Çağdaşlaşmanın öncüsü kara tren, Erzurum’a “Tren gelir hoş gelir” türküsü eşliğinde, 1939 yılında dağları taşları aşarak gelmişti. Beraberinde umudu, sevinci, hasreti ve coşkuyu da getirmişti kara tren. Uzayıp giden tren yollarında ne hüzünler yaşandı, ne sevinçler paylaşıldı, az mı hikâyelere ve romanlara konu olmuştu kara tren.İstasyonun taş duvarlarında yankılanan sevinç ve hüzün çığlıkları, kara trenin öttürdüğü düdüğün sesi ile kaybolur giderdi.
Çağa ayak uyduramadı diye hor görüldü, kıskanıldı, ihmal edildi, ama asla unutulmadı.
Son yıllarda kıymeti bilinmeye başlandı, hızlandı, modernleşme içerisine girdi, eski görkemli günlerine yavaş yavaş kavuşur oldu.
Asker, mektup, seven, sevilen, odun, kömür, meyve, tank, tüfek vb neler taşımadı ki?
Sadık bir dost gibi; kimseleri incitmedi, hüzün taşıdı, hasret giderdi,
Bu dostun, Erzurumluları yürekten yaralayan bir dergiyi taşıyacağı, kara trenin Kara Fatma’nın torunlarına iftira atan bir hayasızlığa alet olacağı kimin aklına gelirdi ki?
Cumhuriyetin önemli kazanımlarından olan TCDD’ye ait bir yayın organında, cumhuriyeti kuran iradenin kızlarına atılan iftira ve saygısızlığın nasıl bir izahı olabilir ki?
Cumhuriyeti yereceğiz diye, cumhuriyet balolarına katılan Erzurumlu namuslu aile hanımlarına nasılda iftiralar atılmıştı.
Çağdaşlaşmanın önünü kesmek ve cumhuriyeti karalamak düşüncesiyle haşır neşir olanlar, “Bu kez kin ve öfke kusacağız” diye baltayı taşa vurmuş olmasınlar.
Erzurum hanımlarına karşı özel bir kin ve ön yargının iftira düzeyinde yansıması, ne gariptir ki ilk değildi.
Yıllar önce Yaman Törüner, ehramlı hanımlarımızı “Çuval içinde ki mahlûklar” diye tanımlamamış mıydı?
Bakan Ali Coşkun’un: “Erzurum’da hanımların mayın tarayıcı görevi yaptıkları için erkeklerin önünde yürüdüğü” sözlerini nasıl unutabiliriz?
Şimdi alın bir yenisi daha, hem de TCDD gibi bir kurumun uhdesinde olan bir dergide, akılla, vicdanla, ahlâkla bağdaşmayan küstahça bir yazı.
Sözlerin Erzurumlu birinden rivayet edilmesi ise çok daha yaralayıcı ve incitici…
Resmi kurumun dergisinde yazılanlar, bir denetime tabi değil midir?
Sorumlu müdür bu yazılanları okumamış mıdır?
Yazıyı kaleme alan şahsın, yazdığından haberdar olmaması mümkün müdür?
Söz konusu yazıda Erzurumlu kızlar yerine başka illerden biri yazılmış olsaydı da bu Müslüman Türk kadınlarına atılmış bir hakaret olmaz mıydı?
“Erzurumlu kızlar artist olmak için Yeşilçam’a trenle kaçarlarmış, çam diplerinde başlarına haller gelip, kız gidip kadın gelirlermiş” cümleleri nasıl tevil edilir ve bu hakaretin nasıl bir özrü olabilir?
Terbiye, ahlâk ve vicdan dışı bu sözler, nasıl olurda bir dergide yayımlanır ve ülkenin dört bir yanına dağıtılır.
Erzurumlu kızlarımız, hanımlarımız ve analarımız son derece terbiyesizce, ahlâksızca bir töhmet altına bırakılmışlardır, aşağılanmışlardır.
Bunun müsebbipleri bir özürle bu işi elbette ki geçiştiremezler.
Konuyla ilgili demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanıp, hukuki alanda haklarımızı alabiliriz, ama Erzurumlu hanımlara bu iftirayı atanlar, kul hakkı konusunda nasıl bir helâllik alabilirler, onu da mahşerde göreceğiz.
Şapka düştü kel göründü, bu işin ne özrü, ne de bir bahanesi olabilir.
Erzurum ismi tesadüfîmi kullanılmıştır, buna kargalar bile güler.
Ortada nasıl bir iyi niyet arayabiliriz?
Bu tür iftirayı atanları, ancak fikirleri zikirlerine dönüşmüş, sapık zihniyet temsilcileri olarak tanımlayabiliriz.
Erzurum insanı bu iftirayı hiçbir zaman hak etmedi, ama bu iftirayı atanlara hak ettikleri dersi de demokratik platformlarda ve hukuk ölçüleri içerisinde vermeye kararlıdır.
Olayın ülke gündemine düşmesinden sonra, yazıyı kaleme alan Mehmet Aycı’nın ve Ravi’nin açıklamaları ise “Şecaat arz ederken Merd-i kıpti sirkatin söyler” türünden.
Yazarın pişkinlikle: “Derginin ön kapağını Erzurum’a ayırdıklarını” söylemesi ise akıl alacak gibi değil.
Kendi yakın çevrelerinden bu tür bir tren kaçamağı yapıp, Yeşilçam’da bir heyecan yaşayanlar varsa onu bilemiyoruz.
Yalnız şunu söyleyebiliriz ki Erzurumlu kadınların simgesi olan Kara Fatma, Müslüman Türk kadınının ve kızlarının namus ve iffeti için Kocaeli’ne, İstanbul’a, İzmir’e mavzeri elinde gidip, yiğitçe vuruşup, üsteğmen rütbesiyle geri dönmüştür, gerçi ona da pantolon giymiş diye kara çalmamışlar mıydı?
Nene Hatun, Name Hatun, Topal Gülizar ne için Aziziye Tabyaları’nda destan yazmışlardı, onların torunlarına bu kara lekeyi nasıl atabiliyorsunuz?
Erzurum ve Erzurum insanını karalamaya sizi iten sebepleriniz nedir bilmek isteriz.
Allah’tan korkun, kuldan utanın.