İbn-i Haldun coğrafya kaderdir der. Gerçekten de durum böyledir. Bilindiği üzere, her coğrafyanın insan yaşamını kolaylaştırıcı veya zorlaştırıcı özellikleri vardır. Dünyada, buz ve kar içinde yaşayanlar olduğu gibi çöllerde, deniz kıyılarında, dağ başlarında ,bağlık ve bahçelik coğrafyalarda hayatlarını sürdürenlerde bulunmaktadır. Bizim kaderimiz olan şehrimiz uzun ve çetin geçen kış mevsimiyle bilinir. Bu özelliğinden dolayı Erzurum denilince akla kar ve soğuk gelmektedir. İnsan oğlu, yaşadığı coğrafyada, hayatı diğer canlılarla paylaşmaktadır. Dolayısıyla ,kainatta bulunan diğer canlılar da bu kaderi tecellinin bir parçasını oluştururlar. Yani bulundukları coğrafya ,onlarında kaderidir.
Karın, ovayı kapladığı ,çatılardan buzların sarktığı ,yolların kapandığı ,araçların çalışmadığı kış mevsiminde ,hayatı paylaştığımız hayvanlarında hayat mücadeleleri çok çetindir. Kedilerin, köpeklerin, tilkilerin, kurtların ve kuşların karınlarını doyurmaları aslanın ağzından ekmeğini almak kadar zordur.
İşte bu güç şartlarda insanoğluna bir takım sorumluluklar düşmektedir.
Yaşam alanlarını daralttığımız, aynı kaderi paylaştığımız bu canlılara yardımcı olmak, onların karınlarını doyurmak insan olmanın gereğidir.
İşte bu sorumluluk duygusu içerisinde uzun yıllardan beri evimin ve işyerimin civarındaki kuşların, kedi ve köpeklerin haklarını vermeye gayret eder güne , yaptığım bu insani davranışın huzuru ile başlarım.
Geçen gün yine kuşların yemlerini verirken havada çırpınan bir güvercin gördüm. Olayı anlamaya çalışırken güvercin biraz ilerime düştü. Hemen yanına koştum. Hayvanın boynuna, içerisinde ekmek parçaları olan bir naylon poşetin dolanmış olduğunu gördüm. Ona zarar vermeden boynunu ve kanadını poşetten kurtardım ve bu güzel kuşu okşadıktan sonra ait olduğu gökyüzüne saldım. Güvercin, birkaç kanat çırpmanın ardından külçe gibi karın üzerine düştü. Tekrar yanına yaklaştım ve onu avuçlarımın içerisine aldım. Kuş kanadını oynatamıyordu. Kuşu bir veterinere götürmeye karar verdim. Gökten yanı başıma düşen bu kuşa Nasip ismini verdim ve Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesinin Hayvan Hastanesine gitmek üzere yola çıktım.
İtiraf etmem gerekir ki ilk defa bir hayvan hastanesine gidiyordum. Veteriner Fakültesinin yanında bulunan Hayvan Hastanesine vardığımda elimdeki güvercinle beni görenler tebessümle yüzüme bakıyorlardı. Bir kaç dakika sonra durumdan haberdar ettiğim değerli dostum Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi eski Dekanı Prof.Dr.Yavuz Sağlam Hoca geldi. Hastanenin evcil hayvanlara baktığını, yaban hayata ait olan hayvanların tedavilerinin Milli Parklar Bölge Müdürlüğü bünyesinde yapıldığını ama bana yardımcı olacaklarını ifade etti.
Araştırma görevlisi Uğur Ersöz, güvercinin muayenesini yaptı ve ciddi bir şeyi olmadığını söyledi. Hocaların, ilgili birimlere ulaştıracaklarının sözünü vermeleri üzerine bende gönül rahatlığı ile sabah gökten düşen nasibimi onlara teslim ettim.
İçerideki düzen, ilgi ve disiplin o kadar hoşuma gitti ki Yavuz Hocaya bu hastaneyi gezmek ve bilgi almak istediğimi söyledim.
Hastanenin kuruluşunda önemli katkıları olan Yavuz Hoca teklifimi geri çevirmedi. Başhekim Yardımcısı Dr. Orçun Cannazik eşliğinde hastaneyi gezdik.
Her şeyi ile mükemmel olan bu hastaneyi gezerken şehrimde böyle bir hizmetin sunulduğundan dolayı son derece gururlandığımı söyleyebilirim.
Dâhiliye, cerrahi, Jinekoloji gibi bölümlerin olduğu hastanede yok yoktu. Ameliyathaneler, muayene odaları ,nekropsi odası, laboratuvarlar, elektro kardiyografi ve tomografi den tutunda ultrasona kadar her şey vardı.
En son teknolojinin ve bilimsel verilerin kullanıldığı hastane, dünden bugüne geldiğimiz aşamaları yansıtıyordu.
Ayağı kırılmış sevimli bir buzağının operasyonunu izlerken Tolstoyun, Acı duyuyorsanız canlısınız. Başkalarının acısını duyuyorsanız insansınız sözünü hatırladım.
Bütün bölümleri ve yapılanları gördükten sonra bilimin, başta insan olmak üzere tüm canlılara hizmette ne kadar yol aldığına bir kez daha şahit oldum ve asırlar önce kanadı kırık kuşlar için vakıf kuran bir ecdadın torunlarının, bilimin ışığında aynı hizmeti vermelerinin mutluluğunu yaşadım. Hayvan Hastanesine ait gezici bir kliniğinde bölgede hizmet ettiğini öğrenince mutluluğum bir kat daha arttı.
Bilim ve medeniyet kokan bu ortamda, genç bilim adamlarının aydınlık yüzleri, koridorlarda gezen pırıl pırıl öğrenciler Cumhuriyetin kazanımlarını anlatır gibiydiler.
Hastaneyi gezdikten sonra Prof. Dr. Yavuz Sağlam ve Doç. Dr. Esin Güven hocalarımızla güzel bir sohbet yaptık. Bu arada, yüz yıl önce yetmiş bin kişiye bir hekimin düştüğü Erzurumda tam donanımlı bir hayvan hastanesinin hizmet ediyor olmasını konuştuk.
İnsan olmanın hazzını yaşadığım bu güzel ortamdan ayrılırken hayvancılığın önemli olduğu Erzurumda böyle bir yatırımın çok isabetli bir karar olduğunu vurguluyor, bu modern hastanenin kurulmasına öncülük eden Atatürk Üniversitesinin eski Rektörü Prof Dr.Hikmet Koçak ile hastanenin açılmasını sağlayan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr Ömer Çomaklı ve emeği geçenleri en samimim duygularımla kutluyor, bu münasebetle 60 yıl önce Atatürk Üniversitesini şehrimize kazandıran iradeyi şükranla yad ediyorum.