Birinci Dünya Savaşı’nda elli milyonu aşan insan topla, tüfekle, bombayla, süngüyle, salgından, soğuktan ölerek çekip gittikten sonra, bu oyunu kazanan tombul adam ağzından salyalarını akıtarak bağırdı!.. “Birinci çinko!”
Gelecekte çöpe atılacak bir tablonun resmedilmesini izlerken, hangi renklerin nasıl kullanıldığını siyaset sanatı anlayışımızla değil, gönlümüzün anlayışıyla anlatmaya çalışalım!
Bu toprakların tarlasında biçilen başakları el değirmeninde öğüterek oluşturulan ve geliştirilen PKK denilen örgüt dur durak bilmiyor artık. Patlayan bombalar, ölüm kusan silahlardan sonra sıra rehine almaya kadar geldi; bunun da devamı geleceği artık kesin gibi…
Devlet de görüşmeler yapmış ve yapmaya devam edecekmiş!.. Neyin görüşmesi bu! Bu günlerde yapılmaya çalışan yeni Anayasa’nın maddelerini mi müzakere ediyor yoksa!
Her ne görüşülürse görüşülsün, karşı taraf her ne talep ediyorsa etsin, bu taleplerin sonu gelmeyecektir. Bundan yıllar önce asıl niyet açıklanmıştı… Hiç çekinmeden şu cümle söylenmedi mi televizyonlarda!.. “Coğrafya, Fırat’la sınırı çizmiştir!..” İşte bu sonuç içindir bugünkü vaziyet!
Ayrıştırılmış bir topluma hızla gidilmekte. Bunun sonucu ise önce önemsiz gibi görünen mahalle kavgaları, sonra şehirlerdeki çatışmalar… Bunun da doğuracağı iki sonuç var, ‘sıkı yönetim’ adı altında bir darbe (ki bu uzak bir ihtimal) veya içsavaşa doğru uygun adımlarla yürümek! Bunun öncesinden ya da ardından oluşacak federasyon ise hikâye!
O günleri görmeyi hiç kimse istemez ve bunu dileyenin de insanlığından şüphe etmek gerekir; gerekir ama bunu önlemek için de önce kendi içimizdeki, yani beynimizdeki ve gönlümüzdeki içsavaşı bitirmemiz gerekir! Yani düşmanlık tohumuna su vermemek, yani kin denilen şeytan dinini inkâr etmek, yani kötülüğe ve kötülere karşı bu yurdun insanlarını tek beden eylemek!.. Bunun için içimizdeki savaşa doğru yönelmek ve bunu kazanmak şart!.. Bizdeki tombul adamın kazanmaması, bizdeki bu oyunun bozulması için, her insan içindeki içsavaşı başlatması ve kazanması kaçınılmaz oldu artık!
Yakında Erzurum’a kar düşer gayrı! Bir sabah uyunıldığında her yerin bayaza büründüğü görülecek! Belki de geceleri yâr eyleyenler şahit olacak tane tane gelen bu hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharına! .. Kim bilir, kimileri de belki şöyle düşünecek sokak lambasının ışığında salınarak düşen kar tanelerini seyrederken… Keşke, her bir tanesi ayrı bir renk olsa şu billurların, rengârenk yağsa bu topraklara!..
Ne manzara olur ama!.. Buz olunca da ebruli, eriyip gidince de!