Memur Sen İl Başkanı Abdullah Duman, Memur Sen olarak çözüm süreci için hazırladıkları raporu kamuoyu ile paylaştı.
Erzurumajans-Memur Sen İl Başkanı Abdullah Duman, Memur Sen olarak çözüm süreci için
hazırladıkları raporu kamuoyu ile paylaştı.
Duman, "Ülkemizin siyasi,
ekonomik ve sosyolojik sorunlarının çözümü esasen demokratikleşmeye
dayanıyor. Demokratik bir toplum ve bu topluma hizmeti kendine şiar
edinmiş sosyal hukuk devletini ortaya çıkarmanın ön şartlarından biri
hiç kuşkusuz milli birlik ve beraberliğe (kardeşliğe) yönelen bütün
tehditlerin el birliğiyle ortadan kaldırılmasıdır. Demokrasi, milli
egemenlik ve kardeşlik temalı milli birlik; aynı coğrafyayı ülke olarak
gören insan topluluğunun temel asgari müşterekleridir" dedi.
"Demokrasinin bütün kural ve kurumlarıyla tam ve koşulsuz yaşandığı
Türkiye; ülkenin bütün bireylerinin kendisini eşit vatandaş
görebilmesini gerektirir" diyen Duman, "Eşit vatandaşlığı gerçekten
yaşanan bir değer haline getirmekse, insanı ve onurunu esas alan bir
siyasal sistemle mümkündür. Böylesi bir siyasal sistem, huzur ve güven
ortamı öncelikle aynı coğrafyada yaşayanların ortak iradesine ve
mücadelesine ihtiyaç duyar. Ülkemiz, vatanımız, memleketimiz, medeniyet
diyarımız, Anadolumuz; asrı aşan fakat özellikle son otuz yılda terörle
beslenen/terörden beslenenlerce oluşturulmak istenen bir
ayrıştırma/ötekileştirme iklimine mahkum edilmeye çalışılmıştır.
Silahlanarak dağa çıkmanın makul, insani bir tavırla hak aramanın araz
sayıldığı bir zemin oluşturmak istenmiştir. Bu iklimin oluşturduğu tablo
ağırlıkla, kamu bütçesine maliyet bazlı verdiği zarar üzerinden okunsa
da asıl zarar, hiç kuşkusuz beşeri sermayemiz üzerinde gerçekleşti.
Birbirinin hısmı olan kültürleri birbirinin hasmı olarak gösteren fikir
fakirliği, sistematik bir şekilde zihinlere dayatıldı. Kültürlerin
birlikteliğine, farklılıkların zenginliğine dayanan medeniyet
mozaiğimizin üzeri, kardeşliğin üstüne perde çekme heveslilerince
daksillenmeye çalışıldı. Bunları niçin yaşıyoruz? Bize bunu kim yapıyor?
Kim haklı, kim haksız? Kim mağdur? Kim mağrur? Bize maliyeti ne? Bunun
arkasında hangi odaklar, hangi ülkeler var? Terörle mücadele için nasıl
kaynak üretebiliriz, ne kadar bütçe ayırabiliriz? sorularına cevap
aramanın veya cevap bulacak olmanın telaşıyla asıl soruyu 'Nasıl
çözeriz?" sorusunu sormayı unuttuğumuz ve bu soruya cevap aramadan
geçirdiğimiz kısa sayılmayacak bir zaman dilimini hep birlikte yaşadık.
Bu soruyu sormanın ve cevaplamanın ihanet olarak görüldüğü, fikri
esaretle karşı karşıya kaldık. Makulun ve makbulun çözüm paydaşlığında
olduğunu hatırlatan basiret ve feraset medeniyetimiz sayesinde gecikerek
de olsa; çözüm iradesinin zihinlerle, kardeşlik senfonisinin gönüllerle
birleştiği bir iklimi nihayet hep birlikte oluşturduk ve hep birlikte
kalıcı hale getireceğiz. Öldürmek ve ölmek yerine birlikte yaşamanın,
üstünlük taslamak yerine medeniyet değerlerimizi mukim kılma
mücadelesinde üst sorumluluklar almanın bize yakıştığını, nihayet
hatırladık.
İyiliğin, güzelliğin ve ahlakın arayıcısı ve aratıcısı,ruhumuzun giysisi bedenlerimizin, vücutlarımızın isminden öte bir anlam
ifade etmemesi gereken ırkların, etnik kimliklerin öncelenmesine,
önemsenmesine dayanan kan akıtmayı mahir sayan zihniyetlere sırtımızı
dönerek yaradılışın, imanın, insanın, irfanın merkezi olan ruhların can
olması, can kardeşliğine inanarak kucaklaşması için yüzümüzü de
gönlümüzü de birbirimize döndüğümüz yeni bir zemine ve yeni bir zamana
sahibiz artık.
Bölmeye çalışanlar, bölmeye azmettirenlere inat,
refahı adilce bölüşeceğiz, mutluluğu bölüşeceğiz, bu ülkeyi paylaşmak,
bu ülkeden pay almak için kafa yoranlara inat medeniyetimizi, ülkemizi,
kardeşliğimizi, onurumuzu korumak, yüceltmek, geliştirmek ve büyütmek
adına sorumluluk paylaşacağız, külfetten pay alacağız.
Yedisinden,
yetmişine; erkeğinden, kadınına; yaşlısından, gencine; köylüsünden,
şehirlisine; batılısından, doğulusuna; yoksulundan, zenginine;
memurundan, işçisine; engellisinden, çiftçisine; bu ülkenin bütün
insanlarının insanca yaşamasına, onurlarının korunmasına, demokrasiyle
yönetilmesine katkı sunacağız.
Kimliği, kültürel bağı, inancı ne
olursa olsun sorunlarla yaşamak zorunda bırakılanların önce insan
olduğunu hep birlikte ifade etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin daha da
ötesi Anadolu'yu kendisine mesken kılan medeniyetin -farklılıklarını,
bir arada yaşamanın ve bağımsızlık için birlikte mücadele etmenin engeli
olarak görmeyen- farklı kimliklerin ortak mücadelesiyle kurulduğunu,
neşv-ü nema bulduğunu birlikte idrak edeceğiz. Bağımsızlığına ve
medeniyet değerlerine yönelmiş yedi düvelin saldırısına karşı birlikte
savaşan medeniyet mensuplarını aradan yüz yıl bile geçmeden
birbirleriyle terör üzerinden konuşacak hale getiren kirli oyunları, hep
birlikte ifşa edeceğiz, bu oyunlara bir daha düşmeyecek basireti hep
birlikte hayata geçireceğiz.
Çocuklarımıza, gelecek kuşaklarımıza
cesarete dayalı kahramanlık destanlarıyla sınırlı bir tarih, bir ülke ve
bu tarihi kendisine varlık nedeni olarak gören bir devleti makbul bir
tereke olarak sunmayı yeterli bulamayız. İrfanla yoğrulmuş basiret
iklimi, ilimle bezenmiş feraset siyaseti, demokrasiyi hukuk devletiyle
taçlandırmış sosyal refah devleti, çocuklarımıza, geleceğimize
borcumuzdur. Bu borcun bi hakkın ödenmesi; çocuklarımıza, gençlerimize
terörden arınmış bir coğrafya, ayrımcılıktan kurtulma hedefinde uzlaşmış
bir toplumsal mutabakat, huzur ve refahı birlikte üreten medeniyet
değerleriyle inşa edilmiş bir zemin teslim etmekle mümkündür. Bizim için
çözüm sürecinin adı da anlamı da, gereği de, hedefi de budur." diye
konuştu.
Duman açıklamasında daha sonra şunları kaydetti; "Bütün
mesaimiz, bütün meselemiz, kendi vatandaşına hiçbir ayırım yapmadan,
hizmet eden, hürmet eden bir devlet resmi ve devlet aygıtı ortaya
çıkarmaktır. Bölmek isteyenlerin, bölücülerin, bölgecilik yapanların
heveslerini kursaklarında bırakmaktır. Çözüme katkı sadece geçmişten
bugüne yapılan yanlışların neler olduğunu ve nasıl düzeleceğini
belirlemekten ibaret değildir. Gelecekte aynı kirli senaryoların bu
coğrafyada yeniden sahneye konmaması için, milli birlik ve kardeşlik
idrakini zirveye taşıyan kadim bir toplumsal mutabakatı, sarsılmaz ve
yıkılmaz bir şekilde yeniden hayata geçirmektir.
Biz, eylemlerinde
aklı, hedeflerinde kalbi merkeze alan insani bir medeniyetin bugünkü
mensupları olarak; hepimizin Türkiye'sini birlikte var edecek büyük bir
miladın, başarmaktan başka seçeneği bulunmayan gönül elçileriyiz."
İçinden geçtiğimiz süreçte yapılması ve yapılmaması gerekenleri,
şüphesiz hep birlikte, ortak akılla, yerli bir dille ortaya koyacağız.
Ancak, bugüne kadar ortaya koyduğumuz ve zaman içerisinde deklare
ettiğimiz değerlendirmelerimizi bir ön çalışma olarak dikkatinize sunmak
istiyorum.
Akil insanların görev süresi, görev alanları
belirlenmeli ve çalışmaları belirli aralıklarla gerekli hassasiyetler de
gözetilerek kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Çözüm süreci, etnik temalı
değil insan hakları, insan onuru ve ifade özgürlüğü esas alınarak temel
hak ve hürriyetler temelinde yürütülmelidir.
Süreç, telaşla değil
mutedil ve belirli bir takvime bağlı olarak yürütülmelidir. Siyasi bir
kaosun oluşmasına ve toplumun tereddütlerinin fiili tepkilere
dönüşmesine zemin oluşturulmamasına azami özen gösterilmelidir. Çözüm
sürecinin, devlet-millet kaynaşması ve ötekileştirmeyen devlet aygıtının
birlikte tesisi olduğu vurgusu ön plana çıkarılmalıdır.
Türkiye
genelinde kamuda uygulanacak kılık-kıyafet özgürlüğü, hem Türkiye'nin
genel olarak demokratikleşmesine hem de dindar insanların yaşadığı Doğu
ve Güneydoğu Anadolu'nun sürece daha olumlu katkılar yapmasına fırsat
oluşturacaktır.
Devletin bütün faaliyetlerinde, şeffaf ve hesap
verebilir olması sağlanarak "Derin Devlet" yapılanmasına kapı aralayan
hukuki boşluklar giderilmelidir.
Yoksul ve yoksun ailelerin
çocuklarına yönelik teşvik açılımları yapılmalıdır. Özellikle, milli
gelirden en az pay alan 15 İl'e yönelik bu kapsamlı geniş perspektifli
bir teşvik ve tedbir paketi ivedilikle hayata geçirilmelidir. (Örneğin,
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle hayata
geçirilemeyen on bin fakir öğrencinin özel öğretim kurumlarında öğrenim
görmesine yönelik devlet katkısı uygulaması kapsamı genişletilerek ve
kamu vicdanında tereddütler oluşturmayacak şekilde yeniden hayata
geçirilmelidir.)
Yerel yönetimlerin düşük gelirli ailelere mensup
öğrencilere sağladığı karşılıksız burs uygulamasının Anayasa Mahkemesi
tarafından iptali nedeniyle oluşan mağduriyetleri de giderecek şekilde,
daha geniş kapsamlı burslar vermesi için yerel yönetimler
yetkilendirilmelidir.
Personel temininde güçlük çekilen hizmet
alanlarında istihdam edilecek personele yönelik, teşvikler öngörülmeli,
böylelikle terör faaliyetlerinin yoğun olduğu illerde isteksiz, gönülsüz
ve mecburiyete dayalı olarak görev yapan kamu görevlilerinin gönüllülük
ve isteklilik katsayısı arttırılarak toplumsal hayata katkı ve
katımları arttırılmalıdır.
Askeri yüksek yargı kurumları
lağvedilmeli ve askeri mahkemeler sadece disiplin suçlarına yönelik
yetki ve göreve sahip olmalıdır. Geçmiş döneme ait askeri yargı
kararları nedeniyle (12 Eylül dönemi gibi) oluşan mağduriyetler
giderilmelidir.
Terörün kendisine merkez olarak belirlediği
illerde, iç ve dış turizm faaliyetleri arttırılarak, hem normalleşmenin
sağlanması hem de ekonomik açıdan yeni istihdamlara kapı aralanması
sürecin hızla tamamlanmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, farklı
kültürlerin, farklı inanışların ve farklı medeniyetlerin mensubu olan
bireylerin ziyaretleri, ırka dayalı, etnik kimliğe mesaj vermeyi
hedefleyen çabaları etkisiz hale getirecektir.
Şiddet ve silah
çağrısı içermeyen her türlü fikir ve eylem, düşünce ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmeli ve buna ilişkin Anayasal teminat bütün
bireylerce hissedilecek şekilde hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda,
tutukluluk süreleri de yeniden gözden geçirilmelidir.
İşkence ve
kötü muamele suçları, zamanaşımına tabi olmamalı, özellikle Mamak ve
Diyarbakır cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele ile ilgili geriye
dönük soruşturma başlatılmalı; failleri cezalandırmak mümkün olmasa dahi
mağdurlara yönelik özür ve tazmin uygulamaları hayata geçirilmelidir.
Diğer taraftan Kemal TÜRKLER, Turgut ÖZAL, Muhsin YAZICIOĞLU, Eşref
BİTLİS, Gaffar OKAN gibi toplumda travma oluşturan ölümler/faili meçhul
suikastlar aydınlatılmalı ve zamanaşımı olmamalıdır.
Geçmişte terör
ve bugünse çözüm sürecinde medya, iyi bir sınav verememiştir. Terör
olaylarının aktarılma şekli bakımından tüm kanallar, toplumun zihninde
belirsizlikler oluşturmakta ve ajitasyona açık bir sosyolojik form
oluşturmaktadır. Toplumun yakınlaşmasını değil, birbirinden
uzaklaşmasını ve birden fazla taraf oluşmasını tetikleyen başlık ve
içerikle haber yapılmaktadır. Toplumu, siyaset kurumundan, sivil
toplumdan hepsinden önemlisi birlik ve kardeşlik psikolojisinden
uzaklaştırmakta ve soğutmaktadır. Yazılı ve görsel medya yayınları
üzerinden bakıldığında; Diyarbakır'da, Hakkari'de, Tunceli'de terör ve
onunla mücadele dışında başka bir hayat eylemi bulunmamaktadır. Oysa o
illerimizde de, tıpkı Sakarya'daki, Burdur'daki, Trabzon'daki,
İstanbul'daki gibi ticari hayat, eğlence hayatı, dini hayat ve eğitim
hayatı eylemleri gerçekleşmektedir. Bu illerimizde de, düğünler, asker
uğurlama törenleri, Hacca uğurlama ve Hacc'dan gelen yakınları karşılama
faaliyetleri yapılmaktadır. Ancak, ne yazık ki bu illerimizden bu
faaliyetlere dair görüntüler medya organlarında ya hiç yer almamakta ya
da minimize düzeyde tutulmaktadır. Diğer taraftan, medya ve mensupları
bu illerimizde siyaset kurumundan daha fazla vatandaşla ve toplumla
temas etmekte, bu temas ağırlıkla terör ve mağdurları üzerinden
gerçekleştirilmektedir.
Televizyon dizilerinde, terörü ve terörle
mücadele faaliyetlerini konu edinen dizilerin yapımcısı ve senaristleri
ile görüşülerek, çözüm süreci çerçevesinde senaryolarında konsept
değişikliği yapmak suretiyle sürece katkı sağlayacak bir içerik
sunmaları konusunda beklenti ortaya konmalıdır. İç çatışmalar ve etnik
ayrılıklar yerine Türkiye'nin küresel aktörlük hedefinden kaynaklanan
sorumluluk ve eylemlerini konu edinen bir kurgu oluşturulması konusunda
tavır geliştirmeleri beklentisi de aynı kapsamda dile getirilmelidir.
Akil insanların faaliyetlerinin koordine ve sekretaryası için;
güvenlik eksenli bir kurum olduğu da dikkate alınarak sadece Kamu
Güvenliği Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi yerine kamu idaresine
yönelik toplumsal şikayetlerin çözüm merkezi olarak tasarlanan Kamu
Denetçiliği Kurumu'nun ve/veya insan hakları ihlalleri ve ihmallerine
yönelik çalışmalar yürüten İnsan Hakları Kurumu'nun birlikte ve eş güdüm
içerisinde yürütebilecekleri bir organizasyon kurulmalıdır.
Tüm
Türkiye'de ve özellikle de terör faaliyetlerinin gerçekleştirildiği
illerin Vali ve Emniyet müdürleri başta olmak üzere idareciler, sivil
toplum kuruluşlarından yeterince yararlanmamakta ve muhatap
almamaktadır. Özellikle mülki amirler, ideolojik görüşleri ve üye
sayıları yönüyle ayırım yapmadan terör sorunun yaşandığı illerdeki sivil
toplum kuruluşlarının tamamıyla görüşmelidir.
Gençlik ve Spor
Bakanlığı tarafından başlatılan üniversite ligi gibi Türkiye genelinde
toplumsal kaynaşmayı ve sosyal hareketliliği sağlayacak etkinlikler
arttırılmalıdır. Örneğin, barolar, ticaret ve sanayi odaları, memur ve
işçi konfederasyonları, meslek odaları ve benzeri kurumlar arasında da
sosyal ve kültürel ligler oluşturulmalıdır.
Çözüm sürecinin bir
sonucu olarak terör örgütünün silahlı eylem yapmaması gerçeği
karşısında, siyasi partilerin başta grup toplantıları olmak üzere
birbirlerine yönelik sert açıklamaları sürece umutla bakmayı engelleyen
bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasi partiler ve liderler bu
tarzı terk etmeli, çözümü destekleyecek bir dili benimsemelidir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür
ve Turizm Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi doğrudan insan
temaslı hizmetler sunan ve çözüm sürecinin nihai hedefi olan milli
birlik ve kardeşlik zemininin kurulmasına ikamesiz katkılar sunacak olan
Bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatı birimlerinin daha fazla
sorumluluk alması sağlanmalı, bu kapsamda strateji belgelerini
üretmeleri ve mevcut hizmetlerini bu çerçevede ivedilikle
güncellemelerine yönelik adımlar atılmalıdır.
Terör faaliyetleri
nedeniyle hayata geçirilen koruculuk sistemi, çözüm sürecinin bir
parçası olarak lağvedilmeli ve sistemdeki mevcut personel toplum
yararına çalışma kapsamındaki hizmetlerde değerlendirilmelidir.
Anadolu coğrafyasının tarihinin resmi ideoloji eksenli yazılmasından
kaynaklanan ayrıcı dil terk edilmeli ve gerçek-yaşanmış tarihin milli
birlik ve kardeşlik perspektifi ile yeniden yazılması noktasında bir
algı ve hedef ortaya konmalıdır.
Çözüm sürecinin bütün Türkiye'de
maksimum düzeyde destek verilmesini sağlamak için bu konuda hassasiyeti
bilinen Karadeniz, Ege, İç Anadolu ve Marmara bölgesinde yaşayan
vatandaşların sürçle ilgili tereddütlerini gidermeye yönelik özel çaba
sarf edilmelidir. Bu sürecin, üniter devlet yapısına yönelik değişimlere
kapı aralayacağı yönündeki söylemlerin, gerçeği yansıtmadığı vurgusu
sıklıkla dile getirilmelidir. Bölgeyi, küresel aktör özelliği taşıyan,
medeniyet vurgusunu iyi yapan siyasi aktörlerin, sivil toplum
liderlerinin, fikir ve düşünce dünyası insanlarının daha fazla ziyaret
etmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, bölgede yetişmiş ve bugün önemli sivil
toplum kuruluşlarının başındaki liderler ile kanat önderlerinin bölge
insanıyla temasını artıran etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
Etnik
bir dil yerine hakem bir dil (toplumun ortalamasını yakalayan bir dil)
ve İslam, medeniyet ve kardeşlik dili kullanılmalıdır.
Melle
Açılımı'nı olumlu bir gelişme olarak görmekle birlikte başta bölgedeki
din görevlileri olmak üzere Türkiye'deki tüm din görevlilerine kardeşlik
projesi anlatılmalıdır. Ayrıca din görevlilerinin entelektüel
birikimlerinin arttırılması için hizmet içi eğitim seminerleri
yapılmalıdır.
Sürece karşı temkinli bir yaklaşım geliştiren
grupların çekinceleri dikkate alınmalı, bu grupların algıları iyi
yönetilmelidir.
Çözüm sürecine kadın eli değmelidir. Bu kapsamda
bölgedeki kadınlar ile diğer bölgelerdeki kadınların çözüm sürecinde
birlikte hareket etmeleri sağlanmalıdır. Siyasi partilerin, sivil toplum
kuruluşlarının, sendikaların kadın kolları bölgede sosyal sorumluluk
projeleri uygulamalıdır.
Edebiyat, şiir, düşünce ve fikir
dünyamızın insanlarının yer aldığı dernek ve vakıflar bölgede sosyal
etkinlikler yapmalı, bölgenin insanı olan Ahmedi Hani, Bediüzzaman,
Seyyid Abdülhakim Arvasi Mehmet Akif İNAN ve benzeri kişilerin fikir ve
düşüncelerinin kamuya mal edilmesini sağlayacak etkinlikler
gerçekleştirilmelidir.
Çözüm sürecinden önce kendiliğinden, doğal
bir şekilde terörün bitmesi için çaba sarf eden platformlara dahil sivil
toplum kuruluşları ile il il diyaloğa geçilmeli ve temas
artırılmalıdır.
Şehit aileleri ve gazilerle bu süreçte mutlaka
temas kurulmalı, sürecin onları ilgilendiren yönleri konusunda her
aşamada bilgi aktarılmalı ve şehit aileleri ve gazilerin dernek ve
vakıflarıyla sürekli bir iletişim kanalı oluşturulmalıdır. Şehitlerin
aziz hatıralarına, ailelerine ve gazilere yönelik en ufak incitici bir
beyanın ya da onları tartışma konusu yapacak yaklaşımlardan özenle uzak
durulmalıdır.
Devlete ve kurumlarına güven sorununa kaynaklık eden
"faili meçhul cinayetler" ve "kayıp kişiler" konuları çözüme
kavuşturulmalıdır.
Şiddeti araç ve amaç olarak görmedikçe her
düşüncenin özgürce dile getirilebildiği düşünce ve kanaat özgürlüğü
alanının oluşması sağlanmalıdır. Bireysel özgürlük alanı genişletilerek
herkesin anadilini konuşması, kültürünü yaşaması ve yaşatması hak olarak
görülmeli ve bu çerçevede bir toplumsal algı ve kabulün oluşmasına
zemin hazırlanmalıdır. Türkiye'nin farklı kimlik ve kültürlerin ortak
resmi olduğu bilinci oluşturulmalı, kimlik ve kültür farklılıklarının
bütünden ayırma ve bütünden ayrılma söylemlerine malzeme yapılması
engellenmelidir.
Çözüm sürecinde çözümün merkezine kişi, siyasi parti, iktidar gibi unsurlar değil millet koyulmalıdır.
Ekonomik ve Sosyal Konsey, çözüm sürecinin parametrelerini esas alan
bir gündemle en kısa zamanda toplanmalı ve süreç dahilinde ortaya
konacak ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin öneriler
geliştirmelidir.
Terörle mücadele için 400 milyar TL harcandığı
gerçeğinden hareketle, terör tercihine kaynaklık eden bölgeler arası
gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldıran ve terörle mücadeleden önce
terör eğilimiyle mücadeleyi esas alan sosyo-ekonomik tedbirler ile
eğitim, kamu idaresi, kamu hizmeti ve ticari ilişkiler eksenli tedbir ve
teşvik paketleri uygulamaya konulmalıdır. Bu kapsamda; Güney Anadolu
Projesi(GAP) ile Doğu Anadolu Projesi(DAP), hızla tamamlanmalıdır. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki sınır illeri başta olmak üzere sınır
illerinin ticaret hacmini artırmak amacıyla sınır ticareti
uygulamalarının etkinliği ve kapsamı genişletilmelidir. Gençlerin
nitelikli iş gücü kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak meslek
edindirme kurslarının sayısı artırılmalı ve bu kursları tamamlayanların
istihdamlarını sağlayacak kamu-özel sektör işbirliği organizasyonlarına
zemin hazırlanmalıdır. Kamu görevlilerine, bölgesel kalkınmışlık düzeyi
düşük bölge ve illerde görev almak ve daha uzun süre kalmak noktasında
motive edecek ilave mali ve sosyal haklar verilmelidir. Terör
faaliyetlerinin yoğun şekilde yaşandığı il ve ilçelerin mülki amirleri,
güvenlik ve kolluk kuvvetleri sorumluları ile milli eğitim müdürü, müftü
vb. üst düzey kamu görevlileri, halkla iç içe olmak noktasında başta
dini ve milli bayramlar başta olmak üzere her tür sosyal etkinlik ve
faaliyette Devletin gücünü değil gülen yüzünü esas alan temsil
anlayışıyla hareket etmelidir.
Çözüm sürecinin ana konusu ülkemizin
mevcut sorunlarının ve vizyonunun bir kısmını ihtiva etmektedir. Süreç
içerisindeki çabaların kalıcı değerler ve sürdürülebilir bir huzur
ortamı inşa etmesi, yaşamakta olduğumuz sorunların varlığına kaynaklık
eden ve çözüm çabalarının önünde set oluşturan mevcut Anayasanın
vesayetçi ve ötekileştirmeye dayanak yapılan ruhundan kurtulmaya
bağlıdır. Bu nedenle, asli ve kalıcı çözümler ancak ve ancak katılımcı
demokrasiyi destekleyen ve insan onurunu esas alan bir ruha sahip yeni
ve sivil bir Anayasayla mümkündür. Bu nedenle, yeni Anayasa talebi ve
iradesi süreç içerisinde mutlaka ifade edilmelidir."