Sabahın erken saatleri?
Odessa'daki otelimizde kahvaltımızı yapıp eşyalarımızı aldıktan sonra kapıda bizi bekleyen otobüse binip güzel hatıraları arkamızda bırakarak Kiev'e doğru hareket ediyoruz.
Odessa ile Kiev arası yolculuğumuzun altı saat civarında olacağını rehberimiz Yüksel'den öğreniyoruz.
Yollar oldukça güzel ve bakımlı, güzergâh üzerinde dağ ve tepe olmadığından rahat bir yolculuk yapıyoruz.
Kıvrımları ve virajları olmayan bu yol bize Konya yolunu hatırlatıyor.
Göz alabildiğine uzanan uçsuz bucaksız mısır ve ayçiçek tarlaları aklımızı karıştırıyor.
Modern tarımın yapıldığı bu tarlaları görünce, Tortum'daki minicik tarlalarda yapılan tarım aklımıza geliyor.
Bu manzaralara bakarken, Ukrayna'nın ayçiçeği ve mısır üretiminde baş sıralarda olmasının sebebini anlamış oluyoruz.
Kavun tarlaları, yol kenarlarındaki ceviz ve elma ağaçları, bereketli düz araziler müthiş bir manzara oluşturuyorlar.
Yol kenarlarında karpuz satan ve değme mankenlere taş çıkartacak güzellikteki kısa şortlu satıcı kızları görünce, bizim çarşı pazarlardaki ellerinde kocaman bıçakları ile "Kesmece bunlar" diye bağıran bıyıklı seyyar satıcılarımız hayalimizde canlanıyor.
Gözümüze çarpan köylerin hepsi villa tipi evlerden oluşuyor, bunlara; "Köy demeye bin şahit ister" diye aramızda espriler yapıyoruz ve bölgemizdeki köylerin yürek yakan hallerini hatırlıyoruz.
Birkaç moladan sonra saat 15.00 sularında Kiev'e ulaşıyoruz.
Ukrayna'nın baş şehri olan Kiev, 1500 yıllık mazisi olan, dört milyon nüfusa sahip, oldukça güzel bir şehir.
Bu tarihi şehrin ortasından Avrupa'nın üçüncü büyük nehri olan Dinyeper Nehri geçiyor.
Kışı oldukça sert geçen Kiev'de, Dinyeper Nehri'nin sıklıkla donduğu ve insanların buzun üzerinde yürüdükleri çok oluyormuş.
Şehre girdikten sonra ilk iş olarak Dinyeper Nehri kıyısında bulunan ve şehrin kurucuları olan Viking asıllı üç erkek ve bir kız kardeşin heykellerinin bulunduğu yere geliyoruz.
Viking gemisinin üzerindeki bu heykellerden kız olanı geminin ön tarafında kolları açık vaziyette, diğer üç erkek kardeşten biri elinde yayı ile geminin arkasında ve yüzü geriye dönük, diğer iki erkek kardeş ise ellerinde mızrakları ile bu heykelin önünde yer alıyorlar.
Bu heykele Lyibit Heykeli ismi veriliyor.
Şehrin ismi de bu kardeşlerin büyüğü olan Kıy'den gelmeymiş.
Bu heykelin sağ tarafında yaşlı bir Ukraynalı akordeon çalarken, yanında ki bayan da elindeki def benzeri bir çalgı ile ona eşlik ediyor.
Mahalli kıyafetler içerisindeki bu iki çalgıcı, belli ki turistlerle fotoğraf çektirerek veya verilen paralarla geçimlerini sağlıyorlar.
Heykelin sol tarafında üzerinde rengârenk bezlerin bağlı olduğu bir dilek ağacı bulunuyor.
Şaman geleneği olan ve Anadolu'da fazlaca rastladığımız dilek ağaçlarının bir benzerini burada görmek bir hayli garibimize gidiyor.
Arkamızda yeşillikler arasında göğe yükselen Anavatan Heykeli ise çok haşmetli ve görkemli.
Anavatan Heykeli Motherland Anıtı olarak da adlandırılıyor, gerçekten çok etkileyici bir görünüşü var.
Bir elinde kılıç, diğer elinde kalkan olan bu heykelin yüksekliği başlangıçta 105 metreymiş, daha sonra heykelin yüksekliğinin Larva Manastırı'ndan fazla olduğu anlaşılınca, kılıcın boyu üç metre kısaltılmış.
Dinyeper Nehri oldukça büyük bir nehir, üzerinde gemiler dolaşıyor ve uzun köprüler bulunuyor, öyle ki nehir üstünde iki tane metro köprüsü bile var.
Heykelin ve dilek ağacının bulunduğu bu mekânda, turistler ve yeni evlenen çiftler göze çarpıyor.
Burada bulunduğumuz esnada birden fazla yeni evlenecek çiftin heykelin önünde ve etraftaki yeşilliklerde fotoğraf çektirdiklerine şahit oluyoruz.
Yeni evlenecek çiftlerin şehirdeki tarihi önemi olan yerlere gelip fotoğraf çektirmelerinin adet olduğunu burada öğrenmiş oluyoruz.
Birbirinden güzel hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra aracımıza binip, turistik ve hediyelik eşya satan dükkânların, cafe ve lokantaların olduğu Andrevski Yokuşu'ndan geçip büyük bir meydana geliyoruz.
Bu yokuştan şehrin merkezine insanları taşıyan 3km uzunlukta bir tünel bulunuyor.
Akşam olmadan önce önemli birkaç yeri görmek için acele ediyoruz.
Yakınımızdaki bir pizzacıda karnımızı doyurduktan sonra, panoramik şehir turuna başlıyoruz.
Kiev'de Eskişehir ve Yenişehir olarak iki bölge bulunuyor.
Eski şehrin olduğu yere Podol Bölgesi deniyor, burası eski Rus dönemi binalarıyla dolu.
Yenişehir ise isminden de anlaşılacağı üzere yeni inşa edilmiş ve modern binalarla donanmış.
Arsenal bölgesi Eskişehir kısmında bulunuyor.
Kiev'in metrosu da oldukça ünlü, 101 m derinlikte işliyor.
Kiev'in nüfusu, yazın sahil yerlerine gidenlerden dolayı biraz azalıyormuş, Kiev'de kalanlar ise Dinyeper Nehri kıyılarındaki plajlarda deniz keyfini yaşıyorlarmış.
Kiev son derece yeşil bir şehir, caddeler oldukça geniş ve genelde Arnavut Kaldırım Taşları'yla döşeli.
Sağ tarafımızda büyük bir park var, parkın içerisinde ise Meclis Binası bulunuyor.
Parlamento Binası'nın önünde fazla bir güvenlik önlemi olmaması dikkatimizi çekiyor.
Myakovski Parkı ve Dinamo Kiev Stadyumu'nu geçtikten sonra, Avrupa ülkeleri bayrakları ile donatılmış Avrupa Meydanı'na geliyoruz.
Devam Edecek?