Öfkeliyim!
“Off, of,” çekerek bu köşeye bağdaş kurup oturacak değilim.
Dilimizi kuşlar, fikrimizi puştlar çalmadı ya!
Hele şükür vicdanımızı da cüzdanımıza koymadık!
Hanımefendiler, beyefendiler ve de bilumum kardeşler!
Bu konuda bir şey yazmazsam uyuyamam; uyusam da bazı kişilerin bedduasıyla hiç uyanamam!
Mesele şudur.
Geçim derdinde olan ülkemde seçim esintileri başladı; yakında sert rüzgârlara, daha sonra da fırtınaya dönüşecek gibi.
Dibi görünmeyen bir sandığa salıverecek oylarını her yurttaşımız, yurttaşlık görevini yapmak için.
Her partinin adayları da “oy oy Emine’m,” türküsüyle oy toplayacak değil ya!
Çıkacaklar halka,(inecekler, demedim) her meydanda, her damda endamlarını gösterecekler.
Amma Bakan endamı farklı olur!
Diyelim ki memleketin birinde bir Sağlık Bakan’ı içinden gelmese de seçim için bölgesinde gezmekte.
Ne yani!
Hep ‘şak şak’ olacak değil ya; birileri de ‘bak bak’ diyecek.
“Bana bak Sayın Bakan’ım!”
Bakmakla görmek ayrı şeylerdir, bunu herkes bilir.
Bakan bakacak, karşısındaki bakmayan ve görmeyen birine.
Ama görmeyecek!
Çünkü, görmeyen bir yurttaşın haklı taleplerine şu cevabı verecek!
“Bu halinle iş bulmuşsun, daha ne istiyorsun?”
Şu halinle iş bulmuşsun, daha ne istiyorsun!
Size ne kadar acıtıcı bir cümle olarak geliyor değil mi?
Çünkü, sizler vicdanını kaybedenlerden değilsiniz!
Ancak o memleketi yöneten egemen bir elaman olan o yetkili için çok doğaldır bu söz.
Ve diğerleri için.
İnanır mısınız bilmem!
Düşüncelerimi beynimden, cümlelerimi dilimden cımbızlayarak alıyorum.
Eğer, gazete köşesinde değil, eski mahallenin sokak köşesinde eskisi gibi hızlı bir delikanlı olsaydım daha değişik şeyler söylerdim.
Memleketin birinde kör bir vatandaşın isteklerine, “ bu halinle iş bulmuşsun, daha ne istiyorsun,” diyen birine, başka kör biri de şunu dese keşke.
Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni!
Biz şunu yaptık, biz bunu yaptık!
Bunlar aldatmaca; ya da gerçek!
Ne fark eder ki!
Vicdanı olmayan mekanik bir tarzın bozulması farzdır.
Oy üreten mekanizma ve makineler birgün bozulur.
Ve yaşayan salt insan kalır geride.
Bir de acil bir önerim olacaktır o memleketin sağlık sistemine.
Önce, ‘vicdan hastanesi’ kurulmalı; ama başhekimi imam kılığında kapitalist, doktorları aracı, hemşireleri de yalancı olmamalı!
Acil hastalar için her an görevde olan acil servise gelenlere ilk olarak ‘vicdan iğnesi’ yapılmalı.
Bakarsınız birileri hemen iyileşir, birileri de şifa bulana dek yatar gözlem eşliğinde.
Belki de her söz öncesi bir hap yazar hekimi reçetesine.
Ve böyle gelir, öyle gider vicdan hastamız.
Sözün özü.
Fikir mi zikirden çıkar; zikir mi fikirden!
İşte bütün mesele bu!