Üşenmek olmaz!
Çok önceleri merak edip bakmıştım sözlüklere; ama hafızam hafız cinsinden olmadığından olsa gerek, yanlışlık yapmayalım diye bir daha baktım bakılacak yere.
Tayyip, ne demek!
Peki, Recep!
Erdoğan’a bakmaya gerek yok!
O belli, erkek doğmuş ya da erken doğmuş; her ikisi de birden olmuş olabilir! Hiç sakıncası yoktur!
Elbet başka açıdan da bakılabilir. Er’i vurmazsınız doğana,ayrı yazarsınız; olur size kuş avında kullanılan bir erkek kuş.
Bitişik yazıldığından ilk tanımlama geçerlidir elbette. Yani Türkçe bir kelime olan Erdoğan’ı erken doğan, erkek doğan olarak anlamamız gerekir.
Tayyip’e gelince… Arapçadır bu kelime. Anlamı da “iyi,güzel, hoş, çok temiz,” der bizim TDK’mız!
Recep de “gösterişli, heybetli,” olarak belirtilmiştir ve bu da Arapçadır.
Bir insana adı bu kadar yakışır yani!
Sayın Başbakanımızın her konuşması her eylemi iki Arapça bir Türkçe.
Heybet dersen yerinde, nazarımız değmez ama yine de biz maşallahımızı eksik etmeyelim. Allah için konuşacak olur isek, öyle kanıtlanmış bir kirliliği de yoktur! Yani, temizliği de uyuyor kendilerine!
Bir televizyon programında Murat Bardakçı’nın keyfiyeti,Pelin Batu’nun zarafeti ve de Erhan Afyoncu’nun kendine has dili ile izlediğimiz Tarihin Arka Odası’ndan öğrendik ki Dördüncü Murat Hazretleri içki ve tütün yasağını koyarken asıl amacı insanların bir mekânda bulunarak yönetim hakkında dedikodu yapmalarını engellemekmiş!
Tabi bu arada kendileri de şarabın şanlısını içmekten geri kalmazlarmış!
Bizim Başbakanımız kapalı mekânda sigara içilme yasağında öncülük etmiştir. Bu güzel! Kendilerinin içmediğini biliyor bütün halkımız!
Bunun bir sonrası, açık ya da kapalı yerlerde içki yasağı olmasın, sakın!
İçkiye de alabildiğine zamla ve de içkili yerlerin yerel yönetim aracılığıyla baskı altına alınmasına ses çıkarmayarak bir açıdan teşvikçi olmuştur!
Bunda da bir şey yok, denilebilir; benim dikkatimi çeken kendilerinin ve çevresinin bu tür yerlerden uzak durduğu ve içki olayına sıcak bakmadığıdır!
Peki ya ticaret!
Yani para!
İşte o zaman yasak arama!
Mesela hiç duydunuz mu siz, şöyle bir yasak!
“Benim ailemden ya da yakın çevremden her kim ki kredi ala ya da ona ayrı davranan ola, tez başı vurula!”
Yok böyle bir yasak!
Kanun çıkarılmasına gerek yok bunun için!
Her zamanki gibi bir konuşmasında o vurucu söylemiyle bir söylese yeter!
Ama yok!
Neyse ben yine isim konusuna döneyim.
Bakın, Türkiye’nin son zamanlarına damgasını vuran iki isim daha var.
Biri Süleyman, Biri Kenan.
Süleyman için birkaç anlam koymuş baktığımız yer.
Bunlardan ikisini söyleyeceğim, diğeri kalsın!
Bir. Atın karnındaki şişlik!
Bunu cümle içinde kullanırsak daha iyi anlaşılır sanıyorum.
Mesela.
Bizim atın karnındaki süleyman onu hasta etti.
Buna benzer tümceleri kurmak mümkündür, isteyen istediği gibi kurup otursun cümlesinin kapısına.
İkinci anlamı ise, kökü İbranice olan, huzur ve sükûn,demekmiş.
Bunun için de bir tümce tüttürelim bakalım!
Devlet süleyman için gerekirse rutin dışına çıkabilir!
Bu da anlaşılmıştır her halde!
Gelelim Kenan ismine.
1.Vaat edilmiş ülke. 2. Cennet.
Kök. İbranice.
Seksenli yılları hatırlayınca bir insanın ismine bu kadar ters düşmesi görülmüş şey değildir yani!
Ne yaparsam yapayım, düzgün bir cümlede kullanılmıyor bu kelime.
Haa! Bir de Tansu var!
Anlamı ise; şafağın aydınlattığı su gibi temiz olan.
Yersen!
Deniz mi?
Unutur muyum hiç!
Bir yere bakmaya gerek yok!
Asla iktidar olamayan demektir…