Koçeri Barını Türkiye'ye sevdiren Dadaş...

1950-1970-yılları arasında Erzurum halkoyunlarına adeta damgasını vuran, devrin ünlü devlet adamları sayın İsmet İnönü, Celal Bayar,Cemal Gürsel ve Adnan Menderes huzurunda Bar tutan, Erzurum'u ve Dadaşı en güzel temsil eden, Türk Bayrağı'nı Fransa, Belçika ve Almanya'dadalgalandıran yakışıklı Dadaş.

         Hani şair demiş ya.

         Ah bu türküler

         Türkülerimiz

         Ana sütü gibi candan

         Ana sütü gibi temiz

         Türkülerde tüter dağ dağ, yayla, yayla

         Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.

Bende diyorum ki;

         Ah bu Barlar,

         Barlarımız.

         Ana sütü gibi candan,

         Ana sütü gibi temiz.

         Barlarda tüter dağ, dağ, yayla, yayla

         Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.

İşte bu şiirdeki gibi Barı yakıştıran, eğer O varsa; kimsenin mendil çekmeye cesaret edemediği, eğer O varsa; Davul-zurnanın bile kendine çeki-düzen verdiği, Başbarda düşman üzerine yürüyüşü, Koçeri Barında ki haşmeti Lütfü Aladağ'ı bir nebze olsun bize anlatır.

         Koçeri Barını o sevdirdi, bu Bar onunla özdeşleşti. Onun tavrı, onun figürleriyle genç kuşaklara aktarıldı.

         Şimdi Lütfü Aladağ ile yaptığım söyleşiyi birlikte okuyalım: (1929 Erzurum doğumlu)

         Eskiden kahvelerde davul-zurna çalardı. 3 gün Ramazan Bayramında, 4 gün Kurban Bayramında. Davul çalınan yere girdin miydi 5 para 10 para verip çay içeceksin ki, oynayanları seyredesin. Bizde para ne gezer. Oynayan oynardı, para verirdi, pasa verirdi, biz camdan bakardık. (Pasa vermek: Davulcunun davuluna para atmak geleneği)

         Biz Fikri Kükürtcü nün sayesinde yetiştik. Fikri Kükürtcü ile İhsan Ertugay dediler ki; 'Gel sana Bar öğretelim?' Saray Sineması'nın (şimdiki Dadaş Sineması) ikinci katı, bir tarafı Gazino, bir tarafı 12 Mart Spor Kulübü. Davul yok, zurna yok, elektrikler bile kesik. Kendi kendimize 5 kişi bar öğrendik. Birazda ben kendimi yetiştirdim. Bir yerde davulu duydum mu giderim yanına. Davul aşığıyım. Orada oynayanların ayağına bakarım. Beni sarıyorsa, onun figürlerini almak isterim. Sarmıyorsa pek ilgilenmem ama bitene kadar da izlerim. Her Davulcu-Zurnacı onun için kolay kolay bana Bar çalamaz. Bir tokmak noksan vursa,bir çırpı noksan vursa, yüzüne bakarım o beni anlar.

          İşte böyle öğrendik, öylede öğretmeye gayret ettik. İlk defa 1953 yılında olsa gerek, elbise giyerek Bar tuttum. Fikri KükürtcüBarbaşında, yanında ben, Nizamettin, bir kişi daha vardı.

          O zamanlar Halkevinde İdris Kenger Barcıların başıydı, ama adam Bar oynuyordu. Ben o kadar büyük değildim. 25 Kuruş verir her Cumartesi yapılan Halkevi gecelerine giderdik. Cevat Dursunoğlu oranın yönetim başkanıydı(?) Başka eğlence yok, sinema yok, bir şey yok. Diğerlerini bilmem de ben Barı seyrederdim. O zaman İdris ağabeyi çok iyi bar oynardı.

          Eskiden Cumhuriyet Bayramlarında köylerden gelir Bar oynarlardı. Belediyenin önünde gece 12'ye kadar Bar çalardı. Davul-Zurna durmadan Bar çalardı. Köyler oynamak için sıra beklerdi. O köy bırakır, bu köy alırdı. Herkes kendine göre oynardı. Kimse kimseye diyemezdi, ''Bu Bar benim babamdan, dedemden kaldı, veya sen yanlış oynuyorsun.'' Öyle belli bir kıyafetleri de yoktu. Yeter ki rahat oynayabilecekleri bir kıyafet olsun. (Dadaşımın cıstiklerini geymişem, tabanlarınada basmışam, o nasıl ses çıharir ele  garç, gurç. Mahramamı da elime almışam, o ki hökümat meydanında Bar oyniram ya, herkes şaşir kalir. Mealinde bir söz vardı. Acaba o günlerden mi kalma? Tabii Mahramayı doldurup eve yiyecek götürmeyi unutur.)

O zamanlar da bir Emniyet Müdürü geldi, bu bayram oynamalarını yasakladı. Yav sana ne? Vatandaş bayram olduğu için eğleniyor. Parasıyla, herkes Davul-Zurnaya para verip oynuyor. Başka bir gayesi yok ki...

         Ben o aralar futbol da oynuyordum. Dağcılık sporda oynuyordum. Palandöken spor kulübünden kaleci Sıtkı yı (Mahallebaşılı Ferit in oğlu) Dağcılık'a verdiler,karşılığında beni Palandöken'e aldılar.

         Palandöken Kulübü bir gece verecekti. Biz gençlerden bir boy ekibi yaptık. 11-12 kişi varız. Önce iki ekip olduk. Birini Barbaşı ben, diğerinin Fikri Kükürtcü?Fikri Kükürtcü'nün ekibi 2-3 tane bar oynadı, onlar sahneden çıkmadan, ben girdim oyunu tamamladım. Sonra diğer barları oynadık.

         Derneği kuracağız. Ankara'dan 3 bin lira para gönderdiler. O parayla dernek kuruldu. Mumcu Caddesi'nde vergi dairesi vardı, onun bir katını verdiler.

        Biz bar bilenler, emek verenler, çalıştık çabaladık dernek kuruldu. Ama hiç bar bilmeyenler, bardan anlamayanlar dernek yönetimine girdi, söz sahibi oldular. Mahallebaşı'nda Efendi Bey var, Kunduracı İdris var, Kavutların Mevlütvar, Atcambazı Tayyar var. Bunlar Atatürk'ün huzurunda oynamış çok iyi barcılar. Onları bu derneğe davet eden yok. Bu konuda o zamanki dernek yöneticileriyle çok münakaşalarım oldu. Zaten sonradan çoğu Erzurum'dan gitti, çoğu rahmetli oldu, bazıları da çöreklendi kaldılar. Sonraları onlara öyle küstüm ki, o gün bu gündür oturdukları kahvelere gitmedim, semtlerine dahi uğramadım.

        Neyse Cemal Gürsel, Adnan Menderes, İnönüve Celal Bayar'a karşı bar oynadım. O gençlik yıllarım acı tatlı dolu, dolu geçti.

        Ankara'da folklor ekiplerine Atatürk bir yemek veriyor. O zaman öyle çok ekip yok,7-8 il.  Atatürkyemek dağıtan büfeye diyor ki; 'Bu ekiplere her şey serbest, ne yiyor, ne içiyorlarsa verin?' Bazıları hemen hücum etmişler, görmemişler gibi yiyelim içelim diyorlar. Erzurum ekibi hiç yerinden kalkmıyor, oturuyor. Atatürksoruyor, o ekip hangi ekip? Erzurum ekibi diyorlar. Erzurum ekibi Bar oynayıp yerine oturduktan sonra yanlarına gelip, onlara iltifat ediyor. Galiba birer tanede Şimendifer saat hediye ediyor.

        Benim yurtdışı seyahatlerim 24-25 yaşlarında başladı. O zaman filinta gibi zamanım, elbisede yakışıyor. Herkes beğeniyor. Yurt dışında Türk Bayrağını taşıma görevinide bana verdiler. Bütün ekiplerin önünde elimde bayrak ben yürüdüm. Hatta beni bir matbaaya davet ettiler, ayak figürlerimi çıkardılar, o zamanın gazetelerine verecekler. Hepsi masal oldu.

         15 gün Fransa'da kaldık. Türkiye'ye dönecektik ki, dönmeyin Belçika'ya gideceksiniz dediler. Oradan Belçika ya geçtik. Bir ay orada kaldık. Oradaki Türk pavyonunun önünde her akşam Bar oynadık. Brüksel'de Bir gün bir Belçikalı polis yanında tercümanı ile bana geldi. Dedi ki 'Kaç gündür seni izliyorum, sen bu ekibi nasıl çöktürüyorsun, nasıl kaldırıyorsun,bir türlü anlamadım bana anlatsana?'  Elini tutum 'Böyle parmak sıkarak..' dedim. 'Haa..!'dedi.

           Benim önümde oynayan ekip: İhsan Taftalı, İhsan Ertugay, Şeref Uludağ veNimet Gezmiş. Benim önümde oynayan ekip ama benim onlarla sık sık seyahatim var. Boyum-posum her yere uyduğu için beni aralarına alırlardı. Benden daha iyi oynayanlar vardı ama onlar beni tercih ederlerdi.

           Ankara'ya yarışmaya gidecek ekip için jüri kurdular. Seçim yaptılar. Jüride Cevat Dursunoğlu ve daha yabancı kişiler vardı. Sırayla bar oynadık, puan verdiler. Benden önce oynayan arkadaşlar ekibe giremediler. Vergi dairesinde oynadık. Ben oynadım 10 puan verdiler. Ekip seçildi, 7 kişi seçildi. Çalışmaya başladık. Erzurum Lisesi'nin yan tarafında bir salon vardı, orada çalışıyoruz. Ama bu Bar beni sarmıyor. Barbaşımız tereddütlü, bizi iyi oynatamıyor, çok kritik anlarda çöküp kalkıyoruz. Ben olmaz dedim, itiraz ettim. Böyle olmaz dedim? Ya Barbaşı ben olurum ya da ben gidiyorum dedim. O zaman Matbaada Turan BilginBey'in yanında çalışıyordum. Ona gidip söylemişler ki, gelsin yine ortada oynasın. Turan Bey'e dedim ki ''istersen beni işten çıkart ben o ekibin ortasında oynamam'' Nihayet bir akşam dediler ki git Barbaşı oyna. Ayakkabılarımı çıkardım, çorap katına oynadım. Bir Bar oynadım, bende mest oldum, seyredenlerde. Bak dediler ''gördünüz mü ekip şimdi ekip oldu.''Böyle birkaç gün çalıştık.

         Ankara'ya yarışmaya gittik. Ankara halkı da bizi müthiş destekledi. Ama bizde oynadık yani. İşte o zaman Menderes bizim tekrar oynamamızı istedi. Tekrar oynadık. Türkiye birincisi olduk. Amerika'ya gidecektik nasip olmadı.

         Bizim ekipte kimler mi vardı? Yahu bakıyorum da hepsi rahmetli olmuş, üzülüyorum. Benim koltuğumda oynayan Cevat Sungur terziydi, onun yanında Fikri Kükürtcü et kombinasında memurdu. Onun yanında Bahattin Merdal, poççiğimizdeİlhami Avcıoğlu. Yani müthiş bir ekipti, duvara vur duvar yıkılır. Genç zamanımız. Cazim Emi zurna, Dursun Emidavulcumuzdu. Kız ekibimizde vardı, Suat Işıklı çalardı.

         Ağa Dede'yi gördüm, oynadım ama onunla seyahatim olmadı. Ağa Dede mi iyi çalardı Cazim Emi mi? İkisi de iyi çalardı. Rahmetli Cazim Emi derdi ki; ''Ben bu kadar sene zurna çalarım, davulda çaldım. Ben Barcının kalitesini mendili çektiği an anlarım. İyi Barcı mı, kötü Barcı mı?''

         Önceleri Dursun Emi zurnacıydı, Cazim Emi davulcu... Bunlar yer değiştiler. Cazim Emi zurna, Dursun Emi davul çalmaya başladılar. Ben hemen hemen dönemin her müzisyeniyle oynadım. Hepsi benden memnun kaldı. Hiç kimse demedi ki ''sen ayağın böyle yaptın, şöyle yaptın...''

 

         İstasyonda şimdi Lokal mi ne var? Orada bar oynayacağız. Bir tane genç Cazim Emi'ye hitaben ''Bayram emmi, Bayram emmi''dedi ya, Cazim Emmi çok kızdı. ''Ulan ben bu kadar senedir zurna çaliram, adam Bayram emiyi tanir, beni tanımir...''  Bayram Emi de acemi bir zurnacıydı, nefes alır çalardı. Yani kesik kesik çalardı. Onun için Cazim Emi derdi ki; ''Biz iyi davulcuyu da, iyi zurnacıyı da, iyi Barcıyı da biliriz.'' Üçümüz çok samimiydik. Nereye gitsek bir kumanya olurduk. Cazim Emi öyle rastgele et, yağ v.s. yemezdi. Kendine çok iyi bakardı.

Şimdi oynanan oyunlar beni tatmin etmiyor. Kardelen TV var, orada gördüm, bar oynuyorlar. İyi gençler, boy pos yerinde, ama öyle bar olmaz. Önce elbiseni yakıştıracaksın, sonra sahneyi dolduracaksın. Sahneyi doldurdun mu, ayağını kötüde atsan, kimse onu görmez,onların gözü sendedir, ayağa bakmazlar bile.

         Uzundere Barını rahmetli Fikri Kükürtcü çıkardı. Önceleri bu barı bilmezdik. Taşmağazaların başında babası ocakçı idi. Kevelcilerde iki tane karşılıklı kahve vardı (Dabakhane çeşmesinin bitişiği) Kürt Şerif orada bar oynardı. Bu Fikri'de millete çay dağıtırdı. Demek oradan oynayanlardan gördü. Kafası çalışırdı, geldi bize de öğretti.

         Adam şalını bağlayamaz, gelir Bar tutar. Bar öyle kolay değildir. Bar müzikle oynanır, davulla, tokmakla, çubukla. Yeri gelir tey, tey dersin.

         Köroğlu barını bende oynadım. Ama İhsan Ertugay ile İhsan Taftalı bu barı çok yakıştırırlardı. Sen ne kadar iyi oynarsan oyna onlar kadar olmazdı. Onlar o alanın boşluğunu çok iyi doldururlardı. Bir gün Elazığ'da Taftalıyla oynadım,  kılıcı parmağına vurdum, az kaldı kopsun olmaz ki?

         Bak şimdi: Birinci Barı oynadıktan sonra,  ikinci Barı oynamadın mı yarım kalır. O ikinci barın müziği Birinci Barı tamamlar. Şimdi ikinci Bar adama zor geliyor, onu kaldırıyor Koçeri oynuyor. Ama olmadı ki, konsantre bozuldu.

         Ben Koçeri'yi çok iyi oynardım. Herkes çok beğenirdi. Duyardım, derlerdi ki Koçeri'yi Çavuş Lütfü oynayacak ki?

         Sakıp Hatunoğlu, Trabzon'a Bar oynamaya gittiğimizde, Trabzon Karayolları Şube Müdürüydü. Benim oyunumu çok beğenmiş, beni çağırdı dedi ki ''Erzurum'da şube açılacak seni oraya alacam.  Allah razı olsun. Sözünde durdu, beni Karayollarına aldı. Oradan emekli oldum. 20 seneden fazladır emekliyim.

                   Sayın Lütfü Aladağ'ın anlattıkları böyle. Ben kendisini daha önceden tanıyordum. 1985'lerde beraber çalışmıştık, Geçmişe dayalı bir samimiyetimiz vardı. Böyle bir olaya girince aklıma gelen ilk isimlerden biriydi. Gidip Dadaşkentte emekliliğini geçirdiği mütevazi evinde buldum.  Uzun uzun sohbetler ettik, geçmişten bazı anılar paylaştık. Ben ''sizin halkoyunları ile ilgili bazı anılarınızı yazmak istıyorum'' dedim. Çok memnun oldu. ''Kaç yıldır bu konuda kimsenin arayıp sorduğu yok ki'' dedi. Hemen fotoğraf albümünü buldu geldi. ''Bak dedi Hayatımın belgeleri işte burada..''  Dertli söylegen olur derler ya, başladı anlatmaya. Saatler nasıl geçti anlayamadık.

         Ve dedi ki. ''İşte Fotoğraf albümüm, al ne kadar istersen sende kalsın. Ayrıca hayatımı yazmaya ne hacet, fotoğraflar her şeyi anlatıyor..''  


İŞTE O ALBÜMDEN BAZI FOTOĞRAFLAR ... TIKLAYINIZ!..

 

         Sayın LÜTFÜ ALADAĞ'a saygılar, hürmetler, nice huzurlu ve mutlu yıllar diliyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • faik ünkü 01 Ocak 1970 02:00

    Faik Ünlü Sayın hocam.Lütfü ALADAĞ Ağabeyimizi kaleme almanız,onu tekrar yad etmeniz,bizlere yeniden hatırlatmanızdan dolayı sana ve ajansınıza sonsuz şükranlarımı sunuyorum.Dadaşlık şuur ve vakarını tam anlamı ile yaşamış ender Dadaşlardan biridir o.Onunla kısada olsa Halk Eğitim Merkezin de birlite olma onun öğrettiği calıştırdığı ekipleri seyrede bilme lutfuna erişmiştim.Koçeride dizlerini kırması ayak atışlarını hala hatırlıyorum.Ya omeydan okurcasına cevreye bakışındaki kendine ve ekip arkadaşlarına güveni...Bazen düşünüyorumda bizler o yüce insanların verdiklerini ne derece aktarabiliyoruz.Ne derece layık olabiliyoruz.Onu Sayın Ömer Göçmenli vede Muhlis gedikli ağabeyilarimi saygıyla ve hürmetle anıyorum.Kelemine sağlık sevgili hocam...

  • erdal ozanlı 01 Ocak 1970 02:00

    ERZURUMAJANS, GÜZEL VE ONURLU HİZMETİNİZE MİNNETTARIZ. MÜSLÜM ÇAĞLAR HOCAMIZI KUTLUYORUZ, NE OLUR BU DEĞERİ KORUYALIM, YAŞATALIM. SEVGİ İLE KALIN....