Ağlama duvarından çıktıktan sonra başkonsolosluğumuzun bulunduğu semte geldik.
Kapıda bizi konsolosluk görevlileri karşıladı, kendi vatanımızda olmanın güvencesiyle içeri girdik.
Baş konsolosumuz,Mustafa Sarnıç, Gazi Üniversitesi Uluslar Arası ilişkiler mezunu Bursalı genç bir diplomattı.
Daha önce Moğolistan büyükelçisi olan bu kardeşimizle kısa bir sohbetimiz oldu.
Atatürk Üniversitesi Rektörü .Prof.Dr.Hikmet hoca, Başkonsolosumuza üniversitemizin bastırmış olduğu el yazması orijinal bir Kuran-ı Kerim hediye etti.
Prof.Dr.Sadi Çöğenli hocada,Kuran-ı Kerimin özelliği hakkında bilgi verdi.
Sn. Rektörümüz, bu Kuran-ı Kerimden bir tanesini de Kıble Mescidi imamına hediye etmişti.
Cam bardakta ikram edilen çayları yudumlarken ,kendimizi evimizde hissettik.
Konsolosluktaki görevlilerle kapının önünde bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra aracımıza binip, otelimize doğru yola çıktık.
Oldukça yorulduğumuz bu ziyaretlerin ardından otele varıp iyi bir istirahat ettikten sonra akşam namazını kılmak için tekrar Mescidi Aksa'nın yolunu tuttuk.
Havanın serin olması, yorgunluğumuzu bir nebzede olsa unutturmuştu.
Yağ ve kir kokan sokaklardan geçip Mescidi Aksaya vardık. Akşam namazı ile yatsı namazı arasında, grubumuzla güzel bir sohbet yaptık ve mescidi bir kez daha inceledik.
Mescit, büyük olduğundan caminin ortasına ,tekerlekli seyyar bir mihrap koymuşlardı. Namazı da bu mihrabın arkasında kılıyorlardı.
Yatsı namazından sonra Prof.Dr.Yavuz Sağlam hoca ,semaveri olan bir çay ocağı bulduğunu söyleyince hepimizin gözleri parladı.
Hele, tepsiyle çay servisi yapan küçük çocuğu gören Selami Didin'in , Kamil Boynukalın'a dönerek"Ankıl amcası bizim bir resmimizi çek" demesi hepimizi güldürdü .
Yere serilen hasırların üzerinde oturup, semaver çayının keyfini çıkarırken neredeyse mescidin kapıları kapanacaktı ve içeride mahsur kalacaktık.
Cumartesi günü sabah yine 04.30 da otel lobisinde buluşup, mescide gittik. hava yine soğuktu, "Neredeyse kar yağacak" diyerek aramızda şakalaştık
Sabah namazı dağılınca yol üzerinde fırından yeni çıkmış ekmek ve simit satılıyordu.aç karnına bu ekmeklerin cazibesine kapılıp, alıp yiyorduk.
Dönüşte kahvaltımızı yapıp ,Hz. Meryem'in mezarına gittik. İçerisi çok abartılı süslenmişti ve mezara merdivenlerle iniliyordu, içeride konuşmak yasaktı.
Buradan ayrıldıktan sonra Hz. İsa'nın saklandığı ve yakalandığı zeytin ağaçlarının olduğu bahçeye geldik.
2000 yıllık zeytin ağaçlarının olduğu bu bahçenin etrafı çevrilmişti.
Tarihe tanıklık eden bu ağaçlar neler görmüştü diye aramızda konuştuk.
Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın, yakalanırken üzerinde oturduğu taşın olduğu yere bir kilise yapmışlar.
İçeri girdiğimiz bu kilisede, Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın oturduğuna inandıkları taşa secde ediyorlardı.
Bu mekanları ziyaretimizden sonra Kral Davut'un mezarına doğru yola çıktık.
Kendisine demiri işleme gücü verilen ve güçlü kuvvetli olan Hz. Davut'u Yahudiler, peygamber olarak değil, kral olarak kabul ediyorlar.
Kudüs'ün 7 kapısından biri, kral Davut kapısı olarak adlandırılmış ve Yahudiler 1967 savaşında bu kapıdan Kudüs'e girmişler.
Kral Davut'un mezarının girişinde, Yahudi bir din adamı, elindeki kutsal metni okuyordu ve girişte bir kutunun içerisinde bol miktarda kipa vardı.
İçeri girişte, kafalarında kipa olan bir gurup Azeri genç ilgimizi çekti,yanlarına yaklaşıp bu kipaları başlarına neden taktıklarını sorduk . bazıları "saygıdan dolayı" dediler .
Saf ve temiz bu Azeri gençlerinin bilinçsizlikleri hepimizi ziyadesiyle üzdü.
Azeri gençlere bu kipayı takmak zorunda olmadıklarını söyledik ve saygı ifadesinin Hz. Davut'un ruhuna Fatiha okumak olduğunu anlattık.
Bu konuşmalardan sonra gençler ikna olup başlarındaki kipaları çıkarttılar .
Meğer, Bu gençlerin rehberi Hıristiyan bir Rus'muş. Azeri gençlere, Mescidi Aksa'nın kapalı olduğunu söyleyerek, onları buradan uzak tutuyormuş.
Bizde, bu gençlere Mescidi Aksa'nın açık olduğunu ve mutlaka orayı ziyarete gitmelerini söyleyerek ,onlara elimizdeki Kılavuz kitapçıklardan verdik. Gençler son derece memnun oldular ve mutlaka Mescidi Aksa'yı ziyaret edeceklerini söylediler.
Batı Kudüs'ten geçip Allah dostu manasına gelen El Halil'e doğru yola çıktık.
Yolumuzun üzerinde boş bir arsayı gösteren rehberimiz, buraya ABD nin büyük elçilik yapacağını ama uzun yıllardan beri bu arsanın boş durduğunu söyledi.
Ekonomisi bir hayli canlı olan El Halil de 250 000 kişi yaşıyormuş ,zamanında burada ayakkabı sanayisi çok meşhurmuş.
5000 fanatik Yahudi'nin yaşadığı El Halil'de bu Yahudileri 5000 asker koruyormuş.
Yol boyunca gördüğümüz evlerden düzenli olanlar Yahudilere , diğer bakımsız olanlar ise Filistinlilere aitmiş.
Kuzeyden, güneye doğru uzanan utanç duvarını tekrar gördük. solumuzda bir mülteci kampına rast geldik ,sağ tarafta ise İsrail askerleri vardı.
Yolda İsrail'e giremeyen yeşil plakalı araçlara rastladık, bu araçlar gibi Filistin ürünleri de İsrail'e giremiyormuş.
Sulak araziler İsrail'in elinde olduğundan Filistinliler susuz tarım yapıyorlarmış bu yüzden dolayı etraf üzüm bağları ile doluydu.
1967 yılında fanatik Yahudilerin yerleştiği Qıryat Arba da çok modern evler gördük.
Girişte barikat vardı, buradan izin vermediler bizde başka bir yoldan gitmeye karar verdik.
Muzu ile meşhur El Halil e girdik etraf bakımsız ve çöp yığınlarıyla doluydu
El Halil camisine giden yol üzerinde para isteyen çocuklar, sakız gibi yapıştılar.
İki güvenlik noktasını geçtikten sonra camiye geldik, burada Hz. İbrahim'in ve eşi Sare ile Hz. İshak ve eşi Rifka'nın mezarlarını gördük.
Mezarlar, gördüğümüz sandukaların 15 m altında bulunuyormuş.
Hz. Yakup ve eşi Lia ile Hz. Yusuf'un mezarları Yahudi tarafında olduğu için onları göremedik.
Kudüs'te bulunan üç önemli minberden biri El Halil camisinde bulunuyor.
Selahaddin Eyyübi tarafından abanoz ağacından yaptırılan bu minberlerde hiç çivi kullanılmamış.
Bu minberlerden biri Şam da,biri Mescidi Aksa da diğeri ise El Halil camisinde bulunmaktaymış.
1994 yılında El Halil camisinde namaz kılan Müslümanlar Baruch Goldstein isimli fanatik bir Yahudi tarafından katliama uğramışlar. Bu azgın Yahudi'nin cami içerisinde açtığı ateşle 29 kişi ölmüş 120 kişi ise yaralanmış.
Suikasttan sonra halk tarafından linç edilen bu katilin mezarı şimdi Yahudiler tarafından kutsallaştırılmış.
Şamdanları Sultan Abdülhamit tarafından gönderilmiş olan bu camiden ayrıldıktan sonra Hz. Yunus'un kabrinin bulunduğu Nebi Yunus Camisine gitmek üzere tekrar yola çıktık.
Camiye vardığımızda, içeride demir parmakların arkasında bulunan Hz. Yunusun makam mezarı olan sandukayı gördük, Fatihalarımızı okuduk.
Sandukanın üzeri Türkiye'den bir hanımın gönderdiği mavi bir örtü bulunuyordu. örtünün üzerinde" Lâilâhe illâ Ente subhâneke innî kuntu minezzâlimîn " ayeti yazılıydı.
Hz. Yunus'un kabrinin olduğu yer ise Hal Hul denilen ve Hz. Yunus'un bir sene kaldığı yerdeymiş.
Rehberimiz ,üç din için oldukça kutsal olan bu coğrafyada barışın çok zor olduğunu, yalnız Osmanlı döneminde barışın ve huzurun bulunduğunu vurguladı.
Bu bilgiden sonra Hz. İsa'nın doğduğuna inanılan Beşik veya Doğuş ismi verilen kiliseye giderken Betleheme geldik.
Buranın halkı hep Arap'mış, evler taş yapılı bakımlı ve gayet güzeldi. bu esnada Filistin'in efsane ismi Yaser Arafat'ın karargahını gördük.
Doğuş kilisesine kısa bir yolculuktan sonra ulaştık. Kilisenin kapısı çok dar ve alçaktı içeriye merdivenlerle iniliyordu.
Kilisede restorasyon çalışması vardı. Bizde aşağı inip Hz. Meryem'in doğum yaptığına inanılan mağaraya geldik. Dindar Hıristiyanlar burada bir nevi secdeye gider gibi yatıp ,zemini öpüyorlardı.
Bu bölümün sol tarafında ise Hz. Meryem'in, Hz. İsa'yı bıraktığı beşik şeklindeki bir yer vardı. yine Hıristiyanlar burayı da aynı şekilde öpüyorlardı.
İçerisi oldukça kalabalıktı ve bunaltıcı bir sıcaklık vardı. buradan dışarı çıkıp derin bir nefes aldıktan sonra aracımıza binip, birkaç kontrol noktasından sonra Kudüs'e döndük.
Otelimize gelmeden önce pazarda bir gezinti yapıp, çarşı pazar özlemimizi giderdik
Yemek konusunda fazla bir zorluk yaşamadık. Felafil isimli nohut dan yapılmış, içerisinde maydanoz ve baharat olan köfteleri meşhurdu.
Otelimize varıp, biraz istirahat ettikten sonra tekrar akşam ve yatsı namazları için Mescidi Aksa'ya gittik. Yolu öğrendiğimizden dolayı gidip gelmemiz kolaylaşmıştı.
DEVAM EDECEK...