Adı vardı ama doğru dürüst bir heykeli yoktu.
Erzurum'u bu ayıptan, dönemin MHP milletvekili Mücahit Himoğlu kurtarmıştı.
O'nun özel girişimi sonunda, Erzurum'un göbeğine (Tebrizkapı) heykeli dikildi.
Güzel de olmuştu.
Tasvir, tarihten çıkıp gelmiş gibiydi.
Bir elinde balta, sırtında bebeği...
O, bir Nene Hatun'du...
Kahraman kadınımızı temsil ediyordu.
Evinde eş, ana, bacı, nine?
Cephede erkeğinin yanında savaşan yürekli bir vatan evladı...
Yabancılar Nene Hatun'a dair çok şey bilmiyor.
O, yalnızca bir heykel değildi. Sanki de Nene Hatun'u tanımak isteyenler için bir levhaydı.
Evet; demek ki Aziziye Tabyası'nda, askerin yanında savaşan yiğit anamız, kadınımız buydu.
Hayatına dair çok fazla bir şey bilinmiyor.
Şayet NATO 1950'li yıllarda sahip çıkmamış ve O'nu "Ordunun Anası" ilan etmemiş olsaydı, hem sersefil olup açlıktan ölecekti, (tıpkı Çanakkale Zaferi'nin unutulmaz kahramanı Seyit Onbaşı gibi) hem de bugün nesilden nesile geçen bir hikâyesi olmayacaktı.
Neyse ki, bu yürekli kadının şanına yaraşır adımlar atıldı.
Mücahit Himoğlu heykelini yaptırdı, gazeteci yazar M.Talat Uzunyayalı da belgesel formatında romanını yazdı.
Erzurum'a gelen bir misafir, "Yahu, Nene Hatun, Nene Hatun deyip duruyorsunuz da, sahi bu Nene Hatun kimin nesidir, nerede yaşadı, nasıl öldü, hikâyesini anlatın biz de öğrenelim" diye sorsa, artık elimizde tarihi belgeler ışığında hazırlanmış ciddi bir yazılı kaynak, bir de iyi bir sanatkârın elinden çıkmış heykeli var(dı)
M.Talat Uzunyaylalı'nın romanı duruyor. İyi de sattı.
Fakat iki senedir heykelden haber yok.
Büyükşehir Belediyesi, "kavşak düzenlemesi yapıyoruz" diyerek, önce heykelin üstünde durduğu kaideyi yıktı, sonra da nasıl becerdiyse becerdi heykelin başını batırdı!
O gün bugündür Nene Hatun heykeli kayıp.
Bir başka şehir var mıdır ki acaba bizim kadar kendi tarihine ve kahramanlarına yabancı olsun.
Adam belediye başkanı olarak, Nene Hatun'un aziz hatırasına dair minnacık bir katkı sunmadığı gibi bir de mevcut olan heykelini söküp attı!
Soytarının biri de "ben Nene Hatun filmi yapacağım" deyip, aylarca Erzurum'u sömürdükten sonra, ortaya film namına yapa yapa bir maskaralık yaptı. Allah'tan elimizde Talat Bey'in romanı vardı da, o soytarının fiyasko olan filmine mahkum olmadık.
Belediye başkanı heykelini yok etti...
Sinemacı da çektiği filmle aziz hatırasını incitti.
Yahu bu kadıncağızın ne büyük bir başı varmış böyle?!
Palandöken bugün Nene Hatun'un NATO tarafından kendisine bağışlanan evinin nasıl harabe bir durumda olduğunu ve o evin önündeki küçük büstün de nasıl acınacak bir duruma geldiğini haber yaptı.
Umarım bu haber Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen'in dikkatini çeker.
Erzurum'un bu utançtan kurtulması gerekiyor.
Bunu yapacak kişi de Sekmen'dir.
Tarihin şanlı sinesinde altından bir gerdanlık gibi duran Nene Hatun'umuza, bir heykeli çok gören o ilkel yönetim artık çöplük olduğuna göre, yeni dönem, Nene Hatun'un hakkını teslim etmelidir.
Yeni başkan, eskisine soracak:
"Nene Hatun'un heykelini nereye attın?"
O cevabı iki yıldır biz alamadık, bakalım ki Sekmen başaracak mı?
"Ordunun Anası"na bizim ordu sahip çıkmadı.
Bunu herkes gördü.
Bari NATO duymadan Sekmen bu sorunu çözse!
Haklısınız...
Lalapaşa Camii'nin yanı başına fayanstan çeşme yaptıracak kadar, tarih, sanat, edebiyat, kültür ve felsefe fukarası bir adamdan Nene Hatun heykeline sahip çıkmasını beklemek yanlıştı.
Evet; doğru.
O da zaten sahip çıkmadı.
Biz de zaten ona değil, Sekmen'e sesleniyoruz:
Kurtar, Erzurum'u bu ayıptan...