Kültür-SanatHaber Girişi : 29 Şubat 2012 21:24

Metin Diler yazdı... Kaybolan Çırçır -2

Metin Diler yazdı... Kaybolan Çırçır -2
Çırçır’da doğup büyüyen Metin Diler, Erzurum’un tarihi mahallerinden Çırçır'ı anlatılıyor… Bu yazı dizisinde Erzurum, mahalle kültürünün unutulan detaylarını ve anılarınızı bulacaksınız.
Erzurm Ajans-Erzurum’un surlarla çevrili olduğu, şehre giriş-çıkışların kapılardan yapıldığı dönemlerde sur içerinde, sur dibinde ve sur dışında kalan mahalleler mevcuttu. Sur dibinde bulunan mahalleler şehre giriş-çıkış kapılarının fedailiğini yaptıkları gibi sulh zamanlarında da korumalık görevini üstlenirlerdi.

 

Çırçır Mahallesi Erzurum’un sur dibinde kalan mahallelerinden biriydi. Dolayısı ile şehre giriş-çıkış kapılarının ve surların korumalığı, fedailiğini de bu mahalle sakinleri üstlenmiştir.

 

Erzurum’un sur içerisinde kalan mahalleleri ilim, fikir adamları yetiştirmişken, sur dibi ve sur dışında kalan mahalleleri daha çok yaptıkları fedailik ve korumalık vazifesinden dolayı “aksiyon” tipi dadaşlar doğurmuştur.

 

Cumhuriyet döneminde Çırçır Mahallesi bu aksiyonluğunu kaybetmemiş, bu aksiyon ruh eski fedailik ruhunun devamı olarak günümüze kadar gelebilmiştir.

 

Değerli büyüğümüz Zühtü Akbaba’nın bizlere aktardığı,1940’lı yıllarda Dere Mahallesi’ne inen yol kenarında birbirine bitişik bahçelerin sıralandığını baştan başlayarak Saatçi Ahmet Efendi, Saatçi Şefik Göktürk, Bekir Efendi, Bekir Efendi’nin oğlu Selahattin, teyzesinin kızı Çırçır mahallesinin hanım paşası Asiye Paşa (Asiye Süral)’ın birbirine sıralı bahçeli evlerinin olduğunu, Asiye Paşa’nın mahallenin her sorunu ile ilgilenen, mahallede birliği beraberliği sağlayan, komşular arası ilişkileri düzenleyen yegâne kişisi olduğunu, mahallenin saygın yaşlı komşularının Bahri Bey, Bahri Bey’in oğlu Celepçi Sarı İhsan, Bakkal Miktat Efendi, Hızarcıların Kâzım ve Nazım Efendiler, Galip ve Asım Beyler, Tüfekçigillerden  Ziya Efendi, oğulları Zühtü Akbaba ve Kara Dursun Bey o yıllarda mahallenin ileri gelen sakinleriydi..

 

Çırçır Mahallesi sakinleri o yıllarda daha çok çiftçilik yaparak geçimlerini sağlardı.

 

Mahallenin Araplar düzü bitişiğinde yer altında 10 metre derinliğinde 5-6 metre çapında iki Buzhanesi vardı. Kışın yağan karlar buz haline getirilir, “buzhane” denilen bu kuyularda saklanarak yazın satılırdı.

 

Koç besleyenler, Araplar düzünde Koç dövüşü yaptırır, köpek besleyenler iyi cins eğitilmiş köpeklerini diğer mahallelerden köpek yetiştirenlerin köpekleri ile dövüştürür, bahisler konularak Araplar düzünü arenaya dönüştürürlerdi.

 

Mahallemizde doğup büyüyen, dadaşlığından ve mütevazılığinden oldukça etkilendiğim değerli büyüğümüz halen Sakarya’da vali yardımcılığı görevini yürüten Şakir Özdikici Bey’in hoş sohbetlerinde bizlere aktardığı kabadayılardan Cıngır, Atmasyon Nevzat, Cambaz Muhsin’in oğulları Necdet ve Necati’yi anlatmadan geçmek olmazdı…

 

Çırçır Mahallesi’nde, Yoncalık kışlası dâhilinde Güvercinlik bölüğü mevcuttu. Bir bölük asker haberleşme amaçlı güvercin beslenirdi. Güvercinlik bölüğü çağın teknolojisi ile kaybolunca Çırçır Mahallesi’nde o zamanlardan kalma bir gelenek olsa gerek güvercinlere oldukça meraklı kuşbazlar vardı. Kuşbazlardan Terzi Eke Nihat, Kuşbaz Cevat en meşhurlarındandı…

 

Her mahallenin bir delisi bir de velisi vardır ya; bizim mahallenin delisi de kar da bile yalın ayak gezen “Deli Alo” idi.

Bir de Serçe diye nam salmış Deli Minadiye’nin kızı Serçe (Gülümser) vardı ki onun dayağını yemeyen erkek kalmamıştı mahallede. Beyaz Yaşar ve Çatto Şefiğe erkek gibi racon kesen kadınlardı!

 

Mahallenin esnaflarından, kahvehanesi olan Cecikli’nin oğlu Yılmaz, Dadaş Sıddık, Kasap Tahsin, Berber Hilmi unutulmaz simalardı.

 

Erzurum’un meşhur dişcisi Berber Ahmet, esnaflığını Yoncalık’ta sürdürmesine rağmen evleri Çırçır Mahallesi’nde “Heymetin yokuşu”nda (Hikmet’in Yokuşu) idi.

Hey gidi Heymetin yokuşu!  Kışın çocukların vazgeçilmez kayak merkezi olurdu. Hızzegini (Kızak) alan Heymetin yokuşundan aşağı  ‘’Haber al’’ diye avazı çıktığınca bağırarak salardı kendini aşağı doğru!

 

Çırçır Mahallesi spora oldukça meraklı gençlik yetiştirmişti. Erzurumspor’un efsanevi teknik direktörlerden merhum Hadi Vuraler Çırçır Mahallesi’nin ileri gelen isimlerindendir. Didi’li Fenerbahçe’yi yenen efsane takımın efsane teknik adamı için “Hadi’nin fendi, Didi’yi yendi.” sözü Erzurum’da hoş bir seda olarak yankılanırdı.

 

Boks’da Cazim Vuraler, karatede Selahattin Çobanoğlu, Çırçır Mahallesi’nde yetişmiş ve dünya şampiyonalarında birincilik kazanmış isimlerdendir.

 

 

ÇIRÇIR’DA RAMAZAN

 

 

Bizim çocukluğumuzda, Ramazan yazın sıcak aylarına denk gelirdi. Ramazandan bir hafta önce mahallede her evi mutlu bir telaş alır, temizlikler yapılır, çamaşırlar yıkanır, bakır kap-kaçak kalaylanırdı.

 

Özellikle mahalle mahalle gezen seyyar kalaycıları hepimiz hatırlarız. Kalaycı, sokak ortasında tezgâhını kurar, körük denen aletle başlardı ateşi kuvvetlendirmeye… Daha sonra annelerimizin getirdiği bakır mutfak eşyalarını başlardı kalaylamaya.

 

Çamaşırlar yıkanmaya başlandı mı ayrı bir telaş alırdı mahalledeki kadınları. Eskiden çamaşırların yıkanması bir ön hazırlık gerektirirdi. Çok kirli çamaşırlar geceden ıslatılır, sabah mantıs yakılarak kazanda su kaynatılır, renkliler ile beyazlar ayrılır, sabunla çitileyerek yıkanır, beyazlar sodalı suda kaynatıldıktan, üzerine mavimsi renkte civit katılarak aşkarlanması engellenir, sonra bol suyla durulanır, sıkılır ve kurumaları için açık havaya asılırdı. Bu güç ve yorucu işlemden sonra kuruyan çamaşırlar, içine kor konarak ısıtılan bir ütüyle ütülenirdi. Yıkanmaya uygun olmayan giysiler ise fırçalanarak ya da dövülerek temizlenirdi. Çamaşırların kuruması için açık havada kurutulurken ipe asılı çamaşırların altına adına sırık dediğimiz ince uzun ağaç, ipe tutuşturulurdu.

 

Ramazan büyük bir heyecanla beklenir alışverişler yapılır erzaklar alınarak kilerlere istif edilirdi.

 

Ramazan topuyla mübarek günler başlamış olurdu. Çocuklar ellerinde “Tapa”(Maytap) tabancası ile ateş ederek iftar topu patladı diye birbirlerini kandırmaya çalışırlardı. Hele duvara sürünce kıvılcımlar saçan çatapatlar çocuklar için vazgeçilmez Ramazan eğlencesi olurdu…

 

Gündüz her evde mutlaka hatimler okunur, kadınlar mahalledeki evleri tek tek dolaşır hatim dinlerlerdi. Hızlı okuyan hoca makbule geçerdi. Her gün bir cüz okunur Ramazan sonuna kadar hatim tamamlanmış olurdu.

 

İftar saati yaklaşınca ayrı bir telaş başlardı sokaklarda… Kimi su testisi ve bidonu elinde Dabakhane çeşmesinin, Şabahane ve Cennet çeşmesinin yolunu tutmuş, kimi duvar kenarına çömelmiş tabakası elinde sigara sararak iftara hazırlık yapar, kimi yumurtalı pide yaptırmak için fırının yolunu tutardı.

 

İftara yakın zamanda ister sigaranın verdiği gerginlik deyin ister oruç sıktı deyin -adını ne koyarsanız koyun- mahallede mutlaka bir kavga gürültü kopar, ezanla birlikte asırların eskitemediği kaleden atılan iftar topu ile hiçbir şey olmamış gibi iftarlar açılır gerginlikler, kavgalar gürültüler sona ererdi…

 

İlk teravih ve sahur çok heyecanlı olurdu, kadın, erkek, çoluk çocuk dolardı Çırçır camiye. Kadınlar mahfil denilen yüksekçe balkonda etrafını ehramlarla çevirerek kılarlardı namazlarını...

Teravih namazının sonunda bir seda yankılanırdı camiden; davudi sesi ile Çırçır sokaklarını manevi bir havaya sokardı Süslü Necati…

 

"İşfealenâ yevme'l- 'arâsâti ve'l- mîzân, İrham bi fazlike yâ Rabbe'l-âlemin, limen kale min abîdike âmin…

 

Süslü Necati "İşfealenâ’’yı okudu mu sesi ta Kırmacı’dan Yoncalık’tan Yenikapı’dan duyulurdu. Süslü Necati çok da güzel gazeller olurdu.

 

Teravihten sonra sahura kadar kimse uyumazdı.Kadınlar kendi aralarında toplanır Ramazan eğlenceleri düzenlerdi.Erkekler de yaş gruplarına göre kendi aralarında kimi kahvehanenin yolunu tutar, kimi sohbetler düzenler, kimi de  çocuklara heveslenerek sokaklarda oyun oynarlardı..

 

Hele çocuklar bitmez tükenmez enerjileri ile sahura kadar uyumaz, oyun oynamayı bir kenara bırakın Ramazan eğlencesi diye mahalledeki bütün kapıların zillerini çalıp köşe bucak saklanırlardı. Kapıyı açan genelde kadınlar olur etrafta kimseyi görmeyince çocukların muzipliği olduğunu anlar hiç de şikâyetçi olmazlardı. Elbette ki şikâyetçi olanlar çıkar ‘’Ola ola sizi hışım afata gelesiz!’’ diye,  hiç de yürekten olmayan bir beddua ile serzenişte bulunur ve kapıyı kapatırdı.

 

Sahur vakti yaklaşınca davul sesi uzaktan duyulmaya başlardı. Davulcu Taştan ve Zurnacı Sıddık Emi(Kor Sıddık) Çırçır sokaklarını bir bir gezmeye ve uyuyanları sahura kaldırmaya başlardı. Hoş kimsede yatmazdı ya!

 

Mahallenin delikanlıları hemen çevirirlerdi Taştan Emi ile Sıddık Emi’nin etrafını:

“Hele bir dehlenk çalın da oynayalım!” Gecenin bir vakti çalınırdı dehlenk. Ağzına su doldurmuş, ceketini ters giymiş, kolunu bacağını şekilden şekle sokmuş bir delikanlı çıkardı meydana. Davulcu vurdukça davula, zurnacı üfledikçe zurnaya ağzındaki suyu bir bir etrafına toplananlara püskürtürdü delikanlımız.

 

Dehlenkle bitmezdi sahur eğlencesi. Erzurum barları oynanırdı sonra. Zurnacı Sıddık Emi’nin cebine üç beş lira bahşiş konularak herkes evine dağılırdı. Bazen de Sıddık eminin gözleri pek görmediğinden gazete kâğıtlarını keser para diye verirler; ama ertesi gece geldiklerinde Taştan Emi’nin davul tokmağını kafalarında bulurlardı.

 

Arife günü geldiğinde bir başka olurdu mahallede hayat. Erzurum’un her mahallesinde olduğu gibi Çırçır mahallesinde de aynı gelenek devam ederdi. Bayramdan iki gün öncesine “Şerefe”, bir gün öncesine de “Arafa” denilir. Şerefe ve Arafa günleri banyolar yapılır, çocuklar çimdirilir adına da şerefe günü yıkanmışsa “şerefe suyu”, arafa günü yıkamışsa “arafa suyu” denilirdi. Şifalı olduğuna inanılırdı!

 

Arife (Arafa) günü çocuklara bayramlıkları giydirilir, ellerine bez torba tutuşturulur ev ev dolaşarak arafalık(ceviz, fındık, fıstık şeker..vs) toplanırdı.Evlerin kapıları çalınır “Eze arafalığımı ver!”diye seslenilirdi.Bazı evler kapısını açmaz bazı evlerden de daha arafalık almadık sonra gelin diye sesler gelirdi.Çocuklar artık o evden arafalık çıkmayacağını anlar ve ağız birliği etmiş gibi “Evize guduk ostura!” diye okkalı bir beddua ile diğer evlerin yolunu tutarlardı..

 

Burada bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim: Yine böyle bir Arife günü elime tutuşturulmuş bez torba ile ev ev dolaşırken Yoncalık’ta bulunan askeri lojmanlara girdim. Adamlar yabancı olduklarından geleneklerimizden bîhaber kapıyı açıp elimdeki torbayı görünce arafalığın ne olduğunu da anlamadan elime beş lira kağıt para tutuşturdu. O zamanlar beş lira bir çocuk için çok büyük bir paraydı. Sevinçle mahalleye doğru koşup diğer arkadaşlarıma “Laaa! Koşun, koşun para verirler!’’diye seslendim. Arkadaşlarım Çırçır’dan Yoncalık’a kadar son sürat koşarak gittiler. Onlar gidene kadar Subay lojmanındakiler ne olduğunu anlamış ve bizimkilere şeker vermeye başlamışlardı bile. Geri geldiklerinde parama göz dikip “Bizi kandırdın, parayı bize vereceksin!..” diye tehditleri hafızamdan hiç silinmez!..

 

Not: Bu yazı Murat ERTAŞ'ın Palandöken Gazetesi için hazırladığı 'Divit-Kalem' köşesinden alınmıştır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Adınız Soyadınız 01 Ocak 1970 02:00

    yahu bu yazıyı tazan!.. eline, yüreğine ömrüne kurban... Ben sizlerin bildiğiniz veya halk oyunları derneğinden belki duyduğunuz, DOĞUDAN SESLER Erzurum radyosu ilk solisti, , Kız bar ekibinin şefi, vede ERZURUM hasretlisi teyzeniz .SAFİNUR SOYGUR'üm. Lütfen bana yazarmısınız, ömrüme ömür eklermisiniz, bekleyeceğim... Saygılarımla

  • İsmail DÜLEK ( Emekli Tarih öğretmeni ) 01 Ocak 1970 02:00

    Çırçır'la özdeşleşen rahmetli babam 40 yıllık muhtar Yaşar'dan bahsetmemenizi bir eksiklik gördüm.Babamla beraber tanık olduğumuz sosyal ve kültürel anıları keşke iletebilseydik.Çırçır'ın tarihine ışık tutacak bu çalışmamızı kutluyorum.Allah razı olsun.

  • oktay PURUTCU 01 Ocak 1970 02:00

    BİR ÇIRÇIRLI OLARAK BİZE O GÜNLERİ ANLATTIĞINIZ VE YAŞATTIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİR SITEYİ HAZIRLAYAN VE YAYINLAYANLARA MİNNETTARIZ. TEŞEKKÜRLER

  • Secaattin ÇOBANOĞLU 01 Ocak 1970 02:00

    İlgi ve Alakanıza, Elinize ve emeğinize sağlık..ÇırÇır namıyla,ÇırÇır da doğup büyümüş son kuşak olarak. Bana hem mutluluğu hem de hüznü bir arada yaşattınız. Çok çok teşekkürler Metin. Yazıda isimleri geçipte Hakka erenlere Rahmet, Yaşayanlarına ise Allah`tan hayırlı uzun ömürler ve Selametler dileyerek hörmetle ellerinden öpüyorum...Allah`a emanet olun...Saygı ve Sevgilerimle...

  • Metin Diler 01 Ocak 1970 02:00

    Selam ile,Beğeni ve yorumlarınız için teşekkür ederim.Erzurum`un eski mahalleleri 20 değerli yazar tarafından kitap haline getirilecektir.Bu proje kapsamında Çırçır ve Kırmacı mahalleleri şahsım tarafından kaleme alınacaktır.Sizlerden ricam hatıralarınızı,yaşanmışları,bizlerin görmediği büyüklerimizin anlatıklarını bana mail olarak yazarsanız bunlardan faydalanarak mahallenin bilinmeyenlerini ortaya çıkarabiliriz.Tekrar teşekkür eder saygılar sunarım. İletişim adresim: [email protected] https://www.facebook.com/metin.diler tlf:0530 886 35 93

  • Mehmet Necati EĞERCİOĞLU 01 Ocak 1970 02:00

    1965 doğumluyum,anlatılıcak söz bulamıyorum.Yukardakilerin hepsini tanıyorum.Ama ben bu yaşananların sürükleyicisi olanlardan son kuşaklardanım her halde bizim de bildiğimiz burada yazılmayanlar var.Mesela Yoncalık mahallesi ve Çırçır mahallesi olarak Atatürk lisesi yada Eğitim fakültesinin yanındaki arazilerde futbol oynardık.Güzel yazı olmuş elinize sağlık.Buradan abimde samimi bir şekilde Metin beyi andığına göre arkadaşı her halde ben en küçük kardeşiyim.

  • Ahmet Cinisli 01 Ocak 1970 02:00

    Sen ben yoktu hep bizdik.. varsa aşımız beraber yer içerdik.Neşe,keder hep birlikte yaşadığımız güzelliklerdi.Tekrar yaşadık Metin`im kalemine sağlık ömrün uzun huzurun daim olsun hep yaz.Murat beyede teşekkürler.Kalın sağlıkla

  • turgut eğercioğlu 01 Ocak 1970 02:00

    eline koluna sağlık metinciğim.yazı okuduğum anda bir anda çocukluk günlerime gittim.çok sağol.teşekkür ederim.selamlar

  • YILMAZ 01 Ocak 1970 02:00

    EY GİD,İ O GÜZELİM ÇIRÇIR ŞİMDİ VİRANE VE YANLIZ BAŞINA KALMIŞ

  • Erdal TOYGUN 01 Ocak 1970 02:00

    Yüreğine sağlık, Metin bey, bize o günleri yazınız ile yaşattığınız için. Çok sağolun...

  • Sıtkı Karadağ 01 Ocak 1970 02:00

    Çok şey kayboldu,değer yargıları yitirildi,o sizin zamınınızdaymış dediler, bizlerde bu zamanın içinde çırpınıp duruyoruz.