Her vuran suçlu değil...

Kocasından yıllardır şiddet gören Rabia Tavasapı isimli kadın sonunda dayanamayıp,kocasına baltayla saldırmış. Bu olay birkaç yıl önce olmuştu. Ancak olayı güncelleyen gelişme, Yargıtay'ın verdiği "onama" kararı oldu. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi, kocasına baltayla vuran Rabia Tavasapı'nı suçsuz bularak beraat ettirmişti. Kadına şiddetin en dorukta olduğu günümüz Türkiye'sinde, Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu örnek kararı, yargı çevrelerinde dikkatlerden kaçmamıştı. Kimi hukukçuların "...bu karar bozulur" şeklindeki görüşüne karşın Yargıtay, emsal teşkil edecek bir duruş sergiledi:

"Yıllardır kocasından şiddet gören ve olay günü de bıçaklı saldırıya maruz kalan Rabia Tavasapı bu fiiliyle sadece nefsi müdafaada bulunmuştur. Dolayısıyla Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar yerindedir, onanmasına" dedi.

Hoş bu örnek karar, bu ülkede şiddetin hele hele de kadın cinayetlerinin sonunu getirmeyecek ancak umuyorum ki, kadına el kaldıran hatta onu öldüren veya öldürmeye çalışan caniler, aynı şeyin kendilerine yapılması halinde, kadının cezalandırılmayacağını bilerek az da olsa kendilerini frenleyeceklerdir.

Cem Bakırcı'nın önceki gün gazeteniz Palandöken'de çıkan bu haberi, sadece Erzurum'da değil yurt çapında medyanın ilgi odağı oldu. Kadın şimdi nerededir, ne haldedir bilmiyoruz ancak onu öldürmeye çalışırken baltalı saldırıya uğrayan kocası halen cezaevinde...

Bu da Rabia Tavasapı'nın beraat etmesinden sonraki iyi bir gelişmedir.

Şiddeti seven bir toplumuz, üstelik şiddet uygularken çoğu zaman ayrım da gözetilmiyor.

Yani sadece kadın şiddet görmüyor, gücü yeten yetene...

Televizyonlar günlerdir gösteriyor:

Fenerbahçeli bir taraftar bıçaklanarak öldürüldü, Afyon'da sokak ortasında eli sopalı üç kişi, etraftaki insanların gözleri önünde bir genci öldüresiye dövdüler.

Jandarma geldi baktı ve gitti.

Sorarım size: Bu, şiddete prim vermek değilse nedir peki?

Dikkatinizi çekiyordur muhakkak; şu günlerde ağzı olan herkes konuşuyor:

"Kadına şiddet kabul edilemez bir şeydir"

Öyle ki, vaktiyle sevgililerini vurduran adamlar bile şimdi kuzu postuna bürünmüş kurtlar olarak, "kadına şiddet"i şiddetle kınıyor!

"Kadın annedir, eştir, kardeştir. Kadına uzanan eller kırılsın" şeklindeki hamaset yüklü sloganlar, en olmadık ağızlarda sakız gibi dolaşıp duruyor.

Oysa kim ne derse desin, bu toplumda şiddet tıpkı çığ gibi büyüyerek hayatımızı bütünüyle kuşatıyor.

Tamam;şu son yıllarda çıkan yasalar elbette nispi bir iyileşme sağlayacaktır. Ancak bu şiddetin önüne geçebilmek için, köklü ve nitelikli bir eğitim şart.

Çünkü toplumdaki şiddet, sadece kocanın karısını dövmesi, babanın kızına baskı uygulaması veya kıskanç ağabeyin kız kardeşine hayatı dar etmesinden ibaret değil ki...

Evet bütün bunlar ne yazık ki bizim gerçeğimiz. Kadınımız şiddete maruz kalıyor, hatta son günlerde sıkça rastlanıldığı biçimiyle acımasızca katlediliyor.

Ama şiddet, erkek-kadın, çocuk-yaşlı ayrımı yapılmaksızın var.

Ve şiddet, önce ailede başlıyor. Anne-baba çocuğunu dövüyor!

Okulda öğretmen, kışlada komutan dövüyor!

Sokakta güçlü olan zayıfı eziyor!

İş hayatında acımasız ve ölçüsüz bir rekabet hakim!

İnsanlar konuşmak, sorunlarını tartışarak çözmek yerine, birbirlerini boğazlayarak sonuca gidiyorlar.

Kadın, bu külliyatın içinde yalnızca bir cüz...

Niye böyle olduk bilmiyorum ama hakikat şu ki, gittikçe tanınmaz bir yapıya kavuşuyoruz.

Neler tetikledi, hangi olgular bizi bu noktaya getirdi anlamak mümkün değil.

Oysa Müslüman toplumlarda, inanç, insanı mutedil ve merhametli kılar.

Neden bizde hızla büyüyen tersi bir durum var?

Kadın Dayanışma Vakfı (KA-MER) Erzurum özelinde vaktiyle 2 bin 502 kadın üzerinde bir araştırma yapmıştı. Sonuç gerçekten vahim:

Şiddete maruz kaldığını beyan edenlerin sayısı rekor düzeyde... Zorla evlendirildiklerini söyleyenler de az sayıda değil.

Aslında ankete filan gerek yok. Şöyle başınızı çevirip etrafınıza bakmanız yeterli.

Her yerde şiddet, öfke ve tahammülsüzlük var.

Yolcu, otobüs şoförüne kızıyor.

Mağazadaki tezgahtar müşteriye; patron çalışandan öfkesini çıkarıyor!

Adam karısına kaşlarını çatıyor, kadın çocuklarını paylıyor!

Müdürün gücü memura yetiyor, öğretmen geçim sıkıntısı hırsını öğrenciden alıyor!

Şiddeti içselleştirmeye başladık ve artık vahşet boyutundaki cinayetleri bile çok güçlü tepkilerle karşılamıyoruz.

Sadece, "bizden uzaktaysa, bana ne" deyip geçiyoruz. Halbuki şimdilik bizden uzak ve çember giderek daralıyor.

Şiddet nerde yok ki?

Sporda şiddet öyle bir noktaya ulaştı ki, sonunda hükümet kanun çıkarmak zorunda kaldı.

Aile içinde şiddet öyle insanlık dışı bir vaziyet aldı ki, hükümet en zecri tedbirlere başvurdu.

Boğazları kesilip bir kenara atılanlar yalnızca kadınlar mı?

Daha geçen hafta tüylerimiz ürpererek izledik. Cani anne ve baba öz yavrularını önce fare zehiriyle zehirleyip, sonra yakıyorlar.

Televizyon dizilerinde kan ve şiddet sahnesi ne kadar çok oluyorsa, dizi o kadar çok izlenme oranına ulaşıyor.

Demokrasinin mabedi olan Meclis'te şiddet içeren tartışmalar, artık vaka-i adiyeden sayılıyor.

Birbirimize sormuyor muyuz?

"Hangi vekil daha çok bağırdı, hangi vekil önce patlattı?"

Hele hele de o vekil bizim şehrimizden ise, ayakta alkışlamıyor muyuz?

Sonra da kalkıp soruyoruz:

"Ne oldu da bu duruma geldik"

A
llah daha beterinden saklasın; lakin gidişat hayra gitmiyor. 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.