Erzurum Eğitim Bir Sen 2 nolu Şube Başkanı Zinnur Şimşek, 24 Kasım Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Erzurumajans-Erzurum Eğitim Bir Sen 2 nolu Şube Başkanı Zinnur Şimşek, 24 Kasım
Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında çarpıcı
açıklamalarda bulundu. Şimşek, başkanlar kurulu toplantısında alınan
karar doğrultusunda öğretmenler gününü kutlamayacaklarını söyledi.
“Türkiye ve Dünyada Öğretmenlik” konulu rapor hakkında
değerlendirmelerde bulunan Zinnur Şimşek, Eğitim-Bir-Sen olarak,
Başkanlar Kurulu Toplantısı’nda aldıkları “Öğretmenlik mesleğinin
ekonomik ve mesleki itibarını hedef alan yaklaşımlar bertaraf edilmediği
sürece, 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinlikleri yapılmamalı ve hiç kimse
kutlama mesajı yayınlamamalıdır” kararı doğrultusunda Öğretmenler
Günü’nü kutlamayacaklarını açıkladı.
Öğretmenler Günü’nü kutlamama
kararı almamızın başlıca gerekçelerini; Ülkenin geleceğini inşa eden
eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenlerin fedakârlığının görmezden
gelinmesi, İtibar kaybına uğratılması, Ek ödemeden mahrum edilerek
kamuda en az maaş alan çalışan konumuna düşürülmesi, Ayrıca, 18. Milli
Eğitim Şurası’nda alınan; “Öğretmen ve yöneticilerin ekonomik
durumlarının iyileştirilmesi amacıyla her yıl kasım ayında bir maaş
tutarında ikramiyenin verilmesi, ek ders ücretinin 12 TL’ye çıkarılması,Görev alınan projeler için ek ders ücreti tahakkuk ettirilmesi, Eğitim
kurumu yöneticilerine makam tazminatı ödenmesi ve Ek ders ücretinin
maaşlara, ek ödemenin ise emekli maaşlarına yansıtılması olarak
sıralayan Şimşek, “Öğretmenlere yönelik bu taleplerin, 4+4+4 kesintili
ve kademeli yeni eğitim sistemi, Milli Güvenlik Dersi’nin kaldırılması,
din eğitim ve öğretimine ilişkin özgürlük alanının genişletilmesi,
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı başta olmak üzere seçimlik
ders sayısının artırılması, meslek liselerine yönelik katsayı
dayatmasının sona erdirilmesi, yükseköğretimdeki başörtüsü yasağının
sona erdirilmesi gibi son derece önemli ve millet iradesine dayanan
reformların gerçekleştirildiği bir dönemde dahi karşılanmamış olmasını
anlamakta zorluk çekiyoruz. İlme, irfana ve alime saygıyı esas alan bir
medeniyetin devamı olan Türkiye’de, öğretmenlere, yürüttükleri kutsal
mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesinin yanında manevi
karşılığı olan saygı bile artık neredeyse çok görülmektedir. Hak ettiği
saygıyı görmeyen öğretmenler; öğrencilerine, daha iyi bir gelecek, daha
güçlü bir Türkiye, daha adil bir ülke hedefinde sorumluluk almaları
gerektiğini nasıl anlatacak? Kendisi saygıya muhtaç hale getirilen
öğretmenlerden, öğrencilerine ‘insana ve haklarına saygı duymayı’ ve
‘insan onurunu esas almayı’ öğretmeleri beklenmektedir. Biz,
öğretmenliğin ne kadar yüce bir meslek olduğunu sadece 24 Kasımlarda
haykıranlardan olmayacağız. Biz, öğretmenlerimizin hak ettiği saygıyı
gördüğü ve her an yaşadığı bir Türkiye resmi oluşturuncaya kadar her
zaman ve zeminde öğretmenin değerini haykırmaya devam edeceğiz” diye
konuştu.
“Öğretmenler yetersiz ve çalışmıyor” gibi yaklaşımları
kabul etmelerinin mümkün olamayacağını ifade eden Şimşek, “Temennimiz,
öğretmenlerin yeterliğini, fedakarlığını, diğergamlığını ve mensubu
olduğu topluma hizmet etme aşkını bütün toplumun görmesidir. Tarihimiz,
öğretmenlerin üstlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiğini
belgeleyen örneklerle doludur. Öğretmenlerimizin bu başarısının devam
etmesi; maddi ve manevi olarak rahat olması, yaptığı işten haz duymaya
devam etmesiyle yakından ilgilidir. Bütün bunları sağlayacak olan
bizatihi siyasi iradedir. Bu girişten sonra, “Türkiye ve Dünyada
Öğretmenlik: Retorik ve Pratik” raporumuzdan bazı başlıkları sizler
aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.” Şeklinde konuştu.
ÖĞRETMENLERİN SORUMLULUĞU ÇOK, KARAR YETKİSİ YOK
Erzurum Eğitim Bir Sen 2 nolu şube Başkanı Zinnur Şimşek daha sonra
şunları kaydetti; “Öğretmenlerin eğitime ilişkin en temel konularda bile
karar yetkisi, ya sınırlı ya da hiç yoktur. Müfredatın belirlenmesi ve
yenilenmesi, kitap seçimi, okul fonunun kullanılması, öğrencilerin sınıf
tekrarı yapıp yapmayacağına karar verilmesi, disiplin kurallarının
belirlenmesi gibi çok sayıda temel konuda öğretmenlerin görüşleri ya
dikkate alınmamakta ya da çok az dikkate alınmaktadır.
Birçok ülke
gibi Türkiye’de de öğretmenlerin ciddi anlamda demoralize oldukları,
umutsuzluğa kapıldıkları ve cesaretlerinin kırıldığı görülmektedir. Bu
nedenle, öğretmenlerin motivasyonu gittikçe kırılganlaşmakta ve
azalmaktadır. Öğretmenler, kendilerini eğitim reformu çalışmalarının
öznesi değil nesnesi olarak görmektedir. Bu durum değişmeli, eğitim
sistemindeki sorun alanları ve muhtemel reformlar, öğretmenlerin
rehberliğinde belirlenmelidir.
Öğretmenlerden daha az zamanda daha
çok iş yapmaları beklenmektedir. Eğitim reformları dolayısıyla,
öğretmenler ders dışında daha çok süre çalışmak zorunda kalmaktadır.
2000’li yıllardan sonra, Türkiye’de öğretmen yetiştiren programların
önemli bir kısmına ihtiyaç duyulan öğretmen sayısından daha fazla sayıda
öğrenci kabul edilmektedir. Buna bağlı olarak, öğretim elemanı ve
öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları, özellikle uygulama
gerektiren diğer fakültelere kıyasla eğitim fakültelerinde oldukça
yüksektir. Bazı bölümlerde ise ihtiyacı karşılayacak mezun
bulunamamaktadır. İhtiyaç fazlası öğretmen yetiştiren fiziksel koşulları
yetersiz eğitim fakültelerinin kalite sorunu, öğretmenlik mesleğinin
tartışılmasına neden olmaktadır.
İhtiyaç fazlası öğretmen
yetiştirme nedeniyle, eğitim fakültesi mezunu öğretmen adaylarının
önemli bir kısmı atanamamaktadır. Özellikle son beş yılda ataması
yapılmayan öğretmen adayları sorunu kamuoyunda geniş yer bulmaktadır. Bu
hususlar, son yıllarda öğretmenlik mesleğinin cazibesini yitirmesine
neden olmaktadır. Öğretmenlik programlarının öğrenciler açısından
cazibesini koruması için, arz ve talep dengesini sağlamaya yönelik
çalışmalar sürdürülmelidir.
ALAN SINAVI YAPILMALIDIR
Türkiye’de öğretmenler istihdam edilirken, öğretmen adayları arasından
seçim KPSS ile yapılmaktadır. KPSS, adayların genel kültür, genel
yetenek ve eğitim bilimleri bilgisini ölçmektedir. Birçok ülkede
öğretmenler atanırken ya da öğretmenlik lisansı alırken alan bilgisi
sınavına girmektedir. Türkiye’de ise öğretmenler seçilirken herhangi bir
alan sınavı yapılmamaktadır. Yapılan araştırmalar, öğretmen adaylarının
kendi alanlarında sınav yapılmasına olumlu baktıklarını ortaya
koymuştur. Bu çerçevede, öğretmenliğe atanmaya esas sınavda alan bilgisi
de ölçülmelidir.
Öğretmenler, toplum ve yönetim kademesinde
saygınlık konusunda geleceğe dönük oldukça karamsardır. Öğretmenlerin
çoğunluğu, MEB’in öğretmene yeterince değer vermediğini, maaşlarının
yetersiz olduğunu ve mesleklerinin yeterince saygın olmadığını
düşünmektedir. Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, öğretmenlerin mesleki
memnuniyetini artıracak adımlar atılmamıştır. Öğretmenlerin mesleki
memnuniyetlerinin artırılmamasının uzun vadede eğitim sisteminde ciddi
olumsuz sonuçları olacaktır. Öğretmenlerin eğitim sistemiyle yüksek
motivasyonlu bir şekilde bütünleştirilebilmesi için, kendilerine anlamlı
roller verilmeli ve alınacak kararlarda kendilerine danışılmalıdır.
ÖĞRETMEN İSTİHDAMINDA İLAVE ÖDEMELERLE ADALET SAĞLANMALIDIR
Türkiye’de, çok farklı istihdam usullerinin benimsenmiş olması ve son
yıllarda çok sayıda genç öğretmenin mesleğe başlaması, öğretmenlere
sunulan mesleki gelişim imkânlarının daha da artırılmasını ve öncelikli
bir politika haline getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’deki
kalkınma farklarından dolayı, doğudan batıya doğru ve kırsaldan kente
doğru bir hareketlilik yaşanmaktadır. Bu durumda, özellikle doğu ve
güneydoğu illeri ile kırsal yerleşim yerlerinde sürekli bir öğretmen
değişikliği ya da açığı yaşanmaktadır. Birçok gelişmiş ülke benzer
sorunları aşmak için, coğrafi konuma veya bölgesel gelişmişlik düzeyine
göre öğretmenlere farklı ücretler ödemektedir. Öğretmenlerin bölgeler
arası ve kent-kırsal arasındaki dengesiz dağılımını gidermeye yönelik
düzenlemeler yapılmalı, öğretmenlerin öğretmen istihdamında zorluk
çekilen hizmet alanlarını tercih etmesi ve orada uzun süre kalmaları
özendirilmelidir. Bu amaçla, öğretmenlerin maaşlarında hizmet ettikleri
bölgelerin zorluk derecesine göre ilave ödeme yapılmasına imkan sağlayan
kalemlere yer verilmelidir.
GENÇ ÖĞRETMEN NÜFUSU AVANTAJA DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR
Türkiye’de 30 yaş ve altı öğretmen oranı yüzde 27, 40 yaş altı
öğretmen oranı ise yüzde 69’dur. Türkiye, genç öğretmen oranı açısından
diğer bütün OECD ülkelerinden çok daha avantajlı bir durumda
görünmektedir.
Türkiye’de öğretmen nüfusu diğer ülkelere oranla
daha gençtir. Bunun en temel nedeni, Türkiye’de mevcut öğretmenlerin
önemli bir kısmının son 10-15 yıllık sürede atanmasıdır. İlk bakışta,
öğretmen nüfusunun genç olması tecrübe bağlamında olumsuz bir durum gibi
yorumlanabilir. Ancak, genç öğretmen nüfusu birçok açıdan avantajlı bir
durumdur. Pek çok çalışma, genç öğretmenlerin eğitimde değişim ve
yeniliklere karşı daha açık, önyargısız ve hazır olduklarını
göstermiştir.
ÖĞRETMENLER EMEKLİ OLMAK İSTEMİYORLAR
Türkiye’de
emeklilik yaşı bugün itibariyle kadın öğretmenler için 58, erkek
öğretmenler için ise 60 yaştır. Türkiye’de genel olarak öğretmenler
süreyi doldurdukları halde (başta ek ödeme ve ek ders ücreti kaynaklı
kayıplara bağlı olarak) fiilen çalıştıkları dönemdeki aylık gelirlerin
büyük oranda düşmesi ve emekli maaşının son maaşlarının %60 seviyelerine
inmesi nedeniyle emekli olmayı tercih edememektedir. Emeklilikteki maaş
kaybı, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını tehdit edecek seviyeye
ulaşmıştır. Bu doğrultuda öğretmenlerin ek göstergelerinin
yükseltilmesi, ek ödemelerin ve ek ders ücretlerinin emekli maaşlarına
yansıtılması yönündeki taleplerin uygulamaya dönüşmesi gerekmektedir.
ÇALIŞMA HAYATINDA KADIN-KADIN EŞİTLİĞİNİN SAĞLANMASI İÇİN BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA SON VERİLMELİDİR
Türkiye’de kadın öğretmen oranı, her düzeyde OECD ortalamalarının
altındadır. Bunun temel nedenlerinden birisi genel olarak kadının
işgücüne katılımının düşük olmasının yanında kamu sektöründe halen
uygulanmakta olan başörtüsü yasağıdır. Başörtülü kadınlara uygulanan
ayrımcılık nedeniyle kadınların nitelikli işgücü içerisinde yer alması,
daha üniversite girişinde veya üniversitede engellenmiş ve bu
barikatları aşanların ise görevlerine son verilmiştir. Temel bir insan
hakkı ihlali olduğu tartışmasız olan kamuda başörtüsü ile çalışma yasağı
bir an önce sonlandırılmalıdır.
EK ÖDEMELER ARTIRILMALI, MAAŞLARDA İYİLEŞTİRME YAPILMALI
Öğretmen maaşlarını karşılaştırırken ülke ekonomik şartları arasındaki
farklılıkları göz önünde bulundurmak mecburidir. Bundan hareketle,
uluslararası kıyaslamalarda, öğretmen maaşları satın-alma gücü
paritesine dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm gerçekleştirildikten sonra
Türkiye’de öğretmenlerin maaşları tüm kademelerde yaklaşık 23 bin dolar
civarında iken satın alma paritesi dikkate alınmadığında ise 11 ila 15
bin dolar aralığında kalmaktadır. OECD ortalaması ise -kademe arttıkça
maaşlar da artacak şekilde- 28 bin ile 31 bin dolar arasında
değişmektedir. Türkiye’de öğretmen maaşlarını birçok OECD ülkesinin
altındadır. Mesleğe yeni başlayan bir okul öncesi öğretmeninin
Türkiye’de elde ettiği maaş OECD ortalamasından yüzde 17 daha düşüktür.
Benzer şekilde yeni başlayan bir sınıf öğretmeninin aldığı maaş OECD
ortalamasından yüzde 19 daha, bir lise öğretmeninin aldığı maaş ise OECD
ortalamasından yüzde 21 daha düşüktür. 15 yıllık bir okul öncesi
öğretmeni, sınıf öğretmeni ve lise öğretmeninin aldığı maaşlar aynı
tecrübeye sahip öğretmenlerin OECD ortalamasından sırasıyla yüzde 32,
yüzde 34 ve yüzde 38 daha düşüktür. Yani, Türkiye’de öğretmenler hem
OECD ortalamasından daha düşük maaş almakta hem de tecrübeyle birlikte
bu fark daha da artmaktadır. Türkiye’de öğretmen maaşları
iyileştirilmeli ve tecrübenin maaşa etkisi yeniden düzenlenmelidir.
2000-2010 yılları arası öğretmen maaşlarının gelişimine bakıldığında,
bütün Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye, öğretmen maaşları en fazla
iyileşme gösteren ülke olmakla birlikte bu durum Türkiye’nin OECD
ülkeleri arasında öğretmenlere en düşük maaş veren ülkeler arasında
olması gerçeğini değiştirmemiştir. Türkiye’nin ekonomik büyümesinin
öğretmen maaşlarına yansıtılması sonucunu doğuran bir artış ivedilikle
yapılmalıdır.
2011 yılında yürürlüğe giren 666 sayılı KHK ile diğer
birçok kamu çalışanının maaşında önemli bir iyileştirme yapılırken,
öğretmenlere yönelik bir iyileştirme yapılmamıştır. Öğretmenlerde
mağduriyet algısı oluşturan bu düzenlemenin, öğretmenlerin taleplerini
dikkate alacak şekilde yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
TÜRKİYE’DE ÖĞRETMENLER OECD ORTALAMASININ ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR
Öğretmenin iş yükü yalnızca öğretim saatine bakılarak
değerlendirilmemelidir. Öğretmenlerin okulda bulunması gereken saat esas
alındığında, Türkiye’de öğretmenlerin çalışma saati 1800 saat
civarındadır ve OECD ortalamasının (1.678 saat) üzerindedir.
Türkiye’de ortalama sınıf mevcudu birçok OECD ülkesine oranla daha
yüksektir. Benzer şekilde, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı,
öğretmenlerin çalışma hayatlarını ve iş memnuniyetini doğrudan
etkilemektedir. Türkiye’de ilköğretim kademesinde öğrenci/öğretmen
oranının ortalaması OECD ortalamasından yüksektir. Hem ortalama sınıf
mevcudu hem de öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çalışma koşulu
açısından değerlendirilecek olursa, Türkiye’de öğretmenlerin çalışma
koşullarının (özellikle ders dışı çalışma koşullarının) diğer OECD
ülkelerine göre daha zor olduğu söylenebilir.
OECD ORTALAMASI BAZ ALINDIĞINDA TÜRKİYE’NİN ÖĞRETMEN İHTİYACI 285 BİNDİR
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından OECD ortalamaları esas
alınırsa, Türkiye’nin bu ortalamaları yakalaması için, ilköğretim
düzeyinde yaklaşık 175 bin, ortaöğretim düzeyinde ise yaklaşık 110 bin
olmak üzere toplam 285 bin yeni öğretmen istihdam etmesi gerekir.
Türkiye’de zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması ile birlikte,
2012 yılından itibaren ortaöğretimdeki toplam öğrenci sayısının ve
dolayısıyla da öğretmen ihtiyacının artması beklenmektedir. Bu ihtiyacın
dikkate alınarak Şubat’ta ve Ağustos’ta en az 100 bin öğretmen
atanmalıdır. “
“Türkiye ve Dünyada Öğretmenlik” raporu üzerinden
öğretmenliğin ve öğretmenlerin durumunu ortaya koymaya çalıştıklarını
dile getiren Şimşek, “Ancak eğitim sisteminin nitelikli bir hale gelmesi
ve bireylere hak ettikleri düzeyde eğitim hizmeti sunması, sadece
öğretmenlere yönelik çalışma ve iyileştirmelerle sağlanamaz. Eğitim
sisteminin içerisinde görev alan bütün kamu görevlileri, bizim için
eğitim çalışanı sıfatıyla önemlidir ve değerlidir. Bu nedenle öğretmen
dışındaki eğitim çalışanlarının (hizmetlinin, memurun, şefin, güvenlik
görevlisinin, mutemetin, saymanın, tekniker ve teknisyenin, şoförün,
aşçının, şube müdürlerinin, mühendislerin, denetmenlerin,
akademisyenlerin ve üniversite idari personelinin) hem mağduriyetlerini
giderecek hem de haklı beklentilerini kazanıma dönüştürecek bir süreci
başlatmak durumundayız. Bütün eğitim çalışanlarının sorunu çözülmedikçe,hak ettikleri maaş verilmedikçe, insan onuruyla bağdaşır çalışma
şartlarına sahip olmadıkça eğitim sisteminde sürdürülebilir bir reform
gerçekleştirmek hayaldir. Eğitim çalışanlarına beklentileri olan
iyileştirmeleri yaparak bu hayali gerçeğe dönüştürmenin startı
verilmelidir. Kutlamayacağımız öğretmenler gününe iki gün var, bütün
eğitim çalışanlarının gün görmesini sağlayacak adımların acilen
atılmasını bekliyoruz.” Dedi.