Her insanın bir şarkısı vardır; içinden zamanın ses verdiği… Ve zamanda bir etki, bir yankı, bir iz bıraktığı… Bazen dönülmez gidişleri hikâye ederiz, bazen sevgiliye selâm göndeririz o şarkıyla… İçinde anlatılanlar bazen sıladır, bazen gurbet… Bazen yaradır, bazen hicret… Bazen acıları hikâye eder o şarkı, bazen güzelliklerden, sevgilerden, kavuşmalardan, hasretlerin bittiğinden haber verir. Bazen alır götürür o şarkı ruhumuzu birden ta eskilere; şimdi hayal olmuş, hatıra olmuş, belki sadece ve sadece siyah beyaz fotoğraflarda kalmış sevdalara, dostluklara, arkadaşlıklara… Bir zamanlar yaşadığımızdan bile şüpheye düştüğümüz, o neşeli, o uçarı, o deli dolu, o hicranla sarmaş dolaş olduğumuz zamanlara… Gözümüzün bir tek onu gördüğü, uğrunda her türlü zorluğa katlanıp, göğüs gereceğimizi, her türlü fedakârlığı yapacağımızı sandığımız ve sadece onun için yaşadığımızı iddia ettiğimiz o saf, o temiz, o çocuksu, o hasret dolu anlara…
Yüzümüzü ateşlerin bastığı, yanaklarımızın al al olduğu, hüzün meltemlerinde yıkandığımız ve çaresizlik içinde kendimizi sokakların ıssızlığına attığımız günlere… Sürgünü olduğumuz aşk çilesiyle sarsılan canımız, içinde fırtınaların koptuğu yüreğimiz, hissettiklerine, yaşadıklarına, çektiklerine en uygun tercümanı bulur birden o şarkıyı duyduğumuzda… Sanki günlerdir onu arıyoruzdur ve odur dinleyince bizi rahatlatacak olan… Dilimizde dönüp durdukça, nağmeleriyle ruhumuzu fiskeledikçe; çözülür gideriz bir şarkı eşliğinde enginlere doğru… Ah o şarkı… Şarkımız… Şarkılarımız… İncinmiş ama incitmemiş, sevmiş ama sevildiğini hiçbir zaman bilmemiş, aldanmış ama hiçbir zaman aldatmamış olmanın saflığı içinde yaşamış olanlara armağandır bu şarkı…
Bin birendişe, bin bir korku, bin bir kaygı, bin bir çelişki ve bin bir değişik olay içinde savrulup giden ömürde; uzaklarda kalmış, çizgileri silikleşmiş ve bir köşede yitip gitmiş nice yaşanmışlıkları tekrar tekrar yâdımıza getiren ve geçmişle yüzleştirendir bizi o şarkı… Hatırlamak istemediklerimizi hatırlatan, unutmak istediklerimizi bir sitem, bir kırgınlık, bir acı tebessüm eşliğinde karşımıza çıkarandır o şarkı… Yıllar geçse de, alnımızda kırışıklıklar belirip, etrafımızı çoluk çocuk sarsa da, hayat gailesi, geçim derdi peşimizi bırakmasa da; o şarkı hep vardır ve biz yaşadıkça o da yaşayacaktır. Ve o şarkıyı ne zaman dinlesek; anlatmaya çalıştığımız yüzüyle mazi bir kere daha karşımıza çıkacak ve sorgulayıcı bir edayla bizi süzecektir.
Dağ taş üstümüze yürüyecek, gökler yeniden alevlenecek, sular kabaracak, dertlerimiz depreşip, acılarımız yerinden oynayacak, dünya yeni zulümlerle sarsılacak, mazlumların ahı, inlemesi, kâinatı dolduracak ve yüreğimiz; kaybettiklerinin ve gördüklerinin, şahidi olduklarının acısıyla çalkalanacaktır. Umutlarımız solgun bir menekşe olup sulara düşecek ve uçsuz bucaksız masmavi gökyüzü altında; git gide azalan coşkularımıza bakıp bakıp, ağlayacağız belki de…
O şarkı geceyi sarsacak, adımlarımızı yavaşlatacak, onarılmadığı için pörsüyen ve çürüyen dostlukları katıp önüne bir ummana doğru sürükleyecektir. Gün geçip, ay dolanıp, zaman kendinden eserler bıraktıkça dünyamıza; devşire devşire büyüttüğümüz acılar, sevinçler, hüzünler; bir şarkının nağmeleri yardımıyla yeniden dile gelecektir.
Her insanın bir şarkısı vardır; sıkıntıların boy verip, hüznün dört bir yanı kapladığı ya da sevinçlerin yükselip, coşkuların arttığı bir anda, gönülleri gönüllere bağlayan ve bizlere insan olduğumuzu, bir yüreğimizin olduğunu hatırlatandır bu şarkı… Yangınların ortasında kalıp, düşlerimize sığındığımızda, geceyi bürüyen efkârdan yakamızı sıyıramayıp, bir şeylerden teselli aradığımızda… İşte o anda… Tam o anda; nağmeleriyle ruhumuza vurgu yapıp, bizi derleyip toparlayan ve yeni işler, yeni anlayışlar konusunda bizi uyaran, bize kuvvet kazandırandır o şarkı…
Aslında bütün şarkılar birdir, bütündür ve bize güzelliği, dostluğu, iyiliği, sevgiyi, sevdayı çağrıştıran bütün şarkılar bizimdir ve tıpkı bir şarkı gibidir. Tek bir şarkıda toplanan ya da bütün şarkılar da anlatılan gibidir o bir şarkıda anlatılan da… Şarkıları yaşatalım ve şarkılar armağan edelim sevdiklerimize… Onları şarkılar kadar güzel bulduğumuzu, şarkılar kadar sevdiğimizi, şarkılar gibi içten, şarkılar kadar samimi, şarkılar kadar yürekten arzuladığımızı hatırlatalım bir şarkı yardımıyla…
Her insanın bir şarkısı vardır ve yabancı bir yazardan, Alan Cohen(*)’ den aldığımız şu cümleler; bir Afrika kabilesindeki durumu bize anlatmaktadır:
“Afrika kabilesinde, hamile kalan kadınlar arkadaşlarını toplayıp tabiata gider ve doğacak çocuğun şarkısını duyana dek dua ederler. Bu kabileye göre, her ruhun kendine özgü ses titreşimleri vardır. Kadınlar bu seslere kulak verdiklerinde, hep birlikte yüksek sesle söylerler.
Bu şarkı, Afrika kabilesinde farklı bir zamanda da söylenir. Bir insan kabul edilmez bir cürüm işlediğinde, kabile toplanır ve ona şarkısını söyler. Çünkü bu kabileye göre, kötü davranışlar ceza ile düzeltilemez:
Sevgiyle ve kimliğin hatırlanmasıyla çözülebilir.
Sizin şarkınızın ne olduğunu ve dostlarınızın bunu bilip bilmediği konusu üzerinde düşünmenizi tavsiye ediyorum.
(*) Living from the Heart"dan alıntı