Türk ordusuna nispeten sayıca da hayli üstün olan Bizans ordusu mağlup edilmiş ve Malazgirt zaferle sonuçlanmış... Anadolu'nun kapıları bu zaferle Türk'e açılmış ve asırlar süren vatanlaşma yolundaki tarihî serüvenimiz de böylece başlamış... Bin yıldır bu coğrafya terkedilemez ve vazgeçilemez kalıcı mekânımız ve âşiyanımız olmuş... Bin yıldır tarifi ve tasviri imkansız bedeller ödenerek; tarihin imbik ve süzgecinden geçen, bu aziz vatanın tarihi mecrasında, vatanın hem sahibi, hem seyircisi, hem oyuncusu ve hem de koruyucusu olarak yer almışız. Bu ocağın söneceğini sananlar bilsin ki, "Ölmez bu vatan farz-ı muhal ölse de hatta/Çekemez kürenin sırtı bu tabut-ı cesimi."
Malazgirt ve 30 Ağustos zaferlerinin yıl dönümlerinde ve gurur günümüzde yaşanmış tarihsel iki asil tavırlı anektotdan sòz etmek istiyorum. ''Biz halis müslümanlarız.'' Bid'at nedir bilmeyiz. O'nun içindir ki, yüce Allah biz Türkleri aziz kıldı." diyen Alpaslan'ın huzuruna esir edilen Romen Diyojen getirilir. Aralarında şu muhavere geçer. Alpaslan, ''Şayet biz mağlup ve ben esir düşmüş olsa idim siz ne yapardınız'' diye sorar. Diyojen: "Ya atımın kuyruğuna bağlar sürüklerdim, ya da demir kafes içerisinde diyar diyar gezdirirdim." der. Bu cevap karşısında ; sultan Alpaslan; ''Ya benim size ne yapacağımı bekliyorsunuz'' suailini yöneltir. Diyojen cevaben: "Ya benim size yapacaklarımı yapardınız, ama bu sizin asaletinize yakışmaz... Mağlup olmuş bir hükümdar olarak, boynumu vurdurursunuz." cevabını verir.
Alpaslan yanındaki komutan ve muhafızlara dönerek; ''İşte onlarla aramızdaki fark ... Hayır senin benim için düşündüklerini sana revâ görmeyeceğim ve seni öldürtmeyeceğim. Aksine senin hürriyetini bağışlayacağım ve sağ-salim ülkene varabilmen ve güvenliğin için de yeter sayıda altın ve muhafız eşliğinde yolcu edeceğim." der ve asil bir davranışla Bizans İmparatoru'nu serbest bırakır ve İstanbul'a gönderir. İstanbul'a dönen imparatorun gözlerine mil çekilir.
Malazgirt'ten itibaren evrilen tarihî merhalede; Anadolu'da gelmiş-geçmiş yerleşik kavimlerin ve arkaik medeniyetlerin aksine-beşer-toprak bütünlüğünü sağlayan, bu coğrafyayı vatan yapan ve medeniyetler kuran yalnız ve yalnızca Türkler olmuştur. Önceki kavimler, bu topraklarda medeniyetler kurmuş olsalar da, beşer-toprak birlikteliğini sağlayamadıklarından, sosyolojik ve tarihsel sürecin sonucu kalıcı olamamışlar ve bu nedenle de, bu coğrafyada eriyerek yok olup gitmişler...
Türk milletinin, tarih boyunca izâhi mümkün olmayan sayısız bedeller ödeyerek yurt edindiği Anadolu ve Rumeli'den oluşan vatanımız, Malazgirt'ten neredeyse dokuz asır sonra işgal edilmiş, Yunan orduları İzmir'e çıkmış ve Rum azınlıklarca Yunan komutanının ayakları altına Türk bayrağı serilmiş... Bir millettin nâmus ve haysiyetinden habersiz asaletsiz ve küstah o komutan da bayrağımızı çiğneyerek İzmir'e girmiş...
İzmir'in ardından Osmanlı'nın ilk payitahtı olan Bursa işga edilmiş. N. Sami Banarlı'nın ''Kelimeler ağlıyor, millet ise kan ağlıyordu" dediği Âkif'ın, milletin feryâdı olan ihtişamlı "Bülbül Şiiri" bu işgal üzerine yazılmış... Bursa'ya giren Yunan komutan; Osman Gazi'nin sandukasına ayaklarını dayarak; "Kalk koca Türk!..Senden ırkımın intikamını almaya geldim. Bak kurduğun devlet param parça oldu. Bursa'yı eski sahibine iade ettik. Zelil neslin şimdi elimizde bir köle... Kalk! ...Seni bir kere daha öldüreyim de ırkımın intikamını alayım." der ve Nilüfer Hatun türbesine dönerek "Vaktiyle sen de bir Türk'e vardın kahpe!'' sözleriyle kabri tekmeler... Bu elim işgal ve vahim olay üzerine TBMM' nin başkanlık kürsüsü üzerine siyah şal örtülür ve işgalden kurtuluşuna kadar da bu siyah şal kaldırılmaz...
Atatürk'ün askerî dehası ve milletimizin azimli ve sabırlı kararıyla bir sabah vakti "İlk hedefiniz Akdeniz'dir?" denilerek ve nokta konularak verilen tarıhî emirle, Büyük Taarruz başlamış ve aşılmaz denilen mevzi ve tahkimatlar bir kaç saat içinde aşılmış ve Türk Ordusu İzmir'e girerek harim-i ismetimize girenler denize dökülmüş ve vatan düşmandan arındırılarak Türkiye Cumhuriyeti'ne giden yol açılmıştır.
Zaferin ardından İzmir'e giren Mustafa Kemal'ın ayakları altına Yunan bayraği serilir. Ama Mustafa Kemal, Yunan komutanın kabul edilemez küstâh ve bayağı tavrının aksine, asırlar öncesinde Alpasla'nın, Diyojen karsısındaki asaletiyle özdeşleşen benzer asil tavrıyla "Bayraği kaldırın. O bir milletin izzet ve şerefidir Bir milletin şerefi ayaklar altında çiğnenemez." diyerek atası Alpaslan'nı sergilediği insanî ve tarihî bir tavrı tekrarlamakla ne büyük bir milletin evlâdı olduklarını insanlığın nazar ve idrakine sunmuşlardır.
Ne mutlu bize ki; böyle bir milletın ve yine böylesine büyük insanların torunlarıyız.
Zaferler günümüz kutlu olsun...