CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, cemaatle iş birliği iddialarıyla ilgili Başbakan'a seslenerek, "Şerefin varsa çık belgeleriyle açıkla." dedi.
Erzurumajans-Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları:
"Umarım
1 Mayıs'ta canlar yanmaz, provokasyonlar olmaz, insanlar bayramlarını
yaşar, akşam evlerine huzur içinde dönerler. En büyük arzumuz bu.
"HAKKINIZI SONUNA KADAR ARAYIN BİZ DE ARKANIZDA OLACAĞIZ"
Hakkınızı
arayın biz de sonuna kadar sizin arkanızda olacağız. Çocuk işçilik de
var bizim ülkemizde. 14 yaşını bitirmiş 15'inden gün almamış ilköğretimi
tamamlamış işçiye çocuk işçi diyoruz. Ölen 1239 işçiden 59'u çocuk
işçi. Aslında onların okumaları gerekiyordu, ama hayat şartları
çalışmasını zorunlu kılıyor demek ki. bu çocukların topluma
kazandırılması gerekiyor. Hangi işte hangi koşullarda çalıştırılıyor,
hepimizin düşünmesi gerekiyor.
"DEVLET VATANDAŞINA KUCAK AÇMAK ZORUNDADIR"
Ahmet
Yıldız 13 yaşında, bir kimya atölyesinde çalışıyor. İş kazasında
hayatını kaybetti. Hastaneye trafik kazası geçirdi diye götürdüler. O
zaman hep beraber düşünmemiz gerekiyor. 2013'te ölen 1235 işçinin 103'ü
de kadındı. Onlar da hayatlarını kaybediyorlar. Hepimizin üzerinde
düşünmemiz gereken sorular bunlar. Eminim biz üzerinde düşünüyoruz,
aslolan devletin düşünmesidir. Hangisinin sigortası var, sendikası var.
Sözde sosyal devletiz. Devlet vatandaşına kucak açmak zorundadır.
"ÇAĞDAŞ KÖLELİK"
Türkiye'nin
gündemine taşeron işçiliği taşıyan parti CHP'dir. Çünkü biz alın
terinden yanayız. Örgütlenmeden yanayız, herkesin hak ettiği ücreti
almasından yanayız. Taşeron işçisi ise ömür boyu asgari ücrete mahkum
olan kişidir. İş güvencesi yoktur, hak arama yetkisi yoktur. Adı çağdaş
köleliktir. Bunun üzerinde her zamankinden daha fazla duracağız. Şu anda
resmi rakamlara göre taşeron işçi sayısı 660 bini aşmış durumda, sadece
kamuda. Hayatını kaybedenlerin çoğu da taşeron işçileridir.
"ADI AÇIKÇA RÜŞVET"
İster
taşeron işçisi olsun, ister çocuk, kadın işçi olsun. İster toplu
sözleşme hakkı olan işçi olsun. Herkes vergi veriyor. Demokrasilerin
çıkış noktası ödediğimiz vergilerin hesabını sormaktan başlıyor. Geçen
günlerde bir yönetmelik yayınlandı. 19 Nisan tarihli resmi gazetede.
İhale yapıyorsunuz, mevzuatını değiştiriyorsunuz, adamınıza
veriyorsunuz, yasaları değiştiriyorsunuz. Kuralları değiştirdikten sonra
adamınıza ihaleyi veriyorsunuz. Ama karşılığında iki temel şey
istiyorsunuz. Git benim oğlumun kurduğu vakfa para ödeyeceksiniz. Adı
açıkça rüşvettir. İki yetmiyor tabi bu, başka şeyler de istiyorlar.
Havuza para koyacaksın, kendi medyamı oluşturacağım diye. Bunlar bizim
bildiğimiz kanıtladığımız olgular.
"BU KONU CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLKTİR"
Şimdi
yeni bir şey çıkardılar. Büyük ihaleler karşılığında devlet onların
borçlarını üstlenecek. Neden? Mali disiplin kalmadı. Kriz öncesi bile
böyle bir uygulama yoktu. Büyük ihale veriyorsun, kredi bulamıyorlar. O
zaman araya AKP giriyor, bütün borçları ben üstleniyorum diyor. Kimin
parasını kime veriyorsun? Yetimin hakkını garanti olarak gösteriyorsun.
Bu konu cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Büyük rakamlar için verilecek
bu.
Kiminle borç üstlenildiğini resmi gazetede yayınlamayacaklar.
Kime ne kadar garanti verildiğini kimse bilmeyecek. Yasasını
çıkardılar, uygulamaya koydular. Bunun adı ihaleye fesat karıştırmaktır.
Eğer benim bankalardan alacağım borca krediye hazine kefile olacak
idiyse, baştan söylerlerdi ben de ihaleye girerdim. İhaleler bitmiş
adamlarına vermişler şimdi kefil oluyorlar. Geldiğimiz nokta budur.
"İHALE YASASINI TAM 32 KEZ DEĞİŞTİRDİLER"
İhale
yasasını tam 32 kez değiştirdiler. Mevzuatı yüzün üzerinde
değiştirdiler. Nasıl yandaşlarımıza ihale veririz diye. Bir özel
bankanın yaptığı çalışma var. bu şekilde borç üstlenim anlaşmasının
tutarı 53 milyar dolara ulaşabilir diyor.
"FEZLEKELERİN GÖRÜŞÜLECEĞİ GÜN MECLİS TV YAYIN YAPMIYOR"
Önümüzdeki
hafta parlamentoya fezlekeler gelecek. Beş aydır sürüyor. Şimdi
fezlekeler görüşülecek ama günü pazartesi günü olarak seçmişler. Neden?
Pazartesi günü Meclis televizyonu yayın yapmıyor. Hani siz
korkmuyordunuz?
"JAPONYA CANLI OLARAK İZLETTİ"
Bir lakit
yolsuzluğu vardı. Japonya'da suçlanmıştı. Bazıları rüşvet almıştı
Türkiye'de dahil. Her yerde aydınlandı, Türkiye'de aydınlanmadı. Japonya
canlı olarak izletti. Ne diyordu bunun bir danışmanı? Biz Meclis
televizyonunu kapattık siz altyazı geçiyorsunuz olur mu böyle şey
diyordu. Ama biz görevi üstleneceğiz yine. Görüntüyse görüntü sesse ses.
Bunların hesabını soracağız.
"ERDOĞAN İLE İLGİLİ DE FEZLEKE BEKLİYORUZ"
Dört
bakan nasıl rüşvet aldılar, kimler tarafından satın alındılar, rüşveti
nasıl aldılar, bunların tamamını göreceğiz ve öğreneceğiz. Tabi bir şey
daha bekliyoruz. Erdoğan ile ilgili de fezleke bekliyoruz. Paraları
sıfırlama için talimat veriyor, arta kalan 30 milyon avroyla villa
aldırıyor, bunları da bekliyoruz.
"YÜREKLİ BİR SAVCI ARIYORUZ"
Yürekli
bir savcı, namuslu bir savcı, sorumluluk hisseden bir savcı, hukuk
fakültesinin hakkını veren bir savcı arıyoruz. Korkmayan bir savcı
arıyoruz, cesur bir savcı arıyoruz. İktidarın baskısına rağmen o
fezlekeler Meclis'e gelecek. Adana ve İzmir onların da fezlekeleri
gelecek. Aydın olmak sıradan bir olay değildir, halkın önderidir onlar.
"NE DİYORDU İNÖNÜ? NAMUSLULAR DA NAMUSSUZLAR KADAR CESUR OLMAK ZORUNDA"
Hem
hukukun üstünlüğü diyeceksin hem korkacaksın olmaz. Ben hukuk adamıyım
diyecek, gereğini yaparım diyecek. Bu ülkede herkesin hakkını ben
korurum diyecek. Unvanında cumhuriyet sözcüğü var, cumhuriyeti
seviyorsan gereğini yapacaksın. Biz bunu bekliyoruz, cesur yiğit
insanlar bekliyoruz. Ne diyordu İnönü. Namuslular da en az namussuzlar
kadar cesur olmak zorundadır. İstedikleri kadar yasaklasınlar meclis
televizyonunu. Biz bunu kamuoyuna taşıyacağız. Hukuk hepimizin üzerine
titremesi gereken bir noktadır.
"TARİHTEN BİR ÖRNEK VERECEĞİM"
Tarihten
örnek vereceğim. Bugün makamlarında oturan savcılara hakimlere örnek
olması açısından. 1958'li yıllar, Şubat 1958. Büyük baskılar var. hukuk
askıya alınmış, demokrasi askıya alınmış. CHP'nin mal varlığına el
konuluyor. CHP Genel sekreteri cezaevine atılıyor. Bir yürekli kişi
Hüseyin Nail Kubalı, demokrasi hukuk konusunda endişelerini dile
getiriyor. Hukuk fakültesinde profesör olarak görev yapıyor. O zaman
üniversitelerin özerkliği yok. Sen misin bahseden, okuldan alıyorlar,
milli eğitimin kadrosuna çekiyorlar. Toplum tepkisi oluşuyor 40 gün
sonra iade ediliyor. 10 Nisan 1958'de şunları söylüyor.
"Bugünkü
siyasi içtihadı güçleri artırdığı kanaatine vardığım her yeni karar
karşısında mevkiim unvanım ve vicdanımın bana emreylediği normal
vazifeyi ifaya devam edeceğim tabiidir." diyor. Bunu söyledikten sonra
İstanbul Üniversitesi bir ay süreyle derslere girmeme cezası veriyor.
Bir ay sonra derslere başlıyor. Başladığı gün 13 Mayıs 1958'de şunları
söylüyor.
"İnsanlık ve vatandaşlık faziletlerine sahip olmamız
gerektiğini iyi biliniz. Ve unutmayınız ki milletimizin alın yazısını
tayininde, siz aydınların hissesine düşecek şeref ve vebal çok büyük
olacaktır." diyor.
"BAŞBAKAN KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMİYORSA, VATANDAŞ NASIL HİSSEDECEK"
15
Nisan 2014. AB'den sorumlu bakan Mevlüt Çavuşoğlu "öyle bir süreç
yaşıyoruz ki herkes evinde ofisinde kendini güvende hissetmiyor. Sayın
başbakanımız da kendini güvende hissetmiyor. Kendisi de söylüyor"
Kendimize
sormamız gerekiyor. 12 yıldır bu ülkeyi yönetenler kendilerini güvende
hissetmiyorsa, sokaktaki vatandaş kendisini nasıl güvende hissedecek?
Söylüyor, başbakanlık koltuğunda oturan zat. Bu ülkeyi bu hale kim
getirdi? Vatandaş ne yapacak o zaman? Asıl üzerinde durmamız gereken
konu bu. Bir ülkenin başbakanı kendisini güvende hissetmiyor, dönüp
şikayeti vatandaşa yapıyor.
"USTA DEĞİL, ÇIRAK BİLE OLAMAZSIN"
Usta
değil emin ol sen çırak bile olamazsın. Defalarca ama defalarca uyarı
yapıldı. Türkiye'nin ileriye gitmediğini demokrasinin zedelendiğini dile
getirdik.
"BİZ KORKMUYORUZ Kİ, SEN KORKUYORSUN"
En son
telefon dinlemeleriyle ilgili bakan şöyle diyor. "Yanlış işiniz yoksa
yasal olmayan işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın." diyor. Biz
korkmuyoruz ki, sen korkuyorsun şimdi. Niye korkuyorsun? Yaptığın
işlerinin tamamı yasa dışı. Bir bakanın TBMM kürsüsünden telefonlar
dinlenebilir diyor.
Zaman zaman bizi de eleştirirler. Başbakanlık
koltuğunda oturan zat bizi de eleştirir. Eleştirebilir, saygı
gösteririm. Ama samimi olması lazım ve doğru olması lazım. Biz onlar
gibi değiliz. Biz CHP'Yiz. Çünkü biz demokrasiyi savunuruz. Eleştiriye
saygı gösteririz. Samimi olursa her eleştiriden de ders çıkarırız.
"ŞEREFİN VARSA BELGELERİYLE ORTAYA KOY"
Bize
cemaatle işbirliği yapıyorsunuz diye. Şerefin varsa, çıkarsın bunu
belgeleriyle ortaya koyarsın. Ben de derim ki doğru biz bunu yapmışız.
Yapabilir misin? Açık ve net söylüyorum. Şerefin varsa ispat edersin. Bu
kadar basit. Ama kendisi ne diyordu?
24 Kasım 2013: "Şimdiye kadar cemaatteki kardeşlerimiz bizden ne istediler de yapmadık."
"ERBAKAN'A DA, KADDAFİ'YE DE ESAD'A DA 'KARDEŞİM' DİYORDU"
Biliyorsunuz birisine kardeşim diyorsa elinde hançer arkasında bekliyor demektir. Erbakan'a da Kaddafi'ye de Esad'a da diyordu.
"NE İSTEDİLER NELER VERDİN? SEN ÇIK ONLARI ANLAT"
E
senin şimdi kardeşin, beraber çalıştınız. Niye bizi suçluyorsun? Şunu
öğrenmek istiyorum. Ne istediniz de vermedik diyor. Neyi öğreneceğiz? Ne
istediler, neler verdin sen. Çık bir anlat bakalım.
Bir açıklama daha yapıyor, o da ilginç itiraflar yapıyor.
22
Nisan 2014 "Bunların elinde şantaj kasetleri var diyor. En tepesinden
en aşağısına kadar. Cumhurbaşkanın da benim de vardı genelkurmay
başkanının da var."
"O KASETLERİ GÖZLÜĞÜNÜ TAKIP NASIL İZLEDİĞİNİ BİLİYORUM"
Merak
ediyorum bu şantaj kasetlerini nereden biliyorsun? Ben bildiğini adım
gibi biliyorum. O şantaj kasetlerini gözlüğünü takarak nasıl izlediğini
de biliyorum. O kasetler senin önüne nasıl geldi? Sen kiminle beraber
izledin? Çıkıp bunu açıklaması lazım. Ben adam gibi net açık sorular
soruyorum. Senden de adam gibi cevap bekliyorum.
Bizim tarihimiz
sadece Kurtuluş Savaşı'ndan ibaret değildir. Cumhuriyetin tarihi aynı
zamanda ekonomiyi geliştirme tarihidir. Ekonomiyi güçlendirme tarihidir.
Çağdaş uygarlığı yakalama tarihidir. Demokrasiyi ve hukuku savunma
mücadelesidir. Amaç neydi? Büyün kurumların hukuk içerisinde
çalışmasıydı. Biz devletimizi severiz, güçlü bir ordumuzun olmasını
isteriz. Güçlü bir merkez bankası olmasını isteriz. Ama hukuk içinde
çalışmak koşuluyla. Yasalarla tanımlanan görevler içinde çalışmak
koşuluyla.
Devlet dediğiniz budur, kurucusu millettir. Kurumlar
millete karşı sorumludur. MİT yasasını geçirdiler, anayasaya aykırı.
Herkes bekliyor, Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz. MİT gerçekten milli
olmak istiyorsa, kendisini AKP'nin arka bahçesi konumuna getirmemesi
lazım. Milli sözcüğü çok önemlidir önce onların bilmesi lazım.
Sanayimizi
güçlendirmek istiyoruz, elbette güçlendireceğiz. Ekonomiyi elbette
güçlendireceğiz. Üniversitelerimizin özgür ve özerk olması lazım. Ama
hukukun olmadığı yerde bunların hiçbirisi olmaz. Hukukun olmadığı yerde
hiçbir kurum gelişemez.
Totaliter rejim kendi istihbarat örgütünü
oluşturur. Geçen hafta Almanya örneğini vermiştim. Orada da Gestapo
kurulmuştu. Sadece iktidar partisine istihbarat yapıyordu. Eğer bu yasa
çıkmadan önce CHP vekilleri fişleniyorsa, yasa çıktıktan sonra farklı
şeylerin olacağını göreceğiz.
"İSTİHBARAT DEVLETİ DEDİĞİMİZ ŞEY BU"
İstihbarat
devleti dediğimiz şey budur. Bütün muhaliflerini izlemesi ve onları
raporlamasıdır. Buna şiddetle karşı çıkacağız. İfade özgürlüğü hukukun
üstünlüğünün en temel kurallarından birisidir. Düşünceyi özgürce açıklamak, eğer özgürce açıklayamıyorsanız sorunumuz var demektir."