Mes'uttur o insanki yaşar hatıralarla -3-

ESKİ SPOR SALONU -3-

Selami Karakelle, Balkan şampiyonluğu ve Dünya beşinciliği olan, Avrupa şampiyonluğunu da kıl payı kaçıran ünlü bir boksörümüzdü.

Boksun en revaçta olduğu dönemlerde o da boks yapmak için 1971’de İzmir’e kaçmış, orada demircilik etmiş ve boks dünyasının içerisinde kendisini bulmuş, 1976’da Türkiye şampiyonu olarak boks dünyasında ismini duyurmuştu.

Altı sene milli takım kaptanlığını yapan Karakelle’nin, on bir maçlık bir de profesyonel boks hayatının olduğunu bu arada belirtelim.

Yirmi bir yaşında lise tahsilindeyken, Erzurum Lisesi müdürlerinden milli güreşçi rahmetli Rauf Akbulut’un Liseler Arası Boks Şampiyonası için kendisine görev vermesiyle birlikte boksa merhaba diyen Yalçın Dağdelen, ünlü boksör Seyfi Tatar’ı yenmesiyle nam yapmıştı.

Dönemin valisi Sn. Necmettin Karaduman’ın destekleriyle polislik mesleğine giren “Deli Yalçın” lakaplı bu kardeşimiz, Ankara’da emekliliğini yaşamaktadır.

Dadaş boksörler içerisinde efsane isimlerden birisi de “Sarıoğlan ve Spartaküs” lakaplı Nazif Kuran’dı.

Çok güçlü sol yumruğu ve ters gardı ile nakavt üzerine boks yapan Nazif Kuran’ın maçlarını izlemek, apayrı bir zevk verirdi.

Yedi kez ferdi, on kez kulüpler arası olmak üzere on yedi defa Türkiye şampiyonluğu olan Nazif Kuran’ın, Dünya üçüncülüğü, Balkan şampiyonluğu ikinciliği, Münih Olimpiyatları beşinciliği olduğunu ve kırk beş kez milli formayı şerefle taşıdığını söylersek, Nazif Kuran’ın Türk boks tarihindeki yerini daha iyi ifade etmiş oluruz.

Ankara’da öğrenci olduğumuz dönemlerde Erzurumlu boksörlerin katıldığı hiçbir maçı kaçırmazdık.

1974 yılıydı, Türkiye Şeref Kupası Boks Şampiyonası vardı ve Nazif Kuran’ın maça çıkacağını duyunca hemen 19 Mayıs Spor Salonu’na koşmuştuk.

Nazif Kuran anons edilince var gücümüzle tezahürat yapmaya başlamış, adeta salonu inletmiştik.

Maçın ikinci raundu geride kalırken, başa baş geçen mücadele epeyce keyfimizi kaçırmıştı.

Üçüncü rauntta Resul Ekrem Özbek var gücünü ortaya koyarak mücadele ediyordu.

Gongun çalmasına az zaman kala, Nazif Kuran o meşhur sol yumruğunu çıkardığında biz Erzurumlu gençler ringin önündeydik, Resul Ekrem Özbek yediği yumrukla nakavt olmuştu ve maç bitmişti.

Resul Ekrem Özbek’in uyandıktan sonraki hıçkıra hıçkıra ağlaması, dadaş Nazif’in maçı alması, bizler için unutulmaz bir sahneydi.

Şu anda Erzurum’da mütevazı bir hayat süren Nazif Kuran, şöhretinin dorukta olduğu zamanlarda bile beyefendi tavırlarıyla hepimizin takdirini kazanmıştı.

Gücünü, kuvvetini ve boks tekniğini günlük yaşamında haksızca kullandığına hiç şahit olmamıştık.

Seyyar satıcının biri yaşlı bir adama çürük üzüm satar, yaşlı adam olayın farkına varır, satıcıdan torbayı boşaltmasını talep eder, satıcı bu işe yanaşmaz ve ihtiyarı azarlamaya başlar, bu esnada oradan geçmekte olan Nazif Kuran olayı görür ve müdahil olur.

Satıcıya nazik bir dille ihtiyarı üzmemesini söyleyince, satıcı Nazif Kuran’a “Sen bu işe karışma” diye çıkışır, hakaret etmeye başlar ve eline aldığı demir kilo ile Nazif Kuran’ın üzerine yürür.

Bu esnada Sarıoğlan’ın o meşhur sol yumruğu satıcının çenesinde patlar, satıcı tabir yerindeyse nakavt olmuştur, satıcının Nazif Kuran’ın üzerine gelen arkadaşı da aynı akıbete uğramış ve yerdedir.

Bu esnada yüreği ve gönlü kırılmış olan ihtiyar: “Kim demiş Hz. Ali öldü diye, bakın yaşıyor, Allah senden razı olsun delikanlı.” diyerek birden bağırmaya başlar.

Oldukça güçlü bir fiziki yapıya sahip olan Nazif Ağabeyi, son derece duygusal ve ipek kalpli bir Erzurum yiğididir.

 Nazif Ağabeyi spor yaşamı boyunca şöhretin baş döndürücü cazibesine asla kapılmamış, bu azgın şöhret atını dizginlemesini her zaman bilmişti.

Duygusal bir ruh haline sahip olan Nazif Ağabeyi’nin uzun süren ve başarılarla dolu spor hayatında yaşadığı duygusal anların sayısı bir hayli fazladır.

Nazif Ağabeyi; 1968 yılında şampiyona için gittiği Finlandiya’da spor müzesini gezerken, müzenin “1948 Yılı Olimpiyat Şampiyonları” bölümünde altı Türk sporcunun (Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal Atik, Mersinli Ahmet, Nasuh Akar, Mehmet Oktay) isimlerini gördüğünde yaşadığı duygusal halini hiç unutamıyor.

          1976 yılının Şubat ayında, Nazif Kuran ve Selami Karakelle arasında iki dadaşın mücadelesi vardı.

Maçın sonunda galip ilan edilen Selami Karakelle’nin, Nazif Kuran’ın elini öpme sahnesi ise dadaşlık göstergesinin spora yansıyan en anlamlı ifadesiydi.

Yine ünlü boksörlerimizden Sabahattin Burcu, Kübalı ile yapmış olduğu maçta gözünün üstüne müthiş bir darbe almıştı.

Sebahattin Burcu’nun kaybettiği maçı anlatırken: “Yumruk değil, sanki paket taşı gözüme çarptı” şeklindeki yorumu, bugün bile anlatılmaktadır.

Şu anda kapısına kilit vurulmuş, uzun zamandan beri sportif faaliyetlerin yapılmadığı Eski Spor Salonu’nun, her branşta sporcunun yetişmesinde ve sosyal etkinliklerin yapılmasındaki rolü anlatılmayacak kadar fazladır.

DEVAM EDECEK…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.