“Herkesin üç kişiliği vardır; ortaya çıkardığı, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı!.. “
Fransız yazar, gazeteci Alphonse Karr böyle demiş.
Şu bir gerçek ki; olaylar insanların gerçek kişiliğini ortaya çıkarır ve ne mal olduğunu dosta düşmana sergiler.
Fransız halkının seçtikleri dedi ki; bundan böyle “Ermeni soykırımı yoktur,” demek yasaktır!
Her zaman düşünce özgürlüğünü savunan Avrupa’nın kendini beğenmiş Fransız’ı , sahip olduğunu sandığı özgürlük kavramının içine bir şekilde ederek ne mal olduklarını ortaya koymuş oldu!
Söylemlerinde adaletten dem vuran, dem vurmakla kalmayıp bu konuda demlenmiş gibi kendini sunan siyasi oluşumlar, iş uygulamaya gelince bir gözü kör, bir kulağı sağır oluyor her nedense!
Bir tarafta “Deniz Feneri,” diye bilinen olayın tamamen açığa çıkmasını engellemek için her türlü şeyi milletin gözünün içine bakarak yap; diğer taraftan, kaçma, göçme ve delil karartma şüphesi olmayan Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’nda önemli bir sıfatı taşıyan askeri içeri at!
İşine gelmediği zaman yargıyı eleştir, işine geldiği zaman da, bu iş yargının işi, de!
Şunu asla söylemem; şu an Silivri’de tutuklu olanların hepsi masumdur ve bu tutumu hak etmiyorlar… Bilimi alt üst ederek varken yok olan binlerce insanların, binlerce canların elbet hesabı sorulmalı… Bu konuda yürekli ve kararlı davranan her eylemi takdir etmemek tam anlamıyla kelekliktir!.. Ancak, gazetecilerin tutuklu yargılanması, özellikle Mustafa Balbay’ın içerde tutulması işin adaleti mi siyaseti mi düşünmek gerek!
Bakın, adalet konusunda Pascal da şunu demiş.
“Kuvvete dayanmayan adalet aciz; adalete dayanmayan kuvvet zalimdir!”
Elbette asıl olan, gücü elinde bulunduranın adil davranmasıdır; işte o zaman adalet kavramı anlam kazanır ve değerini bulur!
Basit ama anlamlı birkaç örnekleme yapalım.
Önemli bir kurumun başına getirilen bir muhterem aynen şunu demişti. “… Atatürkçülüğü hakaret sayarım…” Gerçi o kurumun değil başına, sonuna bile layık olmayan bu söylemin sahibi muhterem kişi istifa etti; ama önemli olan bu sözün televizyonlarda söylenmesi değil midir!.. Aksini düşünelim, önemli bir kurumun başına getirilen biri kalkıp dese ki, (gerçi aynı kefeye konulmaz ama) Fetullahçı olmayı hakaret sayarım!.. İşte bunu diyen kişiyi oylum oylum oyarlar, sonra da bir şekilde içeri koyarlar!..
Son zamanlarda radyonun arama düğmesiyle istasyonları gezenler mutlaka Fetullah Hoca’nın kasete alınmış konuşmalarını, vaazlarını dinlemişlerdir; bu benim için gayet normal bir durumdur ve asla eleştirme hakkını kendimde görmem; ama herhangi bir radyo istasyonunda Atatürk’ün her hangi bir yerde yaptığı konuşmayı yayınlayanların başına ne gelir acep!.. İşte asıl mesele bu değil midir?
Ve bir siyasi ordu komutanı için, “…ne olursan ol, bizim için onbaşısın!..” demesi, buna cesaret etmesi düşünülmesi gereken şey.
Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar!.. Bu sözü de Benjamin Dizraelli demiş.
Kötü alıştırıldı birileri!