Bir meleksen görelim Azrail,
Can alırken nezaket göster,
Bu iş er geç olacak ey bedenim,
Sen de bir parça metanet göster.
Arif Nihat Asya
Nezaket Farsça nüzuk, nazikten nezaket Arapça kelimelere benzetilerek Türkçede türetilmiş terbiye, edep, kibarlık, incelik, çelebilik, beyefendilik, zarafet karşıtı ise kabalık, hoyratlık anlamlarını içeren bir kelimedir. Nezaketli; başkalarına karşı incelikli, dikkatli ve saygılı davranma, incelik gösterme, özenli davranmayı gerektirme, önemli olma, önemlilik, naziklik.
İnce, terbiyeli, nazik insanlara nezaketli, nezaketsiz dediğimizde de saygısız, kaba ve hotrat insan demek istemekteyiz. Eski nesir dilde nezaketlü kadınlar için bir unvan idi.
Nezaketen bunu yaptım dediğimizde; "nezaket gereği, kibarlık gösterdim, terbiyem öyle gerektiği için yaptım" deriz.
İnsanın davranış ve niyetindeki samimiyet ve halislik önemlidir. Kur'an erdem olarak nezaketi çok önemsemiş, Tanrı elçilerinin insani vasıfları öne çıkarılırken nezaketli olmaları tavsiye edilirmiştir.
Abese suresinin ilk ilk 12 ayeti Hz. Muhammed'le İbn Ümmi Mektüm arasında geçen hadiseyi anlatır. "O, SURATINI ASTI ve uzaklaştı, çünkü kör bir adam o'na yaklaşmıştı. Ama kendini her şeye yeterli görene gelince, sen bütün ilgiyi ona gösterdin, halbuki onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin; ama sana büyük bir istekle geleni ve [Allah] korkusu ile [yaklaşanı] sen görmezden geldin! Elbette, bu mesajlar yalnızca birer hatırlatma ve öğütten ibarettir." Bu olayın kısa açıklamasını aşağıda verdim.
Bu sure bize Peygamber de olsa eğer insan nezaketsizliğinden dolayı uyarılacaksa, Allah onu ve diğer insanları uyarmaktadır.
Ali-İmran suresi 159 ayette öncelikle Hz. Muhammed'in en temel kişilik özelliği tespit edilir.
"VE (ey Peygamber,) senin izleyicilerine yumuşak davranman, bir Allah'ın rahmetinin eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et?"
Bu ayetten bir de şu anlamı çıkarabiliriz; insanları iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa çağıranların elinde ister vahiy olsun ister hikmet sahibi bilgelerin eserleri olsun eğer nezaketli değil de kaba saba olan bir insan çağırıyorsa gerçekten erdemi arayan insanlar ona itibar etmezler.
Demagoglar, laf cambazları halk yığınlarını çevrelerine toplayarak kendilerini dinletebilirler.
Yine Kur'an, Tanrı elçilerinin çevresindeki müminlerin davranışlarındaki kabalığı ve saygısızlığı tespit ederek düzletmeleri gerektiğini öğütlemiştir. Bu ayetleri de aşağıda verdim.
Bir medeniyetin en temel değer ölçüsü insanlar arasındaki ilişkilerdeki nezaket kurallarıdır. Nezaket kurallarına bakarak o kültür ve uygarlık hakkında değer yargısında bulunuruz. Yurt dışına gittiğimizde insani ilişkilerin farklılığı daha belirgin hale gelmektedir.
Nezaket insani ilişkilerde çok önemli. Peki nezaketli insan nasıl olacağız? Nezaket ilk erdemdir, belki de tüm erdemlerin kökenidir bu nedenle nezaketin ilk öğrenildiği yer çocuğun ailesidir, büyükleridir, sokaktaki arkadaşıdır, okulunda öğretmenidir, mabetteki büyükleri ve din adına görev yapanlarıdır, kışlasında komutanıdır, siyaset meydanında siyasetçisidir, devleti temsil eden devlet başkanıdır.
Evden çocuklar ilk defa, yasaklarla karşılaşır; yapma, etme, düşersin, aman dikkat gibi uyarılar ilk nezaket kurallarıdır. Nezaket kuralları itaat etmeyi, evde konmuş gelenek ve göreneklere uymayı öğrenmektir. İtaat saygıdan, gelenek ve görenek değerden önce gelir.
Erdemler nasıl öğrenilir, Aristoteles, "öğrenip yapmamız gereken şeyleri yapa yapa öğreniriz," der. Çocuk ilk erdem taklitlerini disiplinle ve çokça tekrarlarla yapması gerekir. Ve böylece bir kuşak diğerini eğitir. Güzel bir ata sözümüz vardır: "Kurt ulusundan/atasından gördüğünü işler."
Yetişkinde nezaket yetersizdir ancak çocukta ise gereklidir. Sanatçı nasıl doğayı taklit ederse, nezakette ahlakı taklit eder, ahlak da onu. Tiyatro sanatçısı rolleri yapa yapa roller öğrenir. Nezaketli olma iyi davranışları örnek ala ala, yapa yapa, gerek ailenin gerek sosyal çevrenin takdirini kazana kazana öğrenilir. "Lütfen", "özür dilerim", "teşekkür ederim" lafını çocuk çokça sık kullanarak erdeme giden yolun taşlarını döşer. Çocuklara sevilmeyi ve sevmeyi, saygı duyulmayı ve saygı duymayı öğretirken nezaket işin içerisinde olmalıdır.
Aile içeresinde sağlanan sevgi ve saygı nezaket disipliniyle daha anlamlı olur.
Nezaket sayesinde erdemli davranışları taklit ede ede, belki de erdemli olma şansını kaybetmemiş oluruz. Nezaket her zaman iyiliğin, hakkaniyetin ve minnettarlığın hazırlayıcısı olamaz fakat, en azından bunların görüntülerini verir ve insanın içi nasılsa dışını da öyle gösterir.
Mehmet Kaplan hocamızın nezaket adına yapılan kabalığa itiraz eder; "Nezaket deyince, o çıtkırıldım davranmaları, sun'i tebessümleri, II. Meşrutiyet devri züppelerinin kadınca jest ve mimiklerini değil; başkalarını rahatsız etmeyecek kadar eline, koluna, burnuna hakim olmayı anlıyorum."
Nezaket adına namuslu olmayacak kadar nezaketli görünmektense, kaba ama namuslu olmak daha değerlidir.
Büyüklerde nezaket çok ciddiye alındığında, sahiciliğin tersidir ve yapmacıktır. Fiyakalı ve usule uygun bu kişiler, kuralların tutsağı, göreneklere ve görgü kurallarına kanmış, çok uslu büyük çocuk gibidir. Nezaket bu anlamda erdem değil ama, zeki ve erdemli olup da nezaketsiz olunmaz. Nezaket adına yapmacık, aldatmaya dönük, iki yüzlü insanların davranışlarına çok rastlarız.
Nezaket, kötü kişiyi daha iğrenç hale sokar. Özünde kötü niyetli ama eğitimi gereği nezaketli olan insan, özünde iyi niyetli ama davranışlarında kaba olan insandan daha ahlaksızdır.
Nezaketle ilgili ihtiyacımız olan bazı ayetleri araya girmeden sizleri baş başa bırakmayı uygun buldum.
"Gerçekten sizin için, Allah'a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Resul'ünde çok güzel bir örnek vardır." (Ahzâb, 33/21).
"Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (Hucurât, 49/1).
"Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider." (Hucurât, 49/2).
"Ey iman edenler, kendi odalarınızda (evlerinizden) başka evlere, sahiplerinden izin almadan ve onlara selam vermeden girmeyin! Bu, sizin için daha hayırlıdır. Ola ki, düşünürsünüz." Nur/27
"Eğer orada bir kimse bulamazsanız, size izin verilmedikçe içeri girmeyin ve eğer size "dönün." denilirse dönün; o sizin için daha temizdir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir." Nur 28.
"Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar." (Nur 24/61).
"Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır." (Nisâ 4/86).
"Sizden olan çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." Nur,59.
"Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber'in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber'i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah'ın Resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır. (Ahzâb 33/53).
"Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez."
"Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!" (Lokman, 31/18-19).
"Ey iman edenler! Zannın/sanının birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." (Hucurât, 49/12).
"Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra sapkınlık, fesatçılık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir." (Hucurât, 49/11).
"Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." (İsrâ 17/23-24).
"Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever." Âl-i İmran 3/134.
"Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez." (Nisâ 4/36).
Birçok sağlam rivayete dayanan bir Hadis'te kaydedildiği gibi, bir gün Hz. Peygamber müşrik Mekke'nin en nüfuzlu kabile reislerinden bir kısmı ile sohbete dalmıştı. Onları -ve onlar aracılığıyla Mekke toplumunun geniş bir kesimini- mesajının doğruluğu konusunda ikna etmeyi ümit ediyordu. O sırada, ona tâbi olanlardan birisi, âmâ Abdullah b. Şureyh -büyükannesinin ismi ile, İbni Ümmi Mektûm olarak biliniyordu- kendisine yaklaştı ve Kur'an'ın ilk ayetlerinden bir kısmını kendisine tekrarlamasını veya açıklamasını istedi. O anda çok daha önemli gördüğü konuşmasının kesilmesinden rahatsız olan Muhammed (s), "suratını astı ve o âmâ insandan uzaklaştı" -ve hemen orada ve o anda nazil olan bu surenin ilk on ayeti ile uyarıldı. Daha sonraki yıllarda İbn Ümmi Mektûm'u çoğu zaman şu tevazu sözleriyle karşıladı: "Hoş geldin Rabbimin kendisi yüzünden beni azarladığı adam!" Kur'an'ın bu şiddetli azarı (1-2. ayetlerde üçüncü şahıs halinin kullanılması ile özellikle vurgulanmıştır), ilkin, sıradan bir insan tarafından yapıldığında küçük bir nezaketsizlik olarak değerlendirilecek olan bir fiilin bir peygamber tarafından işlenmesi halinde ilahî bir azarı hak eden büyük bir günah olarak görüldüğüne dolaylı olarak işaret etmekte; ve ikinci olarak da, Kur'ânî vahyin objektif niteliğini sergilemektedir: çünkü, Allah'ın kendisini azarlamasını bütün dünyaya duyurmakla Hz. Peygamber, "kendi istek ve özlemlerini dile getirmedi"ğini göstermiş olmaktadır. (Muhammed Esed Kuran Meali)