Erzurumajans-Gazete, başyazısında, Türkiyenin, Suudi Arabistanın Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumluluğundan kaçmasını engellemeye çalıştığını kaydediyor.
Başyazı özetle şöyle devam ediyor: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın hükümetinin kontrolündeki haber medyası son üç haftadır Kaşıkçı cinayetinin en dehşet verici ayrıntılarını paylaşarak tüm dünyanın dikkatini genç Veliaht Prensin gaddarlığına çekti. Erdoğan, dünse ilk kez önceden planlanmış olarak tanımladığı cinayetin kronolojik ayrıntılarını parti üyelerine hitaben yaptığı konuşmada anlattı. Cinayette parmağı olduğu sanılan 18 zanlının Türkiyede adalet karşısına çıkarılması talebinde bulunan Erdoğan, cinayet emrinin Veliaht Prens ya da Veliaht Prense yakın bir kişi tarafından verilmiş olduğunu ima etti.
Başkan Trump ve damadı Jared Kushnerla yakın ilişki içinde olan bölgesel güç Suudi Arabistana yönelik böylesi açık bir meydan okuma, Erdoğan açısından çok cesur bir adım. Peki Erdoğan, bu adımı atarak ne yapmayı amaçlıyor? Gazetecileri ve basın özgürlüğünü baskı altına alma konusundaki siciline bakıldığında Erdoğanın bir gazetecinin öldürülmesinden hislenmesi olasılığı, düşük. Basın özgürlüğünü savunan örgütler, geçen yıl Türkiyenin gazetecilerin işlerini yapmalarından ötürü en çok cezalandırıldıkları ülke olduğunu bildirmişti. Peki Erdoğan basın özgürlüğünü savunmuyorsa o zaman hangi ilkeleri savunuyor? Erdoğanın yabancı bir gücün Türkiye sınırları içinde böylesi küstah bir cinayet işlemesi karşısında öfkelendiğine şüphe yok. Ancak Erdoğan, konuşmasında, beklendiği kadar ileri gitmedi. Prens Muhammedi dolaylı olarak suçladı ve Kral Selmana yönelik saygılı ifadeler kullandı. Bundan, Erdoğanın Suudi Arabistanla ilişkileri tam anlamıyla koparmak istemediği sonucu çıkarılabilir.
Eğer Erdoğan Kaşıkçı cinayetiyle ilgili ses kaydı ya da başka bir istihbarata sahipse, bu, 33 yaşındaki Prens Muhammedin iktidara tırmanış yolunu kesme gücüne de sahip demektir. Bu da Erdoğanın gerçek emeli olabilir. Erdoğanın Kaşıkçı meselesini bölgesel rakibinin gücünü kırma ve Türkiyeyi egemen Sünni Müslüman ülke haline getirme fırsatı olarak gördüğü, neredeyse kesin. Bir yandan da yeni bir Osmanlı İmparatorluğunun başına geçme hayalleri kuran Erdoğan, 15 yılı aşkın iktidarı boyunca ülke içindeki kontrolü pekiştirdi, muhalifleri tutukladı, bağımsız medyayı bastırdı. Kötü yönetimin doğurduğu ekonomik sıkıntılar, otoriterleşme, yolsuzluklar ve hukukun üstünlüğünün umursanmaması, Erdoğanı zayıflattı.
Ancak Türkiyenin devam eden tüm sorunlarına rağmen Erdoğan, Suudi Arabistanı cinayet işleyen bir zorba ülke olarak öne çıkararak, her otokrat için tecrübeyle sabit olan bir taktiğe, yani halkını ortak bir düşman etrafında birleştirme yoluna gidebilir. Erdoğanın bu yüzleşmeden daha da güçlenerek çıkma olasılığı çok yüksek.