Aslında yorum yapmayacaktım ancak şu bir kaç gün içinde yazılıp çizilenlere bakıp, çevredeki konuşmaları duyunca ilgisiz kalamadım.
Çünkü bir nevi görgü tanığıyım...
Efendim konumuz, İstanbul'da düzenlenen şu "meşhur" yemek...
Evet; ben de oradaydım.
Ne gördüğümü bir cümleyle özetlemeden önce küçük bir saptama yapmak istiyorum.
Emek harcanmış bi şeyi külliyen değersiz görmek gibi bir huyum yoktur. Fakat işin içinde "iş" olunca, emek anlamsızlaşabiliyor.
Bu sebeple, o bir cümlelik özetim şudur:
Yemek, kelimenin tam anlamıyla fiyaskoydu!
Fiyaskoydu. Çünkü kimse o yemeğin asıl maksadını bi türlü anlayamadı.
Mesela, şu sorular gece boyunca cevap arayıp durdu:
"Erzurum'a yardım gecesi" desek...
Ortada bir yardım talebi yok.
"Erzurum'a yatırımcı kazandırmak" desek...
O yemekte bulunan çok az sayıdaki kişinin o taraklarda bezi yok.
"Erzurum'u tanıtım gecesi" desek...
Toplam otuz kırk kişinin katıldığı yemekli bir toplantıdan tanıtım olmaz.
Tut
ki, o yemeğin amacı diyelim ki; Vali Bey'in, üzerine haftalardır kafa
yorduğu, öğretmenlerin yurtdışına gönderilmesi projesine mali destek
vermekti...
Bu da doğru bir tespit olmaz. Çünkü Vali Bey'in,
kimseden "bana para verin" diye bir talebi olmadı. Sadece Erzurum'da
daha kaliteli bir eğitim hayatının oluşması için yapılması gerekenleri
anlattı o kadar...
Belki bir cevap değildi ama o gecenin sonundaki hakim görüş şuydu:
" Mürsel Meral şov yapmak istedi ama hakkını veremedi."
Olabilir...
İnsanlar kendilerini anlatma ihtiyacı hissedebilirler ve bunu da
yemekli bir toplantıda yapabilirler. Lâkin bunun bile bir adâbı vardır.
Dolayısıyla yemeğe dair eleştiride bulunanların, "fiyasko" yakıştırması hiç de abartılı bir bakış değildir.
Bunun Erzurumluca açıklaması galiba şöyle olabilir:
"Bizim it buraya bir balta getirdi mi?"
Buna
rağmen aslında üzerinde durmaya değecek bir şey değildi. Görüyorum ki
İstanbul'da oturup kendini allâme, bizleri de cahil gören kimi
hemşerilerimiz ( misal; Mürsel Meral) ve benzerlerine, "Musa Musa da o
kadar uzun boylu da değil.. " demek icap ediyor.
Yahu birader(ler) Erzurum'u siz ne zannediyorsunuz?
Oradan bakınca, kendinizi bizi terbiye etmeye memur mürebbi olarak mı görüyorsunuz?
Yahut da o muhteşem aklınızın zekâtıyla bize lûtufta mı bulunuyorsunuz?
Neyse... Dilin zekatı hayır söylemektir, demiş büyükler...
Meseleyi daha fazla köpürtmeye lüzum yok.
Sadece şu kadarı bilinsin kâfidir:
Erzurum, ağaç kovuğundan çıkmış bir şehir değil.
Üç beş kuruş parası olan bu şehre efendilik yapmaya kalkmasın!
Lafın tamını da istiyorsanız söyleyelim: Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz.
Ha
bu arada unutmadan, o akşam iyi niyetli olan herkes güzel temennilerde
bulundu. Fakat Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ile Doğu
Anadolu İhracatçılar Birliği Başkanı Cemal Şengel, anlayanlar için
esaslı bir ders verdiler.
Umarım bundan böyle Erzurum adına şurada burada ahkâm kesmeye kalkacaklar, Sekmen ve Şengel'in o dersini hatırlarlar.
Lafın tamamı insan olana söylenmiyor çünkü...