Elektronik postaların tamamını okuma gibi bir alışkanlığım yok. Ancak imkan bulduğum sürece, özellikle adıyla sanıyla gelen mesajları okuyup, pek çoğuna da cevap veriyorum. Hatta bu mesajların bir kısmını da (içlerinde bizi yerden yere vuranlar olmasına karşın) gocunmadan yayımlıyorum. Lakin bazi eleştiriler var ki hakikaten “pes” dedirtecek cinsten.
Mutlak adalet Yaradan’a mahsus… Fakat adil olmaya çalışmak her insanın temel vazifesi olmalıdır. Bizler de bu ölçüye uymaya gayret ediyoruz. Bi hakkın uyuyoruz demek çok iddialı olur ki biz böyle bir iddiada hiçbir zaman bulunmadık. Dediğimiz şudur: Elimizden geldiği nispette tarafsız ve adil olmaya çalışıyoruz. Bu sebeple, “Hükümete yalakalık yapmayın” diyen sevgili dostlar için birkaç noktayı hatırlatmak ihtiyacı duyuyoruz.
Çok basit bir soru soracağız:
Kış Oyunları mı, ikinci devlet üniversitesi mi, lojistik merkez mi, yapılacak yeni hastaneler mi?
Söyler misiniz hangisi doğru değil?
Eksiği var fazlası yok. Buna rağmen dünkü elektronik postalarda birileri bizi hükümet yalakası olmakla itham edip durmuş.Doğru bir tanedir... Neye inanırsanız inanın siyaha siyah, beyaza beyaz demek zorundasınız.
Kişilerin keyfine göre hakikatler değişmiyor.
Ne zaman ki, kısır çekişmeleri bir kenara atıp, siyahla-beyaz arasına sıkışmaktan kurtulursak, anlayın ki, Erzurum kendine gelmeye başlamıştır.
Son günlerdeki tartışmalar ortada, bir bakın bakalım ki, bu tartışmaların sonunda kim ne kazanıyor ve bu şehir hangi sıçramayı yapıyor? Katı bir karamsarlığımız yetmiyormuş gibi, şimdi de müzmin şikayetçilik yakamıza yapıştı.
Yandık, mahvolduk, bittik...
İstiyorlar ki, bu tablo şehrin parolası olsun ve herkes nakarat gibi tekrarlayıp dursun...…
Bu bakış doğru değil...
Bir an önce, üzerimize çöreklenen bu karabasandan kurtulmalıyız ve yarınları nasıl inşa edeceğimizi planlamamız lazım.
Okumuş olanlar muhakkak hatırlayacaktır; İsmet Paşa`nın meşhur "Doğu Raporu"nda Erzurum`a geniş bir yer ayrılmıştır. Mustafa Kemal Paşa`ya sunulmak üzere, cumhuriyetin kuruluşundan sonra kaleme alınan söz konusu bu raporda, Erzurum için "...vatanın teminatı, Türkiye`nin gözbebeği" gibi birilerine göre, "hamaset" ölçüsünde görülebilecek iddialı ifadeler kullanılmaktadır.
Tarihi bilmeden ne günümüzü iyi analiz edebiliriz ne de geleceğe yönelik güçlü ve kalıcı projeler üretebiliriz. Bu sebeple, başta mahalli yöneticilerimiz olmak üzere, bu şehir adına siyasete soyunmuş ve aktif biçimde siyaset yapan kişiler, hiç olmazsa cumhuriyet tarihini sentez yapabilecek boyutta bilmek zorunda. Aksi halde, Erzurum`un tarihteki stratejik ve jeopolitik önemi ıskalanmış olur. Mesele, yalnızca "askeri açıdan önemli" şeklinde sınırlı olsaydı, belki her kurum aynı çerçevede sorumlu olmayabilirdi. Ama işin bir de sosyal ve siyasi yanı var. -Ki, günümüzün geçer argümanları bakımından bu cephe çok daha öne çıkmaktadır.- Soğuk savaş döneminin geride kalmasıyla, Erzurum ve Türkiye için artık bir Sovyet tehdidinden söz etmek akıllıca olmayabilir; fakat Batı orijinli kimi senaryolar karşısında, Erzurum için sosyal ve siyasi gelişmeler olmadığı kadar önem kazanmaktadır.
Bu şehrin iktisadi açıdan düzlüğe çıkması ve hayli karamsar olan sosyal yapının bu girdaptan kurtulabilmesi için, daha nitelikli ve de feraset yüklü bir bakış açısına ihtiyacımız var. Şehir negatif yönde hızlı bir dönüşüm içerisinde... Demografik yapının endişe verici boyutta değişmesi, "çekirdek Erzurum"u öylesine erozyona uğratıyor ki, merkez-çevre ilişkisinde, çevrenin baskın bir hale geldiğini görüyoruz.
Oysa İsmet Paşa, ta 1930`lu yıllarda, bu "sorun"a işaret ederek, "...Devlet Erzurum`un sosyal ve kültürel yapısını muhafaza için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıdır" diyor. Şayet AB süreci nedeniyle aksi bir politika ve senaryo hayata geçirilmeyecekse, bu şehirdeki kamu kurumları ve tüm sivil örgütler bir "aksiyon projesi" ortaya koymalıdır. Rasyonel kriterlerle kuşatılacak bu aksiyon projesi, daha ziyade bir "silkinip kendine gelme harekatı" seviyesinde olmalıdır.
Değerli yöneticilerimiz bilmelidir ki, bu şehrin tek sorunu, geri kalmışlık ve yoksulluk değildir. En az bunun kadar önemli olan bir sorunumuz da, üzerimizdeki ölü toprağını silkip atamamamızdır. Yahut büyük düşünememek ve cesaretle hamle yapamamaktır.
Sırf günü kurtarma adına peşine düşülen işler için harcanan mesai, çaplı meselelere ayırmamız gereken gücümüzü tüketiyor. Zayıf enerjiye sahip bir projektörle, ne bugünü kavrayabiliriz ne de yarınları aydınlatabiliriz. Raporlar, tarihin tozlu raflarında küflensin diye değil, ibret alınıp gereği yapılsın diye kaleme alınır.
Erzurum`a sahip çıkmak, cumhuriyeti ve istiklali kavramaktır.
Erzurum`a sahip çıkmanın yolu da, hamaset ve nutuktan geçmez. Bilakis orta ve uzun vadeli kalıcı projelere ihtiyacımız var. Misal lojistik köy, tarihi ipek yolunu yeniden canlandıracak olan hızlı tren ve Erzurum`dan limana geçiş...
Yeni teşvik paketine bu çerçevede bakmak gerekir, sabun köpüğü hükmü niteliğindeki işlerle vakit geçirmemiz kimseye bir şey kazandırmaz.
Yarınları kuşatacak yüksek vizyonlu projeler geliştirmeliyiz.
Tarihte stratejik öneme sahip olan Erzurum`un yarın da aynı önemi sürdürebilmesi için mutlaka ekonomide güçlü bir yapıda olmak zorunda.
Tarihi ipek yolu yeniden önem kazanıyor, Erzurum geçmişte olduğu gibi yeniden canlanan bu güzergahta önemli merkez olabilir.
Ancak büyük düşünmek zorunda…