Nietzsche, "yaşadığımız günler, geçmişin sonu, geleceğin başlangıcıdır" der.
Acaba içinde bulunduğumuz günler için de bu geçerli midir?
Öyle görünüyor.
Çünkü sabah sokağa çıktığımızda sokaklarda gördüğümüz budur.
İnsanları ikiye bölen de budur.
Oy sandığında bölen de.
Kahvelerde, işyerlerinde bölen de budur.
Bir kısım insanlar için bu gün, geçmişte yaşananların sonu.
O yüzden bol bol geçmiş analiz edilir her köşe başında.
Diğerleri için de geleceğin başlangıcı. Kehanetler ve komplo teorileri ile süslenmiş sohbetlere kilitlenmiştir diğer yarısı toplumun.
Ya bugün, "şimdiki zaman" ne olacak?
Kim nereye gidiyor bilmiyoruz. Ama gidene paralel gideni arıyoruz.
B u gidişlerin başlangıç noktaları ve bitiş noktaları üzerine yavaş yavaş ayrışıyoruz tartışmalarımızla.
Geçmişte ne oldu da bu istikamette birleşilerek paralel bir yolculuğa çıkıldı? Sonra ne oldu da bu paralel yolculuk bitirilmek isteniyor?
Aslında bunların hiç önemi yok.
Çünkü geçmiş ve gelecek analizleri ile uğraşılırken şimdiki zaman unutuldu.
Aslı şudur: Bu tartışmalar girdabında,her iki kervana yolcu veren Erzurum'a olanlar olacak.
Daha düne kadar, gerek Ak Parti ve gerekse Cemaat'e esnaf, iş adamı, bürokrat, politikacı vererek, beşeri kaynaklarını öne çıkarmaya çalışan Erzurum, bir kez daha "masada" kaybedecek.
Hani bir megafon olsa da elime verseler, bangır bangır bağırsam:
Nasıl olduysa oldu Erzurum, son 15 yılda beşeri kaynaklarını Ak Parti ve Cemaat arasında paylaştırdı.
Her iki kesimde de bir çok Erzurumlu önemli yerlere geldiler. Seçtikleri yolda ilerlerken paralelde ilerleyen hemşehrileriyle gayet güzel de anlaştılar.
Biri diğerine paralel(di); dert etmediler.
Hatta bu kara sevdaya dikkat çekenleri bir güzel haşladılar beraberce.
Ama şimdi yani bugün, sadece geleceğin gölgesi var. Büyük bir savaş sessizliği. Fırtına ha koptu; Ha kopacak?
Peki sonuç? Kim Kazanır?
Şunu düşündük mü hiç; hangisi kazanırsa diğer yarısına aktarılan Erzurum'un beşeri kaynakları, sistemden dışlanacak.
Erzurum, ticarette, sosyal hayatta, ekonomide, politikada, bürokraside iyi kötü bir yerlere gelmiş isimlerinin bırakın kente, kendilerine bile faydaları olamayacak hale geldiklerini görecek.
Üstelik sonraki kuşaklara bile aktarılacak büyük öfkelerde cabası...
Sağ kalanlar, sistem dışına itilenlerden doğacak boşluğu doldurabilir belki.
Bu da bir olasılık.
Ama gelecekte, son 12 yılda yaşadığımız ittifakları göremeyeceğimiz de belli.
Üstelik Erzurum'a mahsus bir durum da var:
Cemaat olarak adlandırdığımız yapının banisi Fethullah Gülen, Erzurumlu.
Bu da aynı insanların her iki tarafta da bulunmasına neden oldu. Yani Erzurum'da, kazanan tarafta yer alanlar, diğer kentlere göre daha az olacak!
Sonuç şu ki; Erzurum'un sokaklarında konuşulması gereken; ne geçmişte neler olduğu; ne de gelecekte neler olacağı üzerine soyut analizler...
Konuşulması gereken, ortada duran büyük savaşın Erzurum'un beşeri kaynakları üzerinde yaratacağı deprem!
Tabi Erzurum'un bu kadar sığ bir insan kaynakları stratejisi uygulamasını da artık masaya yatırmak lazım.
İmparatorluk döneminin bu kontinental kenti, neden siyasi hayatını aynı rengin iki farklı tonu üzerine yığdı?
Neden farklı renklerden siyasi ve sosyal akımlara da beşeri kaynaklarını aktaramıyor?
Bu konulara da artık kentin entelektüellerinin kafa yorması lazım.
Erzurum biraz da bu farklı renkleri "kaçırttığı" için değilmidir ki emperyal kimliğini kaybetti.
Farklı olanlardan korku, korkulanı başa getirmeye başladı?
Siyaset hapşırsa, Erzurum zatürre oluyor.
1950 rakımlı, eksi kırk derecelik bu kenti, zatürre ile burun buruna yaşatmanın acısını hepimiz fazlasıyla çekeceğiz.
Bir defa daha.