İki haberi aynı anda aldık;1-Azim ve fedakarlık insanı Rauf Denktaş öldü. 2- Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcusu Lefter öldü.
Rauf Denktaş; İdealleri için yaşayan kişi. Türk dünyasının son dönemdeki direnç noktalarından. Gençliğinde yazılar yazdığı Halkın Sesi Gazetesini görmüştük. Lefkoşe’de iki katlı mütevazi bir binada yayın faaliyetine devam etmekteydi.
Davası için kendini terk eden insan. Yirmi yıl kadar önce Erzurum’a geldiğinde aynı salonda (masada değil, salonda) yemek yemiştik. Sonra bir daha geldi (gene aynı salonda yemek yedik). O, Kıbrıs için yaşadı ve öldü.
Bazıları ideal ile ideolojiyi karıştırabilirler. O hiçbir zaman Türklerin haklarını savunma idealinden vaz geçmedi.Talat Paşa Komitesinin kararlı kişisi. Doğum yerinin (Baf) ülkesi sınırları dışında kalmasıyla Atatürk’le aynı kaderi yaşarken, hayatı boyunca davasından taviz vermeyerek Atatürk’ün izinde olduğunu da kanıtladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı idi. Pek az tercih onun Kıbrıs meselesinin başına gelmesi kadar isabetli olmuştur.
Lefkoşe’deki konutunu görmüştük. Rum kesimine çok yakındı. Yürüyüşle belki birkaç dakika. Yürekli bir insandı. Birçok defa ölüm tehlikeleri atlatmış, ancak yolundan en ufak sapma olmamıştı. Ölümünden önce yaptığı konuşmada söylediği ”Devlet demek hürriyet demektir, dimdik ayakta durup, kimsenin boyunduruğu altına girmemek demektir. Bağımsızlığınızdan asla vazgeçmeyin” sözleri çok şey ifade ediyor.
Hayatı boyunca Türkiye’ye güvenen ve saygı duyan Denktaş bu son konuşmasında ”Anavatana gelecek her zarar, bize de zarar verecektir” diyerek yandaşları için aynı eylem planını tavsiye ederken, Kıbrıs’ta bulunan yabancı işbirlikçilerine karşı dikkatli olunması gereğine de işaret ediyor. Yayınlanmış 20 kitabı bulunan Denktaş aynı zamanda usta bir fotoğrafçıydı.
Denktaş, hayatı boyunca, haksızlık yapan Rumlarla karşı mücadele etmişti. Lefter Küçükandonyadis ise Fenerbahçe’nin unutulmaz futbolcusu, Türkiye Cumhuriyet vatandaşı, babası Rum’du. Hayır, şimdi sizlere söyle güzel top oynardı, böyle güzel goller atardı falan demeyeceğim. Onunla birlikte aynı salonda yemek de yemedik. Lefter’le ilgili bilgilerim, futbolun ordinaryüsü olması, basın yayın yoluyla ya da sözlü nakille edinilmiş bilgilerdir. Onun Fenerbahçe’de top koşturmuş usta bir futbolcu olduğunu bilirim. Ona en yakın oluşum , Büyükada’da yaşadığı “Fenerbahçeli Lefter Sokağı”nın tabelasının altında fotoğraf çekildiğim andır. (Yazarınız burada şu bilgileri ansiklopedik bilgi olarak ekliyor: “Milli takım formasını sekizi kaptan olarak 50 kere giydi. Futbol Federasyonu'nun "Altın Şeref Madalyası"nı alan ilk futbolcu oldu.) “Ver topu Lefter’e yaz deftere” sözü yaygındı taraftarlar arasında. Öylesine golcüydü. Bu gerçeği Bedri Rahmi Eyüboğlu, şöyle ölümsüzleştiriyor şiirinde:
"İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar
Göğsümü gere gere
Ver Lefter'e
Yaz deftere!"...
Bu iki kişinin aynı yazıda anılmasını sağlayan gerçek; sadece aynı günde ölümleri, her ikisinin de ada insanı olmaları, doğdukları adada ölmeleri değil. Her ikisi de çok iyi Rumca bilirlerdi, ancak o da değil. Yazarınızın Kıbrıs davasını önemseyen bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve Fenerbahçe taraftarı olması da değil. Bunlar doğrudur. Ancak yazıyı bu gerçeklerle sınırlı tutmak sıradan bir bakış açısı olur. Olaya bir de şöyle bakın: biri Kıbrıs Davası için hayatını verdi. Diğeri Fenerbahçe için bir ömür geçirdi.
Her ikisi de ideallerin insanlarıydı. Yazarınızın önem verdiği bir konudur idealler. İdealler için yaşayan insanlar, omuzlarda gezdirilmesi gereken seçkin kişilerdir.