği gibi, vatan savunması hep Anadolu ve Rumeli Türk'ünün verdiği bedel üzerinden yürütülmüştür. Yahya Kemal "Eğil Dağlar" eserinde şöyle der: "Emperyalistler büyük bir oyunla, bizim olmayan yerleri bizlere savundurarak òz insan kaynağımızı yok ettiler.. Öyle ki, düşman öz vatanımıza saldırdığında ise, karşı koyacak insan gücümüz kalmamıştı"
Ne diyelim ve ne söyleyelim? Olanı duygulu bir Anadolu ezgisinden dinleyelim.
Kara çadır is mi tutar
Martin tüfek pas mı tutar
Ağlayanım anam, bacım
Elin kızı yas mı tutar
Yemen yolu çamurdandır
Karavanam bakırdandır
Zenginimiz bedel öder
Askerimiz fakirdendir
Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Sol yemende can verenler
Biri Memet, biri Memiş