Evlerin ve hamamların banyolarında kullanılan, cami ve mescitlerde abdest alırken giyilen nalınlar, genç kızlara düğün hediyesi olarak götürülürdü.
Erzurumajans-Erzurum'da ceviz, dut ve meşe gibi suya ve aşınmaya dayanıklı
ağaçlardan yapılarak ayakkabı niyetine giyilen veya hamam, banyo gibi
ıslak zeminlerde giyilen üstü atkılı, yüksek tabanlı nalınları yapan
nalıncı ustası, lastik ve plastiğin yaygınlaşmasıyla tarih oldu.
Evlerin ve hamamların banyolarında kullanılan, cami ve mescitlerde
abdest alırken giyilen nalınlar, genç kızlara düğün hediyesi olarak
götürülürdü. Eski nalıncılar elde nalıncı keseri, sert ağaç parçalarını
tek tek yontarak yaparlardı. Sapı ile keskin ağzı arasındaki açı normal
keserlere göre daha dar, sapları daha uzun olurdu nalıncı keserlerinin.
Oturdukları yerde önlerindeki kütük üzerinde çalışır, 'Nalıncı keseri
gibi hep kendine yontar' değimine konu olacak şekilde kucakları yonga
ile dolardı. En makbul olanı şimşir nalındı. Sonraki yıllarda,
elektrikli bıçkı makinelerinin devreye girmesi ile kısmen
şekillendirilmiş nalınları keserle rötuşlar oldular. Hâttâ daha sonlarda
bir esnaflık geleneği olarak, hazır nalına tasma çakarken topuk oyuğuna
bir iki keser darbesi vurmadan teslimi yapmazlardı. Nalına önceleri
köseleden, sonraları oto dış lastiği katmanlarından oluşmuş tasmayı kara
başlı nalıncı çivisi ile çakma işi müşterinin yanında yapılırdı. Düz,
yakma, oymalı, işlemeli nalınlar dışında çeyiz nalını denilen nakışlı,
sedef kakmalı, gümüş kaplamalı nalınlar da yapılır, çeyiz tepsilerine
konulurdu. Gelin hamamlarında hanımlar havlu, peştamal, hamam tası ve
nalınları ile sınıf ve servet farklılıklarını teşhir ederlerdi.
Nakışları hafif olan süs nalınları evlenme çağındaki kızlara hediye
edilirken, ağır işlemeli olanlar nişanlı kızlara, işlemeleri çok ağır
olanlar ise yeni gelinlere layık görülürdü. Gelin nalını denilen topuk
ve parmak altları daha yüksek eşikli nalın tipleri hamam sularında
cinlerin yaşadığı inancından kaynaklanarak, gelin ayağını cinli suların
sıçramasından korumak için kullanılırdı. Evlerin taşlıkları, avluları,
kapı önleri takunya giyilerek yıkanır, hela taşlarının üzerinde bir çift
takunya devamlı durur, buralara terlikle basılmazdı. Süthane, tabakhane
gibi ıslak zeminde çalışanlar da nalın kullanırdı. Günümüzde sayıları
her gün azalan umumi hamamlar da olmasa çok eski çağlardan bu yana
kullanılan nalın yada takunya da zamanın acımasız labirentlerinde yitip
gidecek.
Ancak lastiğin, plastiğin ardından tokyonun kullanıma girmesi ile bu ata yadigârı sanat dalı unutulmaya mahkûm oldu.