Hangisini hangisine tercih edebiliriz ki… Çünkü:
Beşi de ana kuzusuydu, beşi de civanmertti…
Şimdi yoklar!
Onlar, çocukluğun ve gençliğin verdiği bir anlık “yaramazlık”ın kurbanı oldular.
Onlar gitti, ama geride sönmek bilmeyen bir ateş kaldı.
Böyle bir acı nasıl ve hangi kelimelerle anlatılır ki…
Ana-baba olmayanlar, dağları patlatan bu volkanı bilemezler.
Akşam yatıyorlar, sabah ölüm haberleri geliyor.
Nasıl olur?
Maalesef tam da böyle…
Çocuklar akşam evlerinde, ailelerinin yanında; ama sabah öldükleri bildiriliyor.
Olacak bu ya…
Oldu işte.
O çocuklar, tam da çocukluğun icabı öyle bir haylazlık yapıyorlar ki, bedelini sadece canlarıyla ödemekle kalmadı, yüreğinde vicdan olan herkesi yaktılar.
Erzurum ağladı, insanlık acıdı…
Beş yiğit, beş çocuk, beş genç ve en önemlisi de beş evlat, arkalarında dünya büyüklüğünde bir ateş yakarak çekip gittiler.
Hangi söz vardır o yaralı anaları teselli edebilsin…
Ya babalar?
Üstelik tam da babalar gününün ertesinde…
Kim bilir ölüme koşmadan evvel babalarına hangi hediyeleri almışlardı ve belki de o kaçamağı yaparken babalar gününün verdiği hoşgörüye güvenmişlerdi; kimbilir…
Ne söylersek söyleyelim artık boş…
Boş; çünkü: o gencecik beş beden artık toprak altında.
İlahi imtihanın şu dehşetengiz boyutuna bakar mısınız?
Allah, iki kardeşten birini yanına alırken, öbürünü adeta, canları yanan ana-babaya bağışladı.
Ölüm enkazına dönen otomobilden beş gencin cesedi çıkarılırken, altıncı genç neredeyse burnu bile kanamadan kurtuldu.
Hikmetinden sual olmaz Yarab!
Evladının birini kara toprağa yollayan o aile, diğer oğlu kurtuldu diye sevinsin mi, üzülsün mü?
Hangisini hangisine tercih edebilirler ki…
Ah çocuklar ah; bir bilseniz ki o haylazlığınızın bedeli nasıl ağır oldu.
Siz bir öldünüz, sevdikleriniz hergün…
Kimse büyük konuşmasın; hele de tam da o yaşlarda çocuklarınız varsa…
Gençlik böyle bir şey işte!
O hocalar zerre kadar şüphelenseydiler, hiç o otomobilin anahtarını o çocukların ulaşabilecekleri bir yere koyar mıydılar?
Kader dedikleri işte böyle bir şey…
Akşam sizin kontrolünüzde ve gözlerinizin önünde yataklarına giriyorlar, ama sabah ölüm haberleri ile uyanıyorsunuz.
Bu nasıl ağır bir imtihan ve bu nasıl bir tecelli…
Neylersiniz ki itikadımız icabı, kabullenmek zorundayız.
Aksi halde iman etmiş olmuyoruz.
Sözün bittiği yerdeyiz.
Elimizden gelen tek şey şudur:
Acılı ailelere Allah’tan sabır, masum yaşta Mevla’ya yürüyen o gençlere gani gani rahmet diliyoruz…