Klasik bir
sorudur ama öylesine gerçek ve öylesine can yakıcıdır ki, her
sorulduğunda insanın kanı çekilir ve rengi bembeyaz olur:
“Et kokarsa tuzlarsın, ya tuz kokarsa ne yaparsın?”
Hadi siz cevap verin bakalım; sahi tuz kokarsa ne yaparsınız?
En
iyisi mi kendinizi zorlamayın; biz söyleyeyim: Tuz kokarsa anlayın ki
felaketiniz olur ve yarınlarının karanlık dehlizlerde yitip gider.
Bu
sebeple siz siz olun toplumun ortak paydası olan üst değerleri payda
haline dönüştürmeyin. Bırakın o değerler yüksekte dursun ve sakın o
değerlerin siyasi manevralar arasında oyuncak olmasına izin vermeyin.
Nedir bu üst değerler diye soruyorsunuz; söyleyelim:
-Din…
-Milliyetçilik…
-Bayrak…
-İstiklal Marşı…
-Laiklik…
-Vatan sevgisi…
-Cumhuriyet…
-Demokrasi…
-Hukukun üstünlüğü…
-İnsan hakları…
-Adalet…
Birini ötekine tercih etmeye lüzum yok. Her biri ayrı ayrı bu toplumun çimentosu olan olmazsa olmazıdır.
Bugün
farklı arayış içinde olan kimi Kürt aydınlar bile günün birinde
anlayacaklar ki, bu üst değerlerin yitip gitmesi sonucu, ortada hiçbir
şey kalmamış.
Tam da şu günlerde bazı bilim adamlarının
Yugoslavya örneğini verip durması boşuna değil. O bilim insanları demek
istiyor ki aklınızı başınıza devşiriniz. Şayet bu kavga ve gürültü böyle
sürüp giderse günün sonunda Yugoslavya gibi parçalanıp giderseniz ve
elinizde kalan parça da kimseye vatan olmaz. Bir olun, birlik olun ama
ortak bir paydada buluşun.
Ölçü şu:
Milliyetçilik; ırkçılık olmamalı…
Laiklik; şovenizme ve baskıya dönüşmemeli…
Vatan sevgisi; ‘ya sev, ya terk et’ biçiminde yorumlanmamalı…
Cumhuriyet; tüm meşruiyetini halktan almalı ve temelini halk iradesine dayandırmalı…
Demokrasi;çoğunluğun azınlığı “hiç” saydığı totaliter bir anlayışa dönmemesi ve
azınlığın da çoğunluk üzerinde vesayet oluşturmasına izin verilmemesi…
Hukukun
üstünlüğü; hukukçuların veya egemenlerin sırf kendileri gibi düşünmüyor
diye muhalif her görüşü şu’cu veya bu’cu diye yaftalamaması; hukukun
herkes için eşit oranda uygulanması…
Adalet; kamu eliyle
savunmasız ve güçsüz kitleler üzerinde siyasi baskı yapılmaması; her
inanç ve her ideolojiye sahip kimsenin korku altında yaşamaması…
Bayrak;bir toplumun, ulusun ve kendini bir ülkeye mensup hisseden herkesin
ortak milli değeri olması; yani bir etnik yapının ötesine karşı simge
olarak kullanmaması…
İstiklal marşı; bir ülkenin başka ülkeler ve
uluslar önünde kendi tarihini, kültürünü ve sosyal bilincini ortaya
koyması; ama asla ırkçılık gibi bir sonuç doğurmaması…
Din; Aynı
yaratıcı (Allah), aynı Kutsal kitap (Kur’an), aynı yol gösterici
(Hz.Peygamber) doğrultusunda pay haline getirilmeksizin ortak payda
olarak görülmesi ve aynı kıbleye secde eden insanları kardeş kılan üst
kimlik kabul edilmesi…
Şayet toplum bu ortak değerler ekseninde
buluşabilse ve herkes bir başkasının inanç ve ideolojisine saygı duymayı
başarabilse, bugün yaşadığımız sorunların onda birini dahi yaşamaz
olurduk.
Fakat olmuyor; olamıyor. Bazen toplum beyazla siyah
arasında öylesine acımasız bir savaş içine giriyor ki, aradaki öteki
renkler yok olup gidiyor. Sonra da oturup düşünüyoruz:
“Ne oldu bize böyle; niçin birbirimizin kafasını kırıp gözünü çıkarıyoruz?”
Görmüyoruz ki bu ülkede çoğu zaman etin kokmasını önleyecek olan tuz da kokuyor.
Çare içinde çaresiz bir toplum olup çıktık.
Ufak
tefek sorunlarımız çözüme kavuşmayınca sonunda o ufak tefek sorunlar
öyle büyüyor ve öyle kartopu gibi devleşiyor ki, istesek de artık başa
çıkamıyoruz.
“Senin hakimim, benim hakimim”
Ya da
“Senin devletin, benim devletim”
Ayrılık
noktaları çoğaldıkça, sen, ben meselesi de aynı hızda büyüyor. Sonunda
sen, ben yüzünden koskoca bir vatan adeta yangın yerine dönüyor.
Soruyorum:
Yangından sonra kalan kül ve enkaz kime ne yarar sağlayacaktır?
Birlikte ama birbirimize üstünlük taslamadan yaşamanın yolu bu kadar mı zor?
Bu
ülkede her gün Türk-Kürt çatışsa ve onlarca insan bir hiç uğruna
yaşamını yitirse bundan kim kazançlı çıkacak ve hangi Türk veya Kürt
yarınlarından emin olabilecek?
Birbirimize deliler gibi aşık
olmak zorunda değiliz. Ama birlikte yaşayacağımız gerçeğinden hareketle
birbirimize saygılı olabiliriz. Ki, bu da ortak paydadır ve bizleri
savaşsız bir ortama götürür…
En iyisi mi gelin iş işten geçmeden
bu soruna bir çare bulalım. Biliyoruz ki ve de tecrübeyle sabittir ki,
et kokarsa tuzlarsın lakin tuz kokarsa yapılacak bir şey yoktur.
Biz
bugün etin koktuğu noktadayız. Önümüzde hala tuz gibi bir seçenek ve
çare duruyor. Onu da kaybedersek ah vah etmenin kimseye bir faydası
olmayacaktır.