Şevki Muratoğulları’na ait bina, Atatürk Üniversitesi’ne ait öğrenci yurdu ve lojman olarak kullanıldıktan sonra, Selahattin Ozan, Orhan Şerifsoy ve Nihat Kitapçı’nın belediye başkanlıkları sırasında, Erzurum Belediyesi olarak hizmet vermişti.
Belediyenin yeni hizmet binasına taşınmasından sonra, Muratoğlu Apartmanı’nın altındaki iş yerinde Şark Ecza Deposu ile Ziraat Bankası hizmet vermişlerdi.
Binanın üst katlarındaki bürolar da doktor muayenehaneleri olarak çalıştırılmaktaydı.
Ticaret Odası’nın hizmet binasının üst katında Kulüpçü Reşat’ın işlettiği Tüccarlar Kulübü, zemin katında ise Merkez Bankası hizmet verirdi.
Ticaret Odası binasının pasajında elektrikçi Ferit Usta, Berber Baki’nin kardeşleri Nihat ve Fuat Usta’lar, hâlâ ticaretlerini sürdüren eski esnaflar arasında bilinmekteler.
Berber Baki dükkânı, radyocu İlhan Usta’dan almıştı.
Pasajın caddeye cepheli dükkânlarında, Gömlekçi Faruk, Hafriyatçı Lütfü Turgut, Kuruyemişçi Hacı Recep ve Orloncu Hacı Rıfkı isimli esnaflar iş yaparlardı.
Çarşının çaycısı Abo Dayı’nın çay ocağı da pasajın içerisinde bulunurdu.
Leblebici Recep İbişoğulları’nın kuruyemiş dükkânı da çarşıda konumunu muhafaza eden iş yerleri arasında sayılmaktadır.
Muratoğlu Apartmanı ile Ticaret Odası’nın arasındaki merdivenlerle çıkılan Karaköse Mahallesi de birçok yönüyle Mumcu Caddesi’yle irtibatlıdır.
Cumhuriyet Caddesi’nden Mumcu’ya inişte, sağ tarafta kalan bölüm’ün Karaköse Mahallesine, sol tarafa düşen kısmın ise Aşağı ve Yukarı Mumcu Mahallesi’ne ait olması, caddenin bir başka özelliğini yansıtmaktadır.
Özellikle Veli Velioğlu Hoca’nın imamlık yaptığı dönemlerde, Karaköse Camii Mumcu esnafının ve diğer cemaatin fazlaca rağbet ettiği camilerin başında gelirdi.
İskender Paşa cemaatinin ünlü Nakşibendî Şeyhi, M. Esat Coşan Hoca Efendi de Erzurum’a geldiklerinde Karaköse Camii’ne devam ederlerdi.
Otuz seneden beri Mumcu Caddesi’nde bulunmamdan dolayı, Karaköse Mahallesi’yle de ayrı bir duygusal bağımın olduğunu söyleyebilirim.
Lavaş ekmek çıkaran Necati Usta’nın fırınında yapılan siyasetin tadı, fırından yeni çıkan lavaşların lezzetinde olurdu.
Pazar sabahları, lavaş fırınına gelen elektrikçi DYP’li Şahap Bucağa’nın, Necati Usta ile yaptığı siyasi çekişmeler, tandırın hararetinden de fazla olurdu.
Boks hakemliği yapan, aynı zamanda öğretmenimiz olan rahmetli Mustafa Fikret Ağaver Hoca’mızın, bahçeli iki katlı şirin evleri de Karaköse Mahallesi’ndeydi.
Alçakça bir cinayete kurban giden Ömer Morkoç (Uzun Ömer), elinde filesiyle sıkça gördüğümüz Fehamet Abla, Hinzikli Hacı İbrahim, Muhtar Gacıroğlu, Hacı Behzat ve Zinnur Gacıroğlu mahallenin orijinal kişilikleriydiler.
Karaköse Camii’nde çocuklara Kur’an-ı Kerim öğreten Hacı Osman Uzunoğlu’nun evi de camiye oldukça yakındı.
Boksör Celal Duran’ın babası Servet Duran da Karaköse Mahallesi’nin sakinlerindendi.
Tanko Fuat’ın oturduğu evi satın alarak, burada dört katlı ev yapan Sofi Usta’nın çocukları Celalettin, Selahattin ve Sebahattin İncioğlu kardeşler, güzel ahlâkları, dürüst ve mütevazı yaşamları ile yakından tanıdığımız ailelerdi.
Son derece takva sahibi olan Marangoz Sofi Usta, nurani yüzü, bembeyaz sakalı ve başından çıkarmadığı sarı kefiyesiyle hatıralarda yâd edilmektedir.
İncioğulları da Karaköse Mahallesi’nde uzun yıllar oturmuşlar, yeni açılan semtlere taşınarak, Karaköse Mahallesi’nden ayrılmışlardı.
Arsız apartmanların istila ettiği Karaköse Mahallesi’nden geriye, ne mahalleye can veren dadaşlar, ne de o güzelim mahalle kültürü kaldı.
Karaköse Mahallesi’nde etrafına ışık saçan, ortaöğrenime devam eden ihtiyaç sahibi pırıl pırıl gençlerin kaldığı Yakutiye Öğrenci Yurdu ise ilkeli faaliyetleri ile mütevazı bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
Gençlere Kur’an ahlâkını yaşatmaya çalışan bu faydalı mekânda, yaz tatilinde mahallemizin çocukları da kısa sürede Kur’an okumayı öğrenme şansına sahip olmaktadırlar.
Yaz Kur’an kurslarındaki uygulamaları ile mahallenin çocuklarına sevdirerek Kur’an okumayı öğreten bu güzide yurdumuzda, benim çocuklarımda kısa sürede ilâhi mesajı okumayı öğrenmişlerdi.
Kışın kar tipi içerisinde, grup olarak sabah namazı için Karaköse Camii’ne giderdik, sabah namazından sonra Veli Hoca’mızla beraber Kasımpaşa’daki meşhur paçacıdaki keyfimize diyecek yoktu.
Biz paçacıya girince, cam kenarında sandalyede bağdaş kurarak oturmuş, önünde bir demlik çay ve elinde sigarasıyla rahmetli Naim Hoca’yı görürdük, Naim Hoca’nın esprilerinden moral bulup, Cennet Çeşmesi’nin yukarısındaki Hacı İbrahim’in kahvesinde çaylarımızı içip, rızklarımız için yeryüzüne dağılırdık.
Erzurumlu olup da rahmetli Naim Hoca’nın esprilerinden ve nasihatlerinden haberdar olmayan, hemen hemen hiç kimse yok gibidir.
Günlerden Cuma’dır, Naim Hoca Araştırma Hastanesi’nin kardiyoloji servisinde tedavi altındadır. Hoca’nın tedavisiyle ilgilenen Dr. Hüseyin Şenocak ve arkadaşları, kolunda serum bağlı olan Naim Hoca’yı muayene edip, ilaçlarını verirler ve “Cuma namazından sonra tekrar gelip kendisine bakacaklarını, bu süre zarfında da yatağından kalkmamasını hocaya tembih ederek” ayrılırlar. Ezan okununca hastanenin mescidine giden doktorlar, kolunda serumla kürsüde vaaz veren Naim Hoca’yı görünce, büyük bir şaşkınlık yaşarlar.
Devlet Tiyatroları binasından Urluoğlu Apartmanı’na kadar uzanan yerler, Erzurum’un en eski ailelerinden olan Tüzemen’lere aitti.
Tüzemen’lerin arsalarının üzerinde Trabzonlu Hacı Salih’in oto tamirhanesi bulunurdu.
Keresteci Adil Tüzemen’in oğlu olan tahtacı Hacı Abdullah Tüzemen, o günlerde Erzurum’da kerestecilik mesleğini sürdüren dört kişiden biri olarak bilinir.
Tek parti döneminde, CHP’li olan Abdullah Bey’in CHP’ye bir jip hediye ettiği de söylenenler arasındadır.
Mumcu Caddesi’ndeki yerleri 1945’de satın alan Abdullah Tüzemen, burada bulunan ambar ve ahır olan kısımları 1953 yılında yıkarak, bir yıl içerisinde “Sarı Konak” diye tabir edilen evleri, bilahare de 1970 yılında cadde üzerindeki dört adet dükkânı yapmış, binanın elektriğini almak için de iki yıl beklemiş.
Tüzemen’lerin bu dükkânlarından birisi de ailenin torunlarından Fatih Tüzemen ve kardeşlerinin inşaat malzemeleri satan iş yeri idi.
Bir dönem Kayak Kulübü Başkanlığı da yapan Fatih Tüzemen, şık giyimi, sosyal etkinliklerdeki girişimciliği ile Erzurum’da göze çarpan isimler arasındadır.
Tabelacı Ali Baybora’nın atölyesi de bu dükkânlardan birisiydi.
Cemil Gülakar ve Cemalettin Muti’ye ait Metin İş ismindeki işletme, ziraat makineleri satan ve soba imal eden bir müesseseydi.
Benzinci Mehmet Öz’ün, demir ve gaz koyduğu yer, daha sonra Urluoğlu Apartmanı olarak yapılmıştı.
Apartmanın altındaki dükkân, çocuk doktoru Mustafa Kobanoğlu tarafından muayenehane olarak işletilirdi.
Köşe başındaki Alpagut Apartmanı da çarşının en eski binaları arasında olup, apartmanın altındaki dükkân rahmetli Yahya Akdağ tarafından, Akdağ Mandıra olarak çalıştırılırdı.
Et Balık Kurumu’na ait satış mağazası da bu iş yerinde uzun yıllar kalmıştı.
Tuncer ve Suat kardeşlerin Foto Venüs isimli fotoğrafçı dükkânları da Alpagut Apartmanı’nın altında uzun yıllar hizmet vermişti.
Mumcu Caddesi’nden Pelit Meydanı’na dönülen köşede, Temelli Palas Oteli ile Temelli kardeşlerin oto yedek parçası satan dükkânları bulunurdu, bu otel o günün şartlarında oldukça revaçta olan bir müessese idi.
Dilaver Oteli’nin olduğu yer eski esnaflar tarafından Bando Binası olarak hatırlanmakta, ayrıca İsmet İnönü’nün Erzurum’a geldiği zaman, konuk olduğu Cevat ve Cevdet Ilıcalı’lara ait binadan önce de marancıların bu yerde arabalara maran çektikleri anlatılmaktadır.
Zabıta Karakolu’ndan aşağıda Abbas Çalbay’a ait Ada Kasabı, çarşının en renkli işyerlerinden biri olarak hafızalarda canlılığını muhafaza etmektedir.
CHP encümen üyesi olan Abbas Çalbay, özen gösterdiği bıyıklarıyla da çarşının en çok konuşulan isimleri arasında, tebessümle yâd edilmekte.
Amerikan üssünde görev yapan ve Avrupa Oteli’nde kalan Amerikalı bir yüzbaşının, Abbas Usta’nın bıyıklarına heveslenip, onun bıyıklarına benzer bir bıyık bıraktığı da çarşıda hoş bir hatıra olarak anlatılmaktadır.
Mumcu Caddesi’nin en sonunda, şimdi ki Erzurum İş Merkezi’nin yerinde Erzurum Garajı yer alırdı.
Sağlık politikaları değişmeden önce doktor muayenehanelerinin çoğunlukta olduğu Mumcu Caddesi, doktorlar caddesi olarak ta adlandırılırdı.
Yüzlerce doktorun gelip geçtiği bu caddenin hareketliliğinden, geriye ancak birkaç tatlı hatıranın kaldığını söylemek mümkün…
Bir zamanlar işyeri kiralamanın ve satın almanın imkânsız gibi olduğu Mumcu Caddesi’nde, bugün onlarca iş yeri boş ve kiracısını beklemekte.
Uygulanan sağlık politikalarıyla cazibesini yitiren cadde, ikinci bir darbeyi de trafik düzenlemesiyle yiyince, artık birkaç esnafın zorla ayakta kalmaya direndiği bir hale dönmüş durumda.
Şehri saran AVM çılgınlığından dolayı, Mumcu Caddesi’nin gelecek vaat etmediğini de söylemek mümkün.
Elektrik işleri yaparak şehri aydınlatmak için çabalayan esnaf, kendi çarşılarının ekonomik olarak karanlığa itilmesinden oldukça muzdarip.
Bir zamanların en hareketli caddesi olan Mumcu Caddesi, tersine dönen trafik akışı gibi, ters dönen talihlerinin kaygısı içerisinde ayakta kalmaya gayret gösteriyorlar.
Yine de Mumcu Caddesi esnafı “Dükkân kapısı hak kapısıdır” diyerek, sabırla rızklarını çıkartmağa uğraşıyorlar.