Dünyanın en yüksek rakımda kurulan şehirlerinden biri olan Erzurum, havasının latifliği, suyunun tatlı ve berraklığı ve insanı zinde yapan sert iklimiyle tanınır.
Erzurum; hayatın vazgeçilmez unsuru olan su bakımından, Türkiye ortalamasının dört katı kadar zengin bir potansiyele sahiptir.
Bundan dolayıdır ki: “Musul’un ekmeği, Erzurum’un suyu” tabiri yıllarca dilden dile dolaşıp durmuştur.
Palandökenlerin sırtından dökülen dağ suları ile yer sularının fazlalığı, Erzurum için ilâhi bir lütuf ve ikram-ı ilâhidir.
Gök kubbe altında bir damla suya hasret çeken ülkelere, su adına yürütülen kavgalara, su ile ilgili kaygılara bakılınca, bu potansiyelin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmaktadır.
Şairin: “Kâinatta ne varsa, suda yaşadı önce / Üstümüzden su geçer, doğunca ve ölünce” mısralarıyla özetlediği suyun yaşamımızdaki tartışmasız önemi kadar, kültürümüzde de farklı bir yeri vardır.
Sunulan bir bardak su için “Su gibi aziz ol” duası da kültürümüzde suya verilen önemi çok güzel anlatmaktadır.
Su kültürümüzün en güzel ve anlamlı örneklerinin başında, bulundukları yerlere hayat götüren çeşmeler gelmektedir.
Bir hayra vesile olmak düşüncesiyle yapılan çeşmelerin kendilerine ait ayrı hikâyeleri, mimarileri ve sayısız hatıraları vardır.
Geçmiş dönemlerde ahşap borular, kavlı künkler ve pöhrenkler vasıtasıyla getirilen suların çeşmelerden akıtılması oldukça meşakkatli ve külfetli bir iş olduğundan, hayırda yarışanlar içinde çeşme yaptırmak en önemli sadakayı cariyelerin başında gelmektedir.
Hayırseverler tarafından yaptırılan çeşmelerin büyük bir kısmı vakıf güvencesi altına alınıp korunmuşlar ve günümüze kadar varlıklarını bu sayede sürdürmüşlerdir.
Erzurum’un Sıhhat Müdürü Dr. Şerif Soylu 1913 yılı itibarı ile dağ sularının 313 lüle su ile 269 çeşmeden aktığını, yine yer sularının ise 31 kuyudan 212 lüle su ile 126 çeşmeye dağıtıldığını rapor etmektedir.
Yine Dr. Şerif Bey, şehirde kanalizasyon sisteminin bulunmadığını, şehrin temizliğinin yeteri kadar olmadığını, dolayısıyla zamanla bu su yollarında karışmalar olduğunu ve bununda beraberinde salgın hastalıklara yol açtığını yazmaktadır.
Suyunun zenginliğine rağmen Erzurumlunun membaından çıkan suyu aynı kalitede içemediği ve bu su sorununun uzun yıllardan beri devam ettiği anlaşılmaktadır.
Birinci Cihan Harbi’nden önce Münir Alpagut tarafından verilen raporda, şehirde 365 çeşmenin olduğu belirtilmektedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra şehrin sağlıklı bir suya kavuşması yolunda adımlar atılmış, 1947 yılında Kazım Yurdalan döneminde yer sularının ıslah çalışmaları başlatılmış ve yine bu dönemlerde hayırseverlerin yaptırdığı 65 çeşmeye tazyikli su verilmiştir.
Zaman içerisinde şehrin büyümesi, yeni iskân alanlarının açılması, şehrin düzenli bir su şebekesine kavuşmasıyla birlikte çeşmelere olan ilginin azaldığı, tarih bilincinin yeteri kadar olamamasıyla birlikte şehirdeki çeşme sayılarında bir azalmanın olduğu gözükmektedir.
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanlığı Eski Genel Müdürlüğü tarafından 2002 yılında kültür hizmeti olarak sunulan, Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş ve Prof. Dr. Haldun Özkan’ın kaleme aldıkları “Tarihi Erzurum Çeşmeleri ve Su Yolları” isimli kitapta, o yıl itibarı ile Erzurum’daki çeşme sayısı 200 olarak verilmektedir.
Günümüze gelindiğinde yetkililer tarafından bu sayının 175 civarında olduğu, bu çeşmeler içerisinde 100’e yakın çeşmenin aktığı, diğerlerinin ise akmadığı ifade edilmektedir..
Yakın zamana kadar musluklardan su kullanan Erzurumluların çeşmeleri fazla tercih etmedikleri, hatta meşhur bir iki çeşmenin dışındaki çeşmelerden habersiz oldukları söylenebilir.
Şehrin gelecekte susuz kalmaması ve insanların sağlıklı temiz su içmeleri için 1913 yılından beri yetkililer tarafından çalışmalar yapılmış, su kaynaklarının demir borularla çeşmelere ve evlere ulaştırılması için yoğun gayretler sarf edilmiştir.
Şehrin artan su ihtiyacını karşılamak ve gelecek yıllarda şehrin su konusunda sıkıntı yaşamaması için 1966 yılından beri Madrek, Dumlu ve Kuzgun suyunun şehre getirilmesi konusunda etütler yapılmış, bu alternatif arayışların rantabl olmaması yüzünden neticede Çat – Palandöken Barajı’nda karar kılınmıştır.
1995 yılında inşaatına başlanan, 2005 yılında bitirilen Palandöken Barajı’nın 2008 yılında arıtma tesisi ve isale hattı tamamlanınca, aynı yılın Kasım ayında şehre su verilmiş, musluklardan gelen suyla birlikte Erzurumlular alışık olmadıkları bir görüntüyle karşılaşmışlardı.
İlk başlarda yaşanan teknik sıkıntılardan dolayı tadı kaçan musluk suyundan sonra, Erzurumlular; ecdat yadigârı çeşmeleri hatırlamışlar, dolayısıyla çeşmeler tekrar şehrin gündeminde yerlerini almışlardır.
Bu özlemi ve ihtiyacı iyi tespit eden ESKİ Genel Müdürlüğü, “Hayır Çeşmeleri” diyebileceğimiz bir proje ile şehirde tekrar bir çeşme kültürü oluşturmayı başarmıştır.
Çeşmesi bulunmayan Yıldızkent, Yenişehir, Dadaşkent, Şükrüpaşa, Hilalkent, Kayakyolu, Yunus Emre, Kazım Yurdalan gibi yeni kurulan yerleşim birimlerine çeşmelerin götürülmesi, çeşme kültürüne aşina insanlarda bir rahatlama sağlamış ve bir güven oluşturmuştur.
alternatif su kaynağı oluşturmak ve bir kültürü yaşatmak adına Eski Genel Müdürlüğü’nün sürdürmüş olduğu bu hayırlı proje ile şehre 135 yeni çeşme kazandırılmış, yıl sonu itibari ile de çoğu Yakutiye bölgesindeki tarihi çeşmeler olmak üzere, 35 yeni çeşmenin bu yolla faaliyete geçirileceği yetkililerce belirtilmektedir.
Yakın bir gelecekte içme suyu şebekesinin tümü yenileneceğinden, şehirde muhtemel su kesintileri oluşacaktır, işte bu aşamada çeşmelerin epeyce hayırlı bir işlev görecekleri bugünden söylenebilir.
“Hayır Çeşmeleri” uygulamasında suyu ESKİ getirmekte ve çeşmenin yerini de yine ESKİ belirlemektedir, hayır yapacak kişiye de sadece çeşmenin yapım ücreti düşmektedir.
Çeşmelerin üstüne “Sahib-ül Hayrat” yazıldığı gibi, isteyen hayır sahibi yaptıracağı dört çeşmeden birine kendi ismini veya istediği bir ismi de yazdırabiliyor.
Yine bu proje kapsamında tarihi çeşmelerin de onarım ve bakımlarının yapılacağı, akmayan çeşme sularının akıtılacağı yetkililerce ifade edilmektedir.
Bilindiği gibi tarihi çeşmelerin bir kısmının suları kav borularla gelmekte ve bu borulara tazyik verilmemektedir.
Ayrıca bu kav boruların çevresel faktörlerden etkilenmeleri söz konusu olduğundan, bu tip çeşmelerin sıkıntılı oldukları ve bu projeyle tekrar sağlıklı hale getirilecekleri belirtilmektedir.
Çat Barajı projesi ile musluklarımıza gelen suya yavaş yavaş alışıyor olsak da Hayır Çeşmeleri’yle rahatladığımızı söyleyebiliriz.
Hayırsever vatandaşlarımızı “Hayır Çeşmeleri” projesine ortak olmaya davet ediyor, çeşme başı sohbetlerinin ve çeşme başı sevdalarının yaşandığı, lezzet sunan, “Her şeyi sudan diri kıldık” ayetini hatırlatan çeşmeleri her köşe başında görmek temennisiyle, bu projeye emeği geçen herkesi yürekten kutluyoruz.