Hocam daha neyi bekliyorsunuz?

Erzurum’un klişe haline gelmiş birkaç projesi vardı. Bizim kuşaktaki gazeteciler mesleğe başladığımızda, o projelerin adını öğrenmekle işe koyulmuştuk. Geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, aradan çeyrek asrı aşan zaman geçmiş olmasına rağmen, Erzurum yine o klişe projelerden bazılarını hala konuşup duruyor, bazıları ise kuvveden fiile geçmiş. Kabul edelim ki, bardağın dolu yanı boş yanından daha fazla. Ve yine kabul edelim ki, bu pozitif gelişmenin mimarı da bugünkü AK Parti hükümetidir. Bu tespiti yaptıktan sonra, şimdi başa dönelim ve bakalım ki o klişeleşmiş projelerimiz nelerdi?

Sözü uzatmadan sıralayalım:

1-DAP…

2-İkinci devlet üniversitesi…

3-Yeni havaalanı…

4-Kapalı fabrikaların tekrar açılması…

5-Dumlubaba Suyu’nun Erzurum’a getirilmesi…

6-Ovit’e tunel yapılması…

Tabii ki hepsi bu kadar değildi… Misal; kok kömürü fiyatına daha fazla sübvanse uygulanması, çimento fabrikasının Erzurum halkının kuracağı şirkete satılması, susuz tarım arazilerinin sulama suyuna kavuşturulması ve daha niceleri…

Sırayla gidelim.

DAP, yani Doğu Anadolu Kalkınma Projesi. Mimarı Prof.Dr. Erol Oral, müellifi de Atatürk Üniversitesi’ydi. Erzurum, hatta çok sıcak bakmamalarına rağmen bütün bölge illerini kucaklayan bir projeydi. Onlarca başlığın yeraldığı bu bölgesel kalkınma projesi, belli bir mesafe almış olmasına rağmen, ne yazık ki şehrin avuntusu olmaktan öteye geçemedi.

İkinci devlet üniversitesi…

Yazımızın asıl konusu bu olduğu için, bu meseleyi en sona bırakıyoruz. Çünkü üzerine söyleyeceğimiz söz biraz fazla…

Gelelim diğer konulara.

Erzurum havaalanı, aslen bir NATO hava alanıdır. Bu sebeple uçuşlardaki öncelik, askeri amaçlı uçuşlara verilmişti. Sivil uçuşlar tabiri caizse idareden yapılıyordu. Her Erzurumlu gibi, biz de sivil bir havaalanı hayali kurardık. Geçmişte birkaç deneme hatta ihale yapılmasına karşın, Erzurum’a sivil havaalanı kurmak AK Parti’ye nasip oldu. Ve o havaalanı öyle bir gelişti ki, artık uluslararası uçuşlara açık bir hava limanı oldu.

Kapalı fabrikaların açılması…

Malumunuz Erzurum aynı zamanda kapalı fabrikalar mezarlığına dönmüş bir şehirdi.

Tortum, İspir, Pasinler ve Ilıca…

Aslında bu fabrikalar hiçbir zaman üretime geçememişti ama adları “fabrika”ydı ve Erzurum halkı için hep umudun adı olmuştu. Öyle ki bu fabrikalar üretime geçerse, Erzurum’un bir sanayi şehrine dönüşeceğine inananların sayısı çoğunluktaydı. Bunlar merhum Erbakan Hoca’nın kurduğu fabrikalardı. Tamam Erzurum’da tütün yetişmiyordu ama fabrikası kurulmuştu! O dönemin afilli politikacıları, yıllar yılı bu memleketin insanını kandırıp durdu: Kapalı fabrikaları yeniden açacağız ve Erzurum’u üretim merkezi yapacağız!

Bu klip, seçimlerin en baş aktörüydü ve kim ki meydanlarda bu filmi en fazla döndürdüyse seçimi o kazandı! Gün geldi o fabrikalar ya yıkıldı gitti, ya da kapanın elinde kaldı, malzemesi hurdacılara satıldı.

Dumlubaba Suyu…

Bugün o suyun üzerine kurulmuş iki şişeleme tesisi var. Oysa o suyun şehre içmesuyu olarak getirilmesi dönemin belediye başkanı Necati Güllülü’nün en büyük bir hayaliydi. Selametlik oturup kalkıp o suyun isale hattıyla şehre nasıl getirileceğini anlatır dururdu. Başkanlık ömrü o hayalin gerçekleşmesine yetmedi; vekil seçildi ama bu kez de hayalinin peşinde koşmadı. Neyse ki bugün Dumlubaba Suyu, Kartanesi sayesinde şişe ile de olsa şehre ulaştı. Yani bir bakıma Güllülü’nün hayali de gerçekleşmiş oldu. Fakat Erzurum içme suyuna kavuştu. MHP’li Mahmut Uykusuz’un başlattığı, AK Partili Ahmet Küçükler’in hayata geçirdiği proje sayesinde, Dumlubaba Suyu olmasa bile, Çat Barajı suyu şehre ulaştı. Böylelikle (kalitesi on numara olmasa da) Erzurum’un klişe bir projesi gerçekleşti ve de şehir en az elli yıllık içme suyu ihtiyacını giderdi.

Ovit tuneli…

Ovit,bizim olduğu kadar Rizelilerin de eskimeyen bir hayaliydi. Ovit Dağı’na yapılacak bir tunelle, Karadeniz; Doğu’ya, Güneydoğu’ya, oradan da Ortadoğu’ya bağlanacak. Kulakları çınlasın Tahsin Bayramoğlu seneler boyu yılmadan usanmadan bu meseleyi gündemde tutmaya çalıştı. Esasında öncesi de vardı. 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Konsey bir ara bu meseleyi ele almış ama ciddi bir kaynak gerektiğini görünce vazgeçmiş ve yerine Yüzüncü Yıl Parkı’nı yapmayı daha uygun görmüş!

Bugün için Ovit hayali artık ham bir hayal değil… Hükümet, ciddi ciddi bu meseleyi ele aldı ve bir iki yıl içinde de tünel için ilk kazma vurulacak. Yani bir zamanlar hem Rizelilerin, hem de Erzurumluların hayalini süsleyen Ovit, klişe bir proje olarak tarihin tozlu raflarına terk edilmekten kurtarıldı.

Kok kömürü…

Ah, ah… Yaşı kırkın üzerinde olan herkes bilecektir. Kok kömürü deyince, Erzurum için akan sular dururdu. Devrin iktidarları, Erzurum’a ne zaman bir “iyilik”yapacak olsalardı, hemen Kok kömürüne fiyat indirimini gündeme getirirlerdi ve böylelikle geniş kitlelerden müthiş destek bulurlardı. İşin doğrusu, indirim de yaparlardı ama bunu öyle bir takdim ederlerdi ki, sanki Erzurum’a lütufta bulunuyorlardı. Sonradan öğrenecektik ki aslında, hükümetler bunu yapmaya mecburlarmış ama bizim siyasetçilerimiz yüzünden biz bu mecburiyeti hep “lütuf” olarak gördük. Rahmetli vali Emrullah Zeybek bir defasında bu meseleyi şöyle yorumlamıştı:

“Bana soruyorsunuz ki sayın valim nasıl başardınız da Erzurum’a sübvanseli Kok kömürü getirdiniz. Söyleyeyim; bu başarımın arkasında yatan gerçek şudur: Hamdolsun Bursalıyım, Hacıyım ve yürekliyim.”

Merhumu çok görmeyelim, o gün bakanımızdan tutunuz da mebusumuza kadar hemen herkes bu hususta aynı duruşu gösteriyordu. Yani Erzurum’a Kok kömürü getirmiş olmanın kahramanlığını yaşarlar ve çevreleri marifetiyle de bu kahramanlığı şehir efsanesine dönüştürürlerdi!

Erzurumlu’nun; Kok kömürü, pelit odunu, sarıyağı, tulum peyniri bir de kilerinde patatesi varsa eğer başka şeye lüzum yoktur. Kavurma, bal, pekmez, turşu, şurup gibi nimetler ise lükse girer ki, bunu temel ihtiyaçtan saymak sözkonusu bile olamazdı.

Köprülerin altında çok sular aktı… Bugün, Kok kömürü bir nostalji olarak hatıralarımızı süslüyor. Artık şehrin yarısı İran doğalgazı, yarısı da Rus kömürü ile ısınıyor. Marketler sayesinde, kimse daha çemberliyle sarıyağ, çuval çuval da patates almıyor. Kavurma Kayseri’den, turşu Manisa’dan, peynir Kars’tan, bal da Sivas’tan geliyor. Şurupların yerini ise, zaten asitli içecekler aldı. Şimdilik bize ait bir tek pekmez var. O da bugün yarın HES’ler sayesinde nasılsa yok olacak.

Bugünkü milletvekilleri eski vekillere göre dezavantajlı konumdalar. Çünkü eskilerin ellerinde hep Kok kömürü diye bir stepneleri vardı; ne vakit darda kalsalardı o stepne onları dağlardan aşırırdı! Şimdikiler öyle mi… Ne İran gazını ucuzlatmaya, ne de Rus kömürüne güçleri yetmiyor!

Çimento fabrikası…

Burada biraz durmak lazım… Son yıllarda birilerinin oyuncağı haline gelmiş olsa da, Aşkale Çimento’nun Erçimsan’a verilmesinin yegane mimarı dönemin başbakanı Demirel’dir. Eğer bugün Erçimsan Türkiye’nin en büyük yüz kuruluşu içinde yer alıyorsa bu öyle piyangodan çıkmış bir durum değildir. Demirel’in en çok güvendiği bakanlardan olan Ekrem Ceyhun Erzurumlu olmasaydı, Mehmet Ağar yerine, gününü gün etme peşinde bir vali burada olsaydı, Lütfü Yücelik ve onlarca kişi yüreklerini bu işe koymamış olsaydı, kim bize Aşkale Çimento’yu çay parasına verirdi ki? Geçmişi çabuk unutuyoruz ama kayıtlar ortada: Erzurum halkının o gün Aşkale Çimento için ortaya koyduğu sermaye, ancak o fabrikanın tapu ve noter masrafını karşılayabiliyordu. O fabrikayı, Erçimsan’a veren Demirel’di…

Daphan Ovası ve Kuzgun Barajı…

Kim ne derse desin, bugün Türkiye artık “devler ligi”nde yarışır duruma geldiyse, bu başarının en büyük payı rahmetli Turgut Özal’a aittir. Dolayısıyla yakın tarihimizin kalkınma mimari ANAP’tır. Şayet merhum Özal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yarısı kadar Erzurum’a muhabbet duymuş olsaydı, kimbilir bugün Erzurum nerelerde olurdu. Yahut da biz Erzurum’u Turgut Bey’e iyi anlatmış olsaydık…

ANAP liberal ekonomiyi hayata geçirdi. Devletin yerleşik iktisat kalıpları değişti. Merhum Özal, hayatın her alanını önemsemiş ve geri kalmış bölgelere münhasır özel uygulamalar geliştirmişti. Aynı haklardan yararlanan başka şehirler başını alıp giderken biz yani Erzurum bu treni kaçırdı ve Türkiye’nin gitmekte olduğu yönü göremedi. Buna rağmen ANAP döneminde Kuzgun Barajı hayata geçti ve Daphan Ovası’nın sulama projesi gerçekleşti. Hala büyük eksikleri bulunmasına karşın, Kuzgun sayesinde Erzurum Ovası suya kavuştu. Tamam artık ortada ne çiftçi ne de sulanacak tarım arazisi kalmadı ama gerçek odur ki o proje, tarım kenti olmayan Erzurum’a bile nefes aldırdı.

Değerli dostlar; bilmiyorum belki merak ediyor olabilirsiniz. Bendeniz merkez sağda bir gazeteciyim. Bu şehrin son otuz yılının neredeyse her anına tanıklık ettim. Merhum Özal’ın da hakkını inkar edemeyiz, Demirel’in de… Hoca’nın siyasi iktidarı çok kısa ömürlü olmasına rağmen o dönemde bile güzel şeyler oldu. Lakin Erzurum için gerçek anlamda kalkınma ve hizmet Ak Parti iktidarı döneminde vücut buldu. İster “yalaka” deyin isterse başka bir şey… Hiç umurumda değil. Çünkü vicdan sahibi biri olarak görüyorum ki Erzurum, bir zamanlar hayalini kurduğu nice projeye bu dönemde ulaştı. Üstelik bir çok eksiğe rağmen…

F
arkındayım bugün sözü acayip uzattım ve bana tahsis edilen sütunun istiap hakkını fena halde aştım. Sabrınızı daha fazla zorlamamak için, asıl yazı konumuz olan ikinci devlet üniversitesi, yani Erzurum Teknik Üniversitesi için söylemek istediklerimizi yarına bırakalım. Çünkü o, öyle birkaç cümleyle geçiştirilecek bir bahis değil. Biliyorum Muammer Yaylalı Hocam söyleyeceklerimden hiç de memnun olmayacak ama bunları söylemeye mecburuz. Misal; bizimle birlikte kurulan üniversitelerin neredeyse mezun verecek duruma gelmiş olmalarına karşın, bizim daha bina meselesiyle uğraşmamız, üzerinde konuşulmaya değer bir husustur. 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.