Seksenli yıllarda başlayıp, doksanlı yıllarda büyük bir ivme kazanan göç, Erzurum’u öyle bir örseledi ki, bir zamanların ticaret merkezi olan şehir, az kaldı iri bir kasabaya dönüşecekti.
Bir yanda yetişmiş insan göçü almış başını gidiyordu, diğer yanda da sermaye erozyonu yaşıyorduk. Bu durum ta ki bir yıl öncesine kadar sürüp gitti.
Şimdi durum farklı…
Henüz arzulanan oranda olmasa da Erzurum’un nüfusu artık artıyor. Öyle ya son 20 yıldan beri sürekli nüfus ve sermaye göçü yaşayan şehir, yavaş yavaş toparlanmaya başlamış.
Artış ciddi oranda olmasa bile tersi durum yok en azından…
Erzurum, 2010 yılında toplam 769 bin 85 iken, geçen yıl yine toplam nüfus artış kaydederek 780 bin 847’ye çıkmış.
Yani nüfusumuz 11 bin 762 kişi artmış…
Önceki seneler bu sayıdan çok daha fazlası göç ediyordu; şimdi az da olsa bir artış söz konusu…
Buradan hareketle Erzurum’da göç durdu demek için belki çok erken ama, göç hız kesti diyebiliriz.Seksenli yılların başında dokuz yüz bin civarında bir nüfusa sahip olan Erzurum, sosyal ve iktisadi şartlar yüzünden 30 yılda üç yüz bin dolayında bir göç vermişti.
Yeniden o eski görkemli günlere dönmek artık hiç de ütopya değil. Çünkü şehirdeki müspet gelişmeler Erzurum’dan göçmeyi düşünen insanlar için bir fren görevi yapıyor. Çevremizden de biliyoruz pek çok insan son bir iki yıldan beri göç etme kararını erteleyip duruyor.Şehrin iktisadi ve sosyal yapısı güçlendikçe, şehrin nüfusu da artacaktır.
Erzurum son yıllarda bu yönde bir ivme kazandı ve yarınları güven veren bir şehir imajı çiziyor.
Her ne kadar süreç lehimize gelişiyor olsa da besbelli ki, Erzurum’un ekonomik kalkınması zaman alacak. Kolay değil; uzun yılların ağır ihmali öyle birkaç yıl içinde restore edilemez. Zamana, sabra, azme ve çalışmaya ihtiyacımız var.
Sevindirici taraf şudur: Erzurum, kendisine doğru hedefleri seçmiş, bu yolda ağır ağır da olsa ilerliyor. Daha doğrusu, merkezden tayin edilen şartlar ve misyon bize bu rotayı çizmiş durumda.
Misal; eğitim, sağlık, kış turizmi, hayvancılık ve hizmet sektörü gibi alanlarda, tanık olduğumuz bu iyileşme, merkezi hükümetin yol verdiği gelişmelerdir. Gönül arzu ederdi ki, mahalli dinamiklerimiz de (ERÇİMSAN’ı ayrı tutarak söylüyoruz) bu süreçte aktif rol üstlenebilseydi ve süreci bizzat yönetebilseydi.
Ziyanı yok, olsun; nasılsa şartlar lehimize gelişiyor.
Akşamdan sabaha olmasa bile bu gidişatın nihayetinde Erzurum, “makus talihi”ni yenecek ve neredeyse otuz yıldan buyana özlemini duyduğu o şaşalı günlerine kavuşacaktır.
Fatih Akmehmetoğlu’nun dediği gibi kalkınmışlık da, geri kalmışlık da bir bütündür, parçalanamaz.
Bir şehir sosyal ve ekonomik açıdan geri ise, bu acı gerçek hayatın her alanını kuşatır ve bütün bir toplumu uyuşuk kılar. Tersi durum söz konusu olduğunda da, kendisine güvenen bireylerin oluşturduğu, üreten ve ürettiği ile zenginlik doğuran bir toplum vücuda gelir. Ve bu toplum hayatında da, sadece ekonomi inkişaf etmez, kültür sanat hayatı da çeşitlenir, lezzetli meyveler verir. Erzurum son aylarda işte böyle bir gerçeğe tanık olmakta… Bu şehrin evlatları, birbiri ardına bu toprakların maddi-manevi değerlerini öyle ustaca kaleme almaya başladılar ki, bir anda gecikmiş kutlu bir doğuma tanık olmaya başladık. Buradan da anlıyoruz ki Erzurum, artık ayaklarına vurulan prangalardan kurtuluyor.