Muammer sen öl ki birilerinin yolu açılsın…

Arkadaşları “gitme” dedi. Hatta “sen deli misin bu karda fırtınada yol mu açılırmış” diye çıkıştılar bile…

Ama O kimseyi dinlemedi, sadece ve sadece vicdanının sesine kulak verdi.

Ucunda ölüm de olsaydı, o yola çıkacaktı ve de çıktı…

Dün Erzurum’da kar’dan bir okyanus, fırtınadan bir cehennem vardı.

Okullar tatil edilmiş, şehiriçi ulaşım dahi durma noktasına gelmişti. O vesileyle öğrenmiş olduk ki, şu bizim acar belediyelerimiz meğerse birer kartondan kahramanlarmış. Çünkü dün hepsi çuvalladı, burunlarının dibini bile göremez oldular. Yani bizim allayıp pulladığımız o belediyeler birer fiyaskodan ibaretmiş.

Düşünün ki, Yıldızkent’te mahsur kalan belediye otobüsünü bile kurtaracak bir belediye yoktu!

Kısacası adamların makyajı birkaç saatte akıp gitti. Geriye sadece herkesi ürküten çıplak bir gerçek kaldı.

Buna rağmen dün bu şehirde biri, başkaları yaşasın diye ölüme yürüdü…

Tıpkı ateşe koşan kelebekler gibi…

Hiç tereddüt etmedi.

“Madem ki! dedi, “şu karda ve fırtınada Çirişli’de birileri mahsur kaldı ve devletin onları kurtarmasını bekliyor. Oturmak, durmak olmaz. Devlet bize tam da bu günler için maaş ödüyor. Ben greyderimi alırım ve o mahsur kalan insanları kurtarmaya giderim” dedi.

Ve atladığı gibi greyderine düştü yollara…

Çünkü orada birileri ölümle pençeleşiyordu; her geçen dakika onlar için önemliydi.

Adı Muammer Yalçın; Karayolcu…

Greyder operatörü, ama ondan önce insan ve yüreğinde on okka bir kalp taşıyor.

Korkusuzdu, cesurdu.

Çıktığı o yolculuğun ölümü olacağını aslında biliyordu. Çünkü o, o yolların yolcusuydu ve o dağların yalnız bekçisiydi.

Bile bile dağlara vurdu… Nefesi donduran fırtınaya karşı bıçak salladı.

Oysa kar da “dur” diyordu, ıslık çalan fırtına da…

Muammer bir görev adamıydı; greyder operatörlüğü sonraki iş…

Her şeye rağmen Muammer, Çirişli’ye ulaştı; imdat bekleyenlerin imdadına yetişmişti ki, olan oldu:

Çobanlara yoldaş, sevdalı aşıklara çeşme olan Bingöl dağları, Muammer için aynı cömertliği göstermedi.

Dağ öyle bir kustu öyle kustu ki, sırtını kaplayan ne kadar beyaz örtü varsa hepsini Muammer’in üstüne boca etti.

Ne dağlar kadar büyük bir yüreğe sahip olan Muammer, ne de demirden bir kartal olan o greyder kar seline karşı koyamadı.

Karayolcu olmak böyle bir şeydi zahir: Ucunda ölüm de olsa, can kurtarmak için can feda etmekti.

Biz onları hep iş makinelerinin sırtında sert insanlar olarak tanırız ya, aslında hiç de öyle değiller…

Onlar, yüzlerindeki sert çizgilerin aksine yüreklerinde ürkek bir güvercin heyecanını yaşarlar.

O gün Muammer’e, “Çirişli’ye git diyen” olmadığı gibi bilakis gitmemesi yönünde telkinler yapıldı. Ama Muammer kimseyi ölüme mahkum etmeyecek kadar cesurdu, ta ki kendi ölümüne rağmen…

Oysa bu şehirde dün, sırf devleti alinin en büyük bürokratı salimen memleketine turistik gezi yapsın diye, ne kadar iş makinesi varsa seferber edilmişti.

Neymiş, devletin ala bir bürokratı seçim gezisi için ilçesine ulaşmalıydı.

Sayın devlet büyüğü biliyoruz ki, dağlar taşlar sizin için açıldı ve siz ki o şerik kabul etmez yarı tanrı halinizle, elbette çığ altında kalıp yiten Muammer’i umursamayacaksınız…

Sayın devlet büyüğü hiç üzülmeyin nasılsa sizi de vekil seçeceğiz.

Bu memleket kimleri vekil seçmedi ki…

Kaç Muammer ölürse ölsün, yeter ki egemenlerin saltanatı bi hakkın sürsün…

Bendeniz dün bu şehir adına bir kez daha kahroldum.

Çünkü dün baktım ki, greyder operatörü Muammer’in, başka canları kurtarmak için verdiği mücadele, devletin zerre kadar umurunda olmamış. Varsa yoksa, Ankara’dan gelen devlet büyüğünün magazin gezisi…

O yüzden Muammer kardeşim sana Allah’tan rahmet diliyorum ama bil ki verdiğin mücadele devlet kayıtlarına tek bir cümle ile bile geçmeyecek..

Çünkü sen vatandaşsın, devlet büyüğü değil.

Ölürsün, öldüğünle kalırsın…
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.