Geceyi Prizren’de geçirdikten sonra, sabah erkenden kalkıp Priştina’ya doğru yola çıkıyoruz.
İlk uğrak yerimiz Kosova Meydan Muhaberesi’nin yapıldığı yer ve Sultan I Murat’ın türbesi oluyor.
Türk tarihinde önemli bir dönemine damgasını vuran Kosova Meydan Muhaberesi’nin yerini görmek, sanki de zaman tüneli içerisinde dolaşmak gibi farklı bir duygu veriyor insana.
Kosova Ovası’nda nal sesleri ve kısrak sesleri duyulmuyor, ama Osmanlı İmparatorluğu’nun balkanlardaki mührü her yerden görülüyor.
Sultan I Murat’ın kazanılan zaferden sonra şehit edildiği yerdeki türbesi, 2005 yılında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından tekrar onarılarak restore edilmiş.
Türbenin giriş kapısının önündeki muhteşem çınar, altı yüz yıllık koca bir İmparatorluğun canlı tanıklarından biri olarak tüm heybetiyle Kosova Ovası’na bakıyor.
Sultan I Murat Hüdevendigâr’ın türbesi temiz ve bakımlı, duvardaki fotoğraflar içerisinde Padişah Sultan Reşat’ın türbeyi ziyaretindeki resmi oldukça etkileyici. Sultan I Murat’ın iç organlarının ve kalbinin gömüldüğü bu türbe, Bosnalı türbedarlar tarafından itina ile korunuyor.
Soy isimleri Türbedar olan bu ailenin fertlerinden Saniye Türbedar Hanım, Sultan I Murat Hüdevendigâr Türbesi’ni göstererek; “Devlet-i Osman burada kök saldı” diyor.Türbenin yanındaki mezarlıkta; Rıfat Paşa, Mehmet Hafız Paşa, Hacı Ali Buhara ve Türbedar ailesine ait mezarlar bulunuyor.
Türbenin bahçesine girişte karşımıza Sultan I Murat Hüdevandigâr Türbesi Selamlık Binası Kültür ve Tanıtım Evi çıkıyor.
Savaş meydanında “Yarabbi ordumu mahcup etme, bana da şehitliği nasip et” diye dua eden Sultan I Murat Han Türbesi’nden, Zafer Hoca’nın okuduğu Yasin-i Şerif’i dinleyip dualarımızı ettikten sonra hüzünle ayrılıyoruz.
Murat Hüdevendigâr Türbesi’nin kuzeyinde bulunan Gazi Mestan Türbesi’ne yağan yağmurdan dolayı gidemiyoruz, ama bu Evlad-ı Fatihanı da Fatiha’dan mahrum etmiyoruz.
Tabir yerindeyse, kalbimizi Kosova Ovası’nda bırakarak Priştina’ya geçiyoruz.
Priştina’da ilk uğradığımız yer, Fatih Sultan Mehmet Camii oluyor.
TİKA tarafından onarılan cami, nasip olursa Ramazan’da ibadete açılacağa benziyor.
Aşırı yağan yağmurdan dolayı gezimiz biraz aksasa da Osmanlı’dan kalma saat kulesini, Yaşar Efendi Camii’ni, restore edilmiş Osmanlı Evleri’ni görme şansını yakalıyoruz.
Ülkemize dönmek üzere Priştina Havaalanı’na doğru yol alırken, aracımızın içerisini derin bir sessizlik ve hüzün kaplıyor.
Ahmet’e Ramazan’ı nasıl geçirdiklerini soruyoruz, o da anlatıyor, bizden fazla bir fark olmadığını anlıyoruz, yalnız Ahmet’in: “Mantı’yı mantıladık – Ramazan’ı karşıladık / Kolpiteyi kolladık – Ramazan’ı yolladık” sözlerini de hafızamıza yazıyoruz.
Kavşakta Zeki Toska ile kucaklaşıp vedalaşıyoruz, Zeki Hoca’nın giderayak; “Bu bir tadımlıktı, tekrar bekliyoruz, Allah Türk milletinden razı olsun” sözleri, yol boyunca kulaklarımızda yankılanıyor.
Kosova’da sistem tam oturmamış, ekonomik sıkıntı had safhada, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri son derece yetersiz.
Tito döneminin ekonomik seviyesini de aramaz değiller.
Priştina Havaalanı’nda işlemlerimizi yaptırdıktan sonra, beş gün boyunca bizlerle beraber olan, evladımız gibi sevdiğimiz Ahmet’le vedalaşmamız, hepimizi duygulandırıyor.
Ecdat yadigârlarıyla dolu Evlad-ı Fatihân’ın topraklarını terk etmenin üzüntüsü, ülkemize kavuşacak olmanın sevinci içerisinde uçağımıza biniyoruz.