Çok kızdırırdım onu.
Bembeyaz saçıyla, sakalıyla, yaşıyla ilgili espriler yapar deli ederdim.
O da altta kalmazdı.
Camekanlı odamın önüne gelip, açtığı pencereden fıstık atardı bana.
Yerimden kalkmamla kaçması bir olur, saydırırdım arkasından.
Akşam olduğunda…
“Hadi beni eve bırak”
-Başka bir emrin? Şoförün mü var, otobüse bin.
“Otobüse vereceğim 1,5 lirayı sana vereyim”
-Tamam gel hadi.
Arabadan indiğinde…
“Senin arabanın tekerini, dingilini… Ver ulan 1,5 liramı” diye bağırırdı.
Vermezdim.
Ertesi gün yine aynısı olurdu.
Arabama her bindiğinde alırdım parayı, o da her indiğinde tekerime, dingilime…
Küfür bir insanın ağzına bu kadar mı yakışırdı.
Birikirdi o bozukluklar.
Sonra sigara alır ona verirdim.
“Hadi bir de rakı ısmarla tam olsun” derdi.
İkinci kadehten sonra ‘ne olacak bu memleketin hali?’ sorusu sorulmazdı masada.
Onun için çözüm belliydi.
Sosyalistti.
Marksizm’i anlatır, bayıltırdı beni.
Dinlemediğimi anladığında “Kime söylüyorum lan ben. Sen ne anlarsın olm sosyalizmden. İç hadi iç” derdi.
‘Su Perileri ve Serpantinler’ kitabı çıktığında imzalayarak verdi.
“Bazen gıcıklık yapsa da dar günde dostluğunu esirgemeyen Onur Sağsöz’e…” diye yazmıştı.
Asıl gıcıklığı o yaptı.
Duramadı.
Annesinin hastalığında araladığı öte alem kapısından geçti gitti.
Sinan Özçaylak cansız bedenini yıkarken, Çağrı Arısoy Kars’tan, Yıldırım Ülkü Erzincan’dan yüzünü son bir kez daha görmek için yetişmeye çalışıyordu.
Saçı, sakalı gibi bembeyazdı yüzü.
Adam gibi bir adamın yüzüne son kezbaktık.
Kendinden başka kimseye zararı olmayan bir adamın yüzüne son bakışımızdı.
Asıl adı Muhammed olan dostumuz Ömer Nazmi Yavuz’u, Efendimize komşu olsun temennisiyle verdik toprağa.
Bu dünyadan ayrılalı daha bir ay olmamıştı, çok sevdiği anacığının kucağına bıraktık.
Canımız yana yana, dualarla, gözyaşlarıyla uğurladık kelimelerin efendisini.
“Eğer öldürmezsem içimdeki maestroyu
Asla bitmeyecek bu fırtına konçertosu”demişti.
Maestro öldü ve konçerto bitti.
Nur içinde yat Muhammed Ömer Nazmi Yavuz.
Dostluğunla, şiirlerinle, öykülerinle yüreğimize dokundun.
Biz senden razıydık, Allah’ta razı olsun.
***
FIRTINA KONÇERTOSU
Kaçak geçtim akşamın sınırından
Düş asmalarından kopardım bir salkım şaraplık sözü
Ruhun da duymanı ruhbanın da
İyi bilirim mülteci sıkıntısını
Sığıntı olur adam bilmediği el diline
Ve de kendine
Elin el ellerini ısıtırken yaban sahilde
Bakışlarını başkasına kırparken kirpiklerin
Tek koruk tanesi yeter sarhoş gezmeme
Bilmelisin
Meyhanesini sırtında taşır gidenler
Gayrı yüzümü göremez üzüm karası gözlerin
Bağ da senin olsun bahçe de
Gecenin boş salonunda yürüyorum artık
Loş duvarlarda yankılanıyor ayak seslerin
Bir elimde sensiz eseri
Diğerinde sihirli çubuk
Üzerimde yağmurlu frakla çıkıyorum sahneye
Ardımda rüzgar
Ve kiraz ağacı
Ve söğüt
Ve sessizliğin uğultusunu dinlerken, buz ayazla poyraz bekliyor işaretimi
Bir de ağlayan kız
Terim kanıma karışıyor rüzgarın ilk çığlığında
Birden inliyor düşen yapraklar
Kırılıyor dalgaların vurduğu her yer
Donduruyor ayazın ıslığı
Poyraz söküyor tenimi
Dinliyorum kendimi
Eğer öldürmezsem içimdeki maestroyu
Asla bitmeyecek bu fırtına konçertosu
Muhammed Ömer Nazmi YAVUZ
27.10.2014 Su Perileri ve Serpantinler
Rahmet diliyorum... Büyük şehir belediyesi nin cenaze hizmetlerinide umarım birgün kaleme alırsınız..ONUR bey..
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah