CHP'ye yakınlığı ile bilinen ve CHP'den aldığı duyumlarının tamamınının gerçek çıkması ile bilinen Gazeteci Gürkan Hacır çok konuşulacak bir makale kaleme aldı.
CHP'ye yakınlığı ile bilinen ve CHP'den aldığı duyumlarının tamamınının gerçek çıkması ile bilinen Gazeteci Gürkan Hacır çok konuşulacak bir makale kaleme aldı. İşte O makale
Restorasyon hükümetine hazır olun!
Artık fısıltı olmaktan çıktı. Her yerde ulu orta konuşuluyor. 1'e bin katarak herkes bir şeyler söylüyor. Ama doğrusu şu ki Tayyip Bey'in sağlığı hakkında sınırlı bilgilere sahibiz.
Twitter dedikodularını bir tarafa koyun. Basına yansıyan bilgileri şöyle bir derleyelim.
Erdoğan'a 3.5 yıl önce kolon ameliyatı yapıldı. Ameliyatı Prof. Dr. Dursun Buğra Hoca ve Doç.Emre Balık yürüttü. Bir de gözlemci vardı. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörü Prof. Mehmet Füzun.
Dr. Füzun ameliyatı sadece izledi, operasyona dahil olmadı. Ancak aylar sonra bile olsa açıklama ondan geldi. Prof. Füzun bir internet sitesine konuştu.
"Sayın Cumhurbaşkanımıza başarılı bir kolon operasyonu yapılmıştır. Kanser olduğu iddiaları doğru değildir."
Elbette bir hekimin hastasının haklarına saygı göstermesi ve onu koruması gerekir. Ancak bahse konu kişi sıradan bir hasta değil. Bir ülkenin kaderini doğrudan etkileyecek bir makamda oturan cumhurbaşkanı. Zaten daha sonraki bilgiler Mehmet Füzun hocayı pek doğrulamadı.
Tayyip Bey'in sonraki takibini, uluslar arası şöhrete sahip bir Onkolog devraldı. Hacettepe'den Prof. Şuayip Yalçın!
Önce Kısıklı'daki evde ve şimdi de (Kaç)Ak-Saray'da büyükçe bir onkoloji tedavi merkezi kuruldu. 2 yıl süren tedavide umulanın ötesinde iyi sonuçlar alındı. Benzer hastaların aksine Tayyip Bey'in oldukça dirençli çıktığı ve hastalığı yenmede büyük yol aldığı bilgisi yayıldı.
Ancak geçtiğimiz Eylül ayında metastaz haberi kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Barsaktaki tümör giderek vücudun diğer organlarına yayılmıştı. En son hedefinde beyin vardı. Tümörün beyne sıçradığı konuşuluyordu.
Hadi bunlar rivayet deyip geçelim. Ama son günlerde kulaktan kulağa fısıldanan bilgileri doğrular nitelikte üç gelişme oldu.
İlki (doktor olmayan) şifacı İbrahim Saraçoğlu alelacele saraya danışman alındı. Görevi Erdoğan'a her gün şifalı otlar kaynatıp modern tıbbın yetersiz kaldığı noktada otlarla şifa aramaktı.
İkincisi ise Son Küba-Meksika gezisinde yaşananlar. Küba gibi 35 derece sıcaklıktaki bir ülkede, Cumhurbaşkanının heyetindekiler gece yarısı ısıtıcı aramaya başlamışlardı. Bir de üstüne üstlük dönüş uçağında aniden koluna gelen uyuşma üzerine Houston'a acil iniş, hastalığın geldiği noktayı anlatıyordu.
Üçüncü gelişme ise kaçak saraya alınan kimyasal analiz yaptığı söylenen ileri tetkik cihazları. CHP'li Aytun Çıray üzerine gidince aslında Cumhurbaşkanına yönelik bir zehirleme tehlikesine karşı alınan cihazlar olduğu açıklandı. Ancak bu açıklama kimseyi ikna etmedi.
İşte bütün bu bilgiler ve daha fazlası Ankara'da kulaktan kulağa yayılıyor.
Umarım Erdoğan bir an önce sağlığına kavuşur. Ancak bizim de bilgilenmeye ihtiyacımız var. Ülkenin cumhurbaşkanının sağlığı hakkında yeteri ve doyurucu bilgiye sahip değiliz. Rahatsızlığı ciddi mi değil mi? Yoksa Bülent Arınç'ın açıklamaya hazırlandığı gibi Erdoğan'ın sağlığı görevini yapmaya uygun değil mi? Bilmiyoruz.
Bilinen şey şu.
Hemen herkes 'Erdoğan sonrasına' hazırlanıyor.
Bürokrasi, AKP, iş çevreleri sanki bir şey biliyormuşçasına, Erdoğan sonrası için hazırlanıyor.
Bir kere belirteyim.
Bu hazırlığın yukarıda anlattığım gibi Erdoğan'ın sağlık durumuyla doğrudan ilgisi yok. Birkaç cemaatçi yazar dışında bu konuyla ilgilenen kimse de yok zaten.
Ama bir hazırlık var.
Davutoğlu'nun başbakan olduğu günden bu yana yaşanan kırılmalar, bu hazırlığın işaret fişeğiydi. 17 Aralık bakanlarının yüce divan oylaması, merkez bankası ile süregelen inatlaşma ve Hakan Fidan'ın gel-git istifası kaynayan kazanın dışarı taşan damlalarıydı.
Sonra durduk yere Erdoğan'ın Abdullah Gül'ü partiye davet etmesi de bir yere not edin.
Hatırlayın...Tayyip Bey, en son kimi davet etmiş ve 'bitsin artık bu özlem' demişti? Evet...Gülen'i tam anlamıyla 'bitirmek' için Türkiye'ye çağırmıştı. Çünkü dışarıdaki Gülen ona tehditti. Şimdi terörist ilan etti, rahatladı.
Gül için de aynı şeyi düşünüyor. Dışarıda durma gel içeriye diyor. Gül içeri gelirse neyle karşılaşacağını gayet iyi biliyor.
O yüzden oldum bittim ürkek bir profil çizen Abdullah Gül, bu tuzağa düşmeye niyetli değil. Yakın çevresine "17 Aralık'la hesaplaşmaktan korkan bu parti, benim kurucusu olduğum parti değil" diyerek AKP içinden çıkacak yeni bir partinin sinyalini veriyor. Ama gene de ürkek... Taha Akyol'a haber sızdırıyor, sonra yakın koruması Osman Çangal'a Twitter üzerinden yalanlatıyor. Sinik bir profil çiziyor.
(Bugün ise nihayet birinci ağızdan aday olmayacağını açıkladı.)
Tayyip bey ise bu hamleyi çoktan gördü ve erken davranıp yangın çıkmadan söndürmenin telaşıyla Gül'ü AKP'ye davet etti.
Bu arada sakın bir cumhurbaşkanının görevi bu mudur bütün partilere eşit mesafede ve tarafsız olması gerekmez mi demeyin. Türkiye akıl dışı bir dönem yaşıyor. Deli gömleğinin içinde hapsolduk.
Öyle veya böyle...Ankara'da herkes Tayyip Bey sonrasına göre pozisyon almanın telaşında.
Ne olacak nasıl bir gelişme yaşanacak kimse emin değil. Ancak herkes Tayyip Bey'den sonrası için gardını almış durumda.
Şunu net olarak söyleyebiliriz. Tayyip Bey seçim sonrasında sandıktan sonuç ne çıkarsa çıksın yalnızlaşacak. Giderek kendi partisiyle bağları zayıflayacak. Ne partisine ne de bürokrasiye söz geçiremez hale gelecek. Hel bir de koalisyon hükümeti kurulursa seyredin siz o zaman Kaçaksarayı !
İşte bu gidişatın kokusu Ankara koridorlarında iyiden iyiye yayılmış.
Buna güzel de bir isim bulmuşlar.
"Ortaya pozisyon almak" (Buna siz Anadolu dilinde "Gelen ağam giden paşam" de diyebilirsiniz.)
Artık herkes her an değişmeye müsait rüzgara göre pozisyon alma telaşında.
Örnek mi? Alın size Türk Telekom! Ahmet Davutoğlu'nun yanında pozisyon alan Ulaştırma Bakanı'yla birlikte Türk Telekom önce paralellerden temizlendi. Şimdi sıra Erdoğancılardan temizleniyor.
Ve herkes 'ortaya pozisyon' alıyor.
Ortaya pozisyon almak tanımı yeni bir tanımmış gibi gelse de aslında Türk Siyasetine göre pozisyon almanın ustası olmuş bürokrasi ve iş dünyasının kusursuz yaptığı bir tavırdır. Yani iktidar rüzgarı kimden esecek olursa onun büyük boy portreleri hemen depodan çıkartılır. (CHP iktidar olsun aynı gün İsmet Paşa fotoğraflarını Ziraat Bankasında görebiliriz.)
Artık herkes kurulacak yeni 'restorasyon hükümetine' göre durumunu gözden geçiriyor. Tabi bu restorasyon dönemiyle yaşanan bunca hukuksuzluğa yolsuzluğa ve adaletsizliğe nasıl derman olunacak bilmiyorum.
***
7 Haziran'ın kilit partisi HDP olacak. Barajı aşarlarsa (ki şuan ki veriler aştıklarını gösteriyor) AKP'nin tek başına iktidar saltanatı sona erecek.
Bu konuya biraz sonra gelelim. Ama önce HDP'ye bakalım.
HDP'liler 7 Haziran sonrasına 2 stratejiyle hazırlanıyorlar.
1- Pazarlıkçılık
2- Mızıkçılık
Gülmeyin...Son derece ciddiyim. Bu iki strateji temel politikaları olacak. O da şöyle
1- HDP barajı geçerse pazarlıklar başlayacak. Önce anayasa paketi ardından yerel özerklik yasasının uygulanması ve genişletilmesi. Federasyona ve özerlikliğe kadar uzanan bir yol haritası...
2- Barajı geçemezlerse, seçimleri gayrimeşru sayacaklar. Tüm dünyaya yüksek seçim barajını gerekçe göstererek anti-demokratik bir uygulama var ve biz bu seçimi tanımıyoruz diyecekler. Yani mızıtacaklar. Ve Diyarbakır'da kendi meclislerini kurmaya çalışacaklar.
Buyrun buradan yakın...Hangisini beğenirseniz onu alın. Elimizdeki anketlere göre HDP barajı aşıyor ! % 10.5 - 11'le bile olsa parlamentoda yerlerini alacaklar.
HDP, 45 ? 50 arası vekil çıkaracak.
AKP'nin oyu ise 38-39 bandında belki daha da altında kalacak.
Yani 8 Haziran sabahı bir koalisyon hükümetine uyanacağız...
***
Uzun lafın kısası...
Yeni dönemde...
Kaçak Saray'a sıkıştırılmış bir Tayyip Erdoğan'a ve koalisyona razı gelmiş bir AKP'ye hazır olun!
Koalisyon ortağı kim mi olur?
CHP desem?
Kızar mısınız?
***
CHP'ye Dair Bir kaç Not
Önceki yazıma ilişkin çok sayıda mesaj ileti ve telefon aldım. Telefonlardan biri de İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan dı. 'Ben siyaseten çömez günlerimde dahi 7.-8. sıra vekillik beklemedim.' dedi. Parti'nin kurmay takımındaki önemine dikkat çekti. Bir diğeri ise yine aynı bölgenin milletvekili Süleyman Çelebi'den aldığım telefondu. Çelebi'de hiç kontenjan talebi ve beklentisi olmadığını seve seve ve isteyerek önseçimden İstanbul 3.bölge adayı olduğunu belirtti.
Bu arada Kemal Bey'in aklındaki kontenjan isimlerde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. İstanbul için 7 dışarıdan isim olduğu bilgisine ulaşmıştım. Şimdi bu isimlerden birinin bir gazeteci arkadaşımız olduğunu öğrendim. Sonraki yazıda başka ayrıntılarla birlikte yazacağım.