Huylandık artık!
Bazı muhteremler ne zaman mübarek ağızlarını açıp iki kelam söyleyecek olsa, antenlerimizi dikip ses ayarını netleştirerek beynimize kaydediyoruz.
Kayıt esnasında beynimizde cızırtı yapan cümleleri sildikten sonra, önemli olan bazı kelime ve birkaç tarih, hafıza odamızda tepinmeye başlıyor.
Bunlardan en sonuncusu seçim tarihi olarak açıklanan 1 Kasım.
Bu 1 Kasım da son iki gün iyice azıttı.
Aklımı tekmeliyor, fikrimde çırpınıp duruyor ve durmadan bağırıyor 'ben 1 Kasım, bak bakalım yıllar önce bende ne oldu!'
10 Kasım olsa, tamam, diyeceğim. Mustafa Kemal'in yüce ruhunun yücelere uçtuğu gün; ama bu 1 Kasım!
Sahi bu gün ne olmuştu!
Gerçi mektep bilgilerimin tozunu alıp şöyle bir yokladıktan sonra bir şeyler hatırlar gibi olsam da faydası yok!
Hadi gel bakalım google kardeş.
De bakalım tarihte o gün ne olmuştu?
Bak sen şu işe!
Ne olduğunu hatırlatan kardeşe teşekkür edip kapattıktan sonra, Şevket Süreyya Aydemir'in "Tek Adam" kitabını alıp karıştırmaya başladım.
Buyurun işte!
Yıl 1922. Bazıları maskeli olarak kalsa da, bir kısım işgalcinin denize dökülmesinden ve bu topraklardan sökülmesinden mevsim geçmemiş. Ve de Ankara'da Vekiller Heyeti her an toplantı halinde. Toplantılar ve tartışmalar sürerken müttefiklerden bir davet gelir. 18 Kasım'da ve Lozan'da yapılacak olan bu sulh konferansı önemlidir; ancak Ankara ile birlikte İstanbul Hükümeti de aynı konferansa davet edilmiştir. O günlerde bunun ne demek olduğunu merak edenler biraz kitap karıştırır her halde.
(Daha sonra Gazi Mustafa Kemal, aynen şunu söyleyecektir. "Bu müşterek davet keyfiyeti şahsi saltanatın lağvı (kaldırılması) muamelesini kati olarak neticelendirdi.")
1 Kasım'da yapılacak olan Meclis toplantısına kadar tartışıldı ve 1 Kasım günü saltanatın kaldırılması için hazırlanan kanun metni alkışlarla kabul edildi. (Dikkat! Meclis karar veriyor! Meclis açık, Meclis çalışıyor, Meclis memleket derdinde.)
Evet, bundan 93 yıl önce 1 Kasım'da bu olmuş. Saltanat kaldırılmış.
1 Kasım'da seçim yapılmasının (yapılırsa tabi) belki de hiçbir anlamı yoktur.
Yani bu bendenizin kuru sıkı atması ve kuruntusu da olabilir!
1 Kasım, saltanat gelecek mi gidecek mi?
Ne bileyim işte!
Biz böyle değildik ki; şimdi rüzgârdan nem kapanların, kendi gölgesinden kuşkulananların koğuşunda yatıp kalkıyoruz artık.
Falanca kişi şunu dedi, o halde tersi olacaktır. Filanca kişi böyle söyledi, o halde bunun altında bir şey var!
Takılıp kalıyor kafamızda.
Bazı şeyleri anlamakta, anlamına uygun davranmakta biraz yanlış yaptığımızı kabullenmek gerek.
Özellikle bu milletin hatun kişileri bu konuda açık ara önde giderler.
Nasıl mı?
Aha da örnek!
Hüzünlü bir hikâyesi olan 'dom dom kurşunu' türküsüyle kurtlarını dökmüyorlar mı?
"Kaşların arasına dom dom kurşunu değdi," derken gerdan kırıp fettanlaşanlar, "Bir avcı beni vurdu, bin avcı beni yedi" derken göbek atanlar, "Ah dedim ağladım," derken etrafına kahkaha saçanlar kimler?
Efendim, ritmi oyun havasındaymış!
İşte bütün mesele bu, bizler ne söylendiğine değil, nasıl söylendiğine bakıyoruz maalesef!
Kuşku kötü be kardeşim.
1 Kasım'da seçim var.
Pek inandırıcı gelmiyor; ama "çok manidar!"
Her neyse, samanlıkta yatarken kaybettiğimiz iğneyi, sarayda bulacağımızı sanıyorsak, yazık!
Kuşkumuzu kusurlu bulanlara da son olarak diyelim ki;
Belki Yusuf gibi kuyudayız; ama elden el beklemeden kendimiz bu oyunu bozarak çıkmalıyız kan çukurundan.
Ve bilmeliyiz ki; bu han hepimizin, ha bir duvarı yıkılmış ha bir cihan, bizim için fark etmez ki!
Eğer Avrupa bankalarında paramız yoksa, eğer Amerika'da villamız yoksa, eğer dilediğimizde uçağımıza atlayıp gidemiyor isek buralardan, işte o zaman bu memleketin gerçek sahipleri bizleriz!
Kararımızın kârı da zararı da bizim.
Gerisi hikâyedir.
Dün söylediğini bugün inkâr eden siyasetçileri ve kalemini satan oportünistleri iyi tanımak için, önce kendimizi tanımak ve tanımlamak gerek!
Şimdi aynanın karşısına geçip sorma zamanı.
Ben nasıl biriyim?
Ve şunu asla unutmamalıyız. Şayet Türkiye, Suriye gibi Irak gibi olmayacak ise yine bunu da Mustafa Kemal'in temelini attığı çağdaş cumhuriyete ve devrimlerine borçluyuz.
Siz yine hakaret etmeye devam edin!
- Lokman Özcan 01 Ocak 1970 02:00
Yav he saltanat geliyor, yav he atatürke borçluyuz, he İran oluyoruz, sarayda oturuyor tayyip, he ak partş kötü oy vermiyoruz. oldu mu mutlu musun?