İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollere kar yağınca medya "Doğu'da ki
beyaz esaret"e dönüp bakıyor. Yoksa diğer türlü, medyanın Doğu'ya
bakışı, vaktiyle bir TRT spikerinin dediği gibi, "çok şükür soğuk hava
dalgası Doğu'ya gidiyor" formatından öteye geçmiyor.Ülke genelinde kar
ve soğuk var; ancak şu bir kaç günden beri Doğu hakikaten "buz kesti".
Her ne kadar medyanın objektifi, (bu kez haklı olarak) Paris'teki terör
olaylarından başka bir şey görmüyor olsa da aslında Doğu'da ağır kış
şartları yüzünden ciddi sorunlar yaşanıyor.
Fakat neylersiniz ki
kış da olsa soğuk da, hayat devam ediyor. Hal böyle olunca da biz de
şehrimizi yazıp çizmeye devam ediyoruz. İstedik ki bugün de, son
günlerin en popüler tartışması olan bir meseleye değinelim...
İşte o yazı...
Merak
edenler için küçük bir not; bu satırlar 6 yıl önce bu sütunda kaleme
alınmış. Bugün de benzer şeyleri tartışıyor olmamız bir yanıyla çok
güzel ama başka bir yanıyla da demek ki konuşuyoruz ama icraatımız
zayıf.
"Marka şehir" olmak istiyoruz ama markaya önem vermiyoruz!
Sizin
de dikkatinizi çekmiştir, şu günlerde sokaktaki sade vatandaştan
yetkilisine kadar, hemen herkes Erzurum'un "marka şehir"olması için,
kendi çapında bir mücadele veriyor.
İyi de yapıyorlar.
Öyle
ya Erzurum henüz işlenmemiş bir maden gibidir. Şayet bu maden usta
ellerde iyi işlenir ve çok iyi servis edilirse günün birinde niçin dünya
ölçeğinde bir marka şehir olmasın ki?
2011 Üniversite Kış
Oyunları ile başlayıp, başka organizasyonlarla devam eden süreçte
Erzurum, adını sınır ötesinde duyurmayı başardı. Fakat biliyoruz ki bu
başarı son derece sınırlı bir başarıdır; yani Erzurum'u henüz marka
şehir kılacak bir boyutta değil.
Bu uğurda irade var, azim var ve samimi bir çaba var.
Kuşkusuz
ki son yıllarda yapılan güzel organizasyonlar şehrin tanıtımında altın
değerinde önem taşımaktadır. Ancak bir şehrin marka şehir olabilmesi
için, kar, kış ve spordan başka argümanlar da gerekir. Misal Erzurum
denilince hemen akla gelen ürünlerimiz olmalı ve bu ürünlerimiz dünya
pazarında alıcı bulacak çapta ürünler olmalı?
Palandöken, gerek
kar kalitesi, gerek uzun pistleri, gerek konaklama ve ulaşım
imkânlarıyla hakikaten dünyanın gıpta ettiği bir merkezdir.
Lakin
bu yeterli değildir. Bu üstünlüğü taçlandıracak başka eserlerimiz ve
özelliğimiz de olmalı ki, Anadolu'nun çatısı Erzurum, hem bölgenin, hem
de ülkemizin gülen yüzü olsun?
Gelin hep birlikte sesli düşünelim?
Soru çok basit:
Yurt çapında, hatta dışarıda marka olmuş hangi ürünümüz var?
Kim el kaldırıp, "hangisini soruyorsunuz?"diyebilir...
Klasik cevap belli:
Cağ kebap, kadayıf dolması, Oltutaşı ve bir de civil peynir...
Haklısınız;Erzurum deyince akla ilk gelen ürünler bunlardır. Ama ne yazık ki, bu
ürünlerin hiçbirisi ne adımıza tescilli ne de geniş bir alanda marka
olabilmişler...
Adı üstünde Oltutaşı, yani Erzurum'a mahsus bir
taş... Her ne kadar son yıllarda yeni yetişen ustalar sayesinde, bu
taştan artık tespih ve ağızlığın dışında onlarca başka ürün yapılıyor
olsa da, kâmil anlamda değerlendirdiğimizi söylemek mümkün değil.
Düşünün ki, birileri gelip bu taşı götürse ve de çok daha profesyonel
amaçlar doğrultusunda işleyip, tüm dünyaya sunsa biz ne yapabiliriz?
Sadece, "Bu ürünün ana maddesi bizim şehrimizde çıkıyor"demekten başka ne kalır elimizde?
Oysa,Oltutaşı tüm dünyada vitrinleri süsleyebilecek bir ürüne
dönüştürülebilir ve bu ürün de bu şehrin adını taşıyan büyük bir marka
olur.
Ama bunun gerçekleşebilmesi için önce büyük düşünüp, dünya
gerçeklerine göre hareket etmesini bilmek lazım. Uzmanların da işaret
ettiği gibi "iyi bir marka olmak için önce iyi bir strateji geliştirmek
lazım"
Gelelim cağ kebaba...
Bildik dönerin yatay
biçiminde olanına cağ kebap deniyor. Fakat o kadar basit değil. Yani
birisi akıl edip, dik vurulan döneri yatay hale getirmiş değil. Çıkış
noktası Tortum ve Erzurum'a da ilk getiren kişi Kemal Koç olmasına
karşın, cağ kebabın Oltu, Narman ve Şenkaya'da da yapıldığı biliniyor.
Odun
ateşinde pişmesi, etinin terbiyesi, kesilen hayvanın beslenme tipi ve
terkibiyle bildik dönerden hayli farklı bir kebap türü...
Pek çok
şehirde Erzurum adıyla anılıyor ve önemli merkezlerde müşteriyle
buluşuyor ama yine de bir marka değil. Çünkü, markalaşması için ne yasal
tescil yapılmış ne de sosyal bir çaba gösteriliyor. Uyanığın biri alıp,bir iki minnacık değişiklikle başka bir isim koysa, kim ne yapabilir?
Bize ait olduğunu kanıtlar resmi bir belgemiz var mı?
Varsa ne ala ne güzel...
Aynı şey, kadayıf dolması ve civil peynir için de geçerli...
Biz bize propaganda yapıp duruyoruz.
Bu
ürünleri bırakın yurtdışını, yurtiçinde bile yaygın biçimde
pazarlayabilecek bir örgütlenme yapamadık. Tadını beğenenlere hediye adı
altında yolluyoruz o kadar...
Oysa dünya genelinde gıda üzerine marka olmuş yüzlerce ürün var.
Meseleyi yalnızca Erzurum şartlarında ve yerel ölçülerde düşünmemek lazım?
Bir ürünün marka olabilmesi için yalnızca tat ve kalite yeterli olmaz.
Erzurum'un iş çevreleri büyük düşünüp, bu dev pazarda yer alabilmek için önce cesurca adımlar atması lazım.
Erzurum'un marka olabilecek ürünleri yalnızca Oltutaşı, kadayıf dolması, peynir ve cağ kebaptan da ibaret değil.
Kar'ı ve suyu da çok değerlidir Erzurum'un...
Organik biçimde elde edilecek tahıl ürünlerimiz de birer marka adayıdır.
Marka olmuş ürünlerin hiç birisi mucize eseri filan değil.
Zeka, çalışkanlık, ileriyi görme ve atılım markanın en önemli altyapısıdır.
Erzurum
ayaklarına vurulan prangaları söküp atmakla işe başlarsa, peşinden iyi
şeyler de gelir. Ama biz önce kendimize güvenip, inanmayı öğrenmeliyiz.
"Bizden bir halt olmaz"dediğimiz sürece, gerçekten de bir şey olmuyor.
Ama böyle düşünmeyip, "bizden her şey olur"diyenler bal gibi başarıyorlar ve yurt çapında ses getiriyorlar.
Artık bizim de markalarımız olmalıdır ve bu asla zor bir şey de değildir.