Bu kavganın galibi kim olur bilinmez ama mağlubu şimdiden belli: Türkiye ve Türkiye’nin zaten tartışmalı olan hukuk sistemi…
Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM)’nin adı değiştirilip, olağanüstü yetkilerle donatıldığı günlerde, bugünlerin yaşanacağı az çok anlaşılmıştı. Sağcı ve muhafazakar kesim olup bitenleri sütre arkasından izlemeyi yeğlerken, kabul edelim ki solcular itiraz etmişti:
“Yapmayın, etmeyin demokrasilerde böyle bir mahkeme düzeni ve bu yetkilerle donatılmış hakim savcı olmaz. Farkında değilsiniz ama Türkiye, bu gidişle tehlikeli sulara sürüklenmektedir.”
Bu itiraza kimse kulak asmadı. Nasılsa “iktidar artık bizde” şeklinde düşünen egemen güçler, olağanüstü yetkilerle donatılan özel yetkili savcı ve hakimleri, “geçmişle hesaplaşma aracı” olarak görüyorlardı. O “araç”ın günün birinde kendi canlarını da yakabileceğini ya hesaba katamadılar, ya da “o gün geldiğinde çaresine bakarız” biçiminde düşündüler. Ve bugün anlıyoruz ki, düşündükleri o “çare”, siyaset alanına müdahale etmeye kalkan özel yetkili savcının ve polis şeflerinin görevden alınması şeklindeymiş. Oysa bu palyatif bir çözümdür ve major bir etki uyandırmaz.
Aslında, “özel yetkili yargı”nın yeri geldiğinde sınırları nasıl zorlayacağı ve siyasetten nasıl rol çalabileceği, Erzincan MİT Başkanı Şinasi Demir ve iki mesai arkadaşının Erzurum’da tutuklanmasıyla ortaya çıkmıştı. Yaklaşık iki yıl önceki o “müdahale”de, başta avukat Sadullah Kara olmak üzere, pek çok hukukçu kıyameti koparmıştı:
“Olmaz, bu karar yasalara ve hukuka aykırıdır. MİT Başkanı’nın yargılanması için Başbakan’ın izni gereklidir.”
Ne savcı, ne de savcının “tutuklayın” talebini yerine getiren mahkeme tınmadı! Adeta Menderes ve iki arkadaşını idama mahkum eden düzmece mahkemenin başkanı Salim Başol’un, savunma avukatlarına çıkıştığı gibi:
“Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor!”
MİT’in özel bir kanunu var. Ve o kanuna göre MİT mensuplarının yargılanması izne tabidir. Buna rağmen sonuç değişmedi. Oysa asgari hukuk bilen kimseler kabul edecektir ki, özel hükümler genel yasanın üzerindedir.
Artık her şey gün yüzüne çıktı: Ankara’da kıyasıya bir iktidar kavgası var. Müsteşar Hakan Fidan ise bu kavgada sadece bir tarafın nabız yoklama vasıtasıdır. Yani nereye kadar gidersek, iktidardan nasıl bir reaksiyon alırız…
Taraflar, şimdilik güçlerini sınıyorlar.
Hakan Fidan’ın Oslo’ya kafasına göre gitmediği ve keyfince takılmadığı ortada… AK Parti Hükümeti’nin Kürt sorununun çözümüne dair geliştirdiği politikada, MİT; dolaysıyla da müsteşar etkin bir rol oynamaktadır. Çocukların bile bildiği bu süreci ve iradeyi savcının bilmemesi imkansız…
Fakat artık biliyoruz ki bu, normal bir süreç değil…
Taraflar arasında taktik savaşı başladı. Şimdilik…
MİT mensuplarını ifadeye çağıran özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya’ya, dosyadan el çektirildi.
Ankara’nın bu hamlesi, yaşanan krize yalnızca pansuman tedavi özelliği taşımaktadır. Çünkü özel yetkili savcının veya “yakalama” kararı veren mahkemenin kanaati değişmedi:
“MİT müsteşarı ve arkadaşları şüphelidir…”
Erzincan MİT Başkanlığı polis tarafından basılıp, mensupları gözaltına alındığında, siyasi iktidar tavır koyabilseydi ve hukukun yanında durabilseydi, bugün müsteşar “sanık” durumuna düşmezdi.
Ama o gün iktidar açısından durum farklıydı; varsa yoksa bir Ergenekon vardı ve o mantığa göre, iktidara “şaşı bakan” herkes Ergenekoncuydu!
Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla ise, iktidar da o savcılara göre bizzat sakıncalıdır!
Bu anlayışın gereği olarak, MİT müsteşarının sanık olması hiç de garipsenecek bir durum değildir. Zira kim bilir daha dokunulmadık kimler var…
Özel yetkili savcılık ve özel yetkili mahkeme yasası orada öylece durduğu sürece, pek çok kimsenin canı yanacaktır. Bir dönem iktidar kendi hesabı için kullandığı bu oluşumu, şimdi günahlarının bedeli olarak ödüyor.
Bazı dostlar sitem ediyor:
“MİT’çiler suç işlemiş olamaz mı?”
Olur tabi; hem de bal gibi olur…
Lakin bu suç, siyasi iktidarın MİT’e verilmiş bir görevi ise şayet o suç, suç olmaktan çıkar, devlet görevi olur.
Onu sorgulamak da özel yetkili savcılara düşmez. Çünkü siyasi sorumluluk iktidarındır.
Farkındayız; öteki odak, hükümete karşı üstünlük elde etmiş durumda…
Hükümet sinip köşeye çekilmediğine, hatta hamle üstüne hamle yaptığına göre, şimdilik maçın en azından bu raundunun galibi belli! Ama maç daha bitmedi.
Ankara bu sisler altında olduğu sürece, her maç öyle kolay kolay da bitmez!