GELELİM HALK EĞİTİMİ MERKEZİNE
1951'de halkevlerinin kapatılmasından sonra 6 yıllık bir boşluk oluşur. Halk Eğitim Merkezleri halkevlerinin boşluğunu doldurmak için 1953 yılında açılmaya 1956'da yaygınlaşmaya başlar. Türkiye'de ilk Halk Eğitimi Merkezleri 1953 yılında Ordu, Kastamonu, Edirne, İzmir ve Tırabzon'da açılır.
Erzurum'da ise 31 Temmuz 1958'de Halk Eğitimi Merkezi olarak Okuma-yazma, mesleki, spor ve sanat alanlarında çeşitli kurslar açılarak faaliyetlerine başlar. Halkevlerindeki gibi faaliyetler düzenlenmek istenmesine rağmen ilk yıllarda gerekli ilgiyi görmez. Halk biraz temkinli ve tereddütlü yaklaşmaktadır.
Rağbet gören kurslar; boks, güreş, kayak ve buz patendir(patenle kayma). Halk Dersaneleri ve Halk Kütüphanesi ile de bu alandaki boşluğu doldurmaya gayret etmektedir.
1962'de Muhlis GEDİKLİ ve Ömer GÖÇMENLİ Folklor kolunu kurarak burada gençlere tekrar Bar öğretmeye başlarlar. Arada bir kesintiye uğrasa da bu çalışmalar uzun yıllar devam eder.
Ziya AKPOLAT ise açtığı Bağlama kursu ile kısa zamanda gençleri Halk Eğitimi Merkezi'ne çekmeyi başarır.Burada yetişen gençler daha sonraki yıllarda açılan THM kursununun alt yapısını teşkil eder.
Benim, Halk Eğitimi Merkezi ile asıl irtibatım 1977 yılında başladı. O zamanlar 50. Yıl Ortaokulu'nda yetiştirdiğim Kafkas,Antep ve Elazığ oyunları vardı.12 Mart Kurtuluş Şenlikleri'nde gösteri yapmak üzere teklif alınca,bayan öğretmenlerle takviye derek HEM'e taşıdım. Ertesi yıldan itibarende Antep Halkoyunları usta öğreticisi olarak görev aldım.
Asıl çalışmalarım 1981 Yılı sonuna doğru HEM'e müdür yardımcısı olarak atanınca başladı.Bu çalışmalar 1990 yılına kadar artarak devam etti.
Gülçin Mühürdaroğlu ile Erzurum Kadın Barlarının temeli atıldı. Kadın Barları, daha sonraki yıllarda rahmetli Nimet GEZMİŞ ile zirveye çıktı.
Muhlis GEDİKLİ, Ömer GÖÇMENLİ, Lütfü ALADAĞ ve sonraki yıllarda onların öğrencisi Ahmet KORUCU yönetiminde 'Erzurum Erkek Barları' çalışmalarını başarıyla devam ettirdi.
O dönem yedek subay olarak Erzurum'da askerlik yapan Adnan İŞAT tan Elazığ ve Bitlis oynlarını,
Lütfü KESKİN'den Antep ve Artvin oyunlarını
Necati YAVUZER'den Van ,Tokat ve Ağrı oyunlarını ve
Orhan DALMIZRAK'tan Kafkas oyunlarını öğrendik.
Kıyafeti olmayan yörelerin kıyafetini kendimiz diktik. Bütün yöreleri oynayan yaklaşık 30 kişilik bir kadro oluştu.(Erzurum hariç). Üniversitede halkoyunları çalışmaları başlatıldı. Yurt-Kur Bölge Müdürlüğü bünyesinde çalışmalar yapıldığı gibi, birçok fakültede de çalışmalar yapıldı.
Bu çalışmalar ilçelerimize de yaygınlaştırıldı. İlçelerin yarışmalara katılmaları teşvik edildi. Birçok ilçeye usta öğreticiler gönderilerek halkoyunları sevgisi aşlanmaya gayret edildi. Öyle bir aşamaya gelindi ki 3 gün süren okullararası yarışmalar yapıldı.Buradan yetişen onlarca öğrenci, Güzel Sanatlar Fakülteleri'ne, Halkoyunları Konservatuarları'na kayıt yaptırdı.
Temel AYDIN yönetiminde Tiyatro, Lütfü UĞURLU ,yönetiminde THM Korosu, Selami KIZILTUNÇ, Kemal YABANCIOĞLU, Nimet KARAGÖL ve Fahrettin İLBEYİ yönetiminde Bağlama kursları açıldı.
Özellikle 12 Mart Kurtuluş Şenlikleri bir renk cümbüşü içinde ve her yıl meşhur bir sanatcı getirilerek yapıldı.(Belkıs Akkale,Zekai Tunca,Necla Akben,Mehmet Özbek,Seyhan Tütün,Nursaç Doğanışık,Sami Kasap,Hüseyin Altun,Küçük Ceylan...)
Bütün ilçelerin kurtuluş bayramlarına mümkün olduğu kadar geniş bir kadroyla iştirak edildi.Birçok amatör genç buralarda kendini ispatlama fırsatı buldu.
Belkıs AKKALE konserinde Musa Eroğlu bağlamasını oturduğu sandalyesine bırakıp davul çalmaya başlayınca, kelle saz olarak yanında oturan Nurullah AKÇAYIR, Elektro bağlamasının düğmelerini sonuna kadar açtı ve Belkıs Akkale'ye eşlik etmeye başladı. Nurullah Akçayır'ın bağlaması HEM salonunu adeta inletiyordu. Mey sanatcısı ve aynı zamanda Belkıs Akkalen'in kocası Sami bey ve Musa Eroğlu hayretler içerisinde Nurullah Akçayır'a bakıyorlardı.''Dağlar seni delik delik ederim''türküsü bir başka anlam kazanmıştı.Salon alkıştan ıslıktan yıkılıyordu.Herkes koltukların üzerine çıkmış,zıplıyordu. İşte orada Yüce mevlam Nurullah Akçayır'a ''Yürü ya kulum''demiş olabilir miydi!.. O da yürüdü.
Ragıp Topcu, Burhan Budak, Kenan Tuna, Salih Turhan, Meryem Şenocak, Sıtkı Sahil(TSM), Bayram Şengül, Abdurrahman Lehimler, Raci Alcan, Okyay Kösegil, Ahmet Cinisli, Gülay-Tülay Özer, Cumhur Seval gibi birçok sanatçının yolu bir çeşit Erzurum Halk Eğitimi Merkezi'nden geçmişti.
1990 Yılında HEM'de bir yönetim değişikliği oldu.Yeni gelen yönetim 'Erzurum Erkek Barları'nın çarşamba-pazar çalışan gurubu hariç, diğer tüm kültürel faaliyetlerini durdurdu.
Benim olmadığım bir zamanda, odamın kilidi kırılarak içeri girildi.Masamın çekmecelerine anahtar uyduruldu. Şahsi eşyalarım poşetlere doldurularak koridora konuldu.
Bin bir emek verilerek oluşturulan o yöre elbiseleri dolaplara tıkılarak çürümeye terk edildi.Halkoyunlarına gönül vermiş yüzlerce genç kapı önüne konuldu.Davul-Zurna sesi kesildi.Vedat Refayeli HEM kapısını karikatürleştirerek üzerine kocaman siyah bir kilit astı. Mahalli gazeteler ''HEM!de neler oluyor?''diye başlıklar attı.
Tiyatro gurubu belediyeye sığındı.Müzik ve bağlama gurubu orta yerde kalakaldı.Halkoyunları gurubu ilçelere ve çeşitli derneklere dağıldı.
Ben...Bense; babamın vefatının denk geldiği bir günde, gözyaşlarımı içime akıtarak Endüstri Meslek Lisesi'ne tarih öğretmeni olarak gitmek zorunda kaldım.
Düzeltmeye geldikleri HEM'i gerçekten düzelttiler(!). Yaklaşık yedi yıl Erzurum Halk Eğitimi Mekezi'nde kültürel faaliyetler adına kayda değer pek de önemli şeyler yaşanmadı. Daha sonraki yıllar çok yakın bir tarih olduğu için herkesin hafızasında... Orayı es geçiyorum!
Şimdi ise özellikle HEM binası yıkıldıktan sonra,gerek yöneticiler,gerekse bakanlık,her türlü kültürel çalışmayı adeta sıfırladı.Halk Eğitimi Merkezi'nin adı değiştirilerek ''Hayat Boyu Öğrenim Merkezi''oldu ve 14 yaşından küçükler için kurslar açılması yasaklandı.Demek ki Halk Eğitim Merkezleri de artık tarihe karıştı ve hafızalarımızda buruk bir anı olarak kalacak!
Şimdi ne yapmak lazım! 1927'de Albay İhsan Yavuzer ne yapmışsa,1951'de halkevlerinin kapatılmasıyla Dadaşlar ne yapmışsa onu yapalım derim.
Halkoyunları Derneği'ne, Kültür Turizim Derneği'ne, Yol Spor Kulübü'ne ve belediyelere gitmek lazım, derim.
Bu dernekleri yakından takip ediyorum.Çalışmaları taktire şayan,ellerinden geleni yaptıkları da bilinmekte;ama artık Erzurum 400 bin nufuslu bir şehir ve köyden kente müthiş bir göç var. Bu kitlenin şehre adaptasyonu gerek.
Her zaman söylüyorum; bu işin asıl sahibi yerel yönetimlerdir, diye. Bu konuda mahalli derneklere de gerkli yardımı yapmalıdır.Artık o aşamayada gelinmiştir. Yerel yönetimler Dadaşlar'a sahip çıkmalı bu konudaki boşluğu doldurarak yeni bir tarih sayfası açmalıdır.
Çünkü; halkoyunları gençler arasındaki şiddeti durdurmanın,kötü alışkanlıkların,toplumsal suçları önlemenin en iyi ilacıdır!
Ülkelerin türkülerini yapanlar,kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür, demiş Yunanlı filozof. Ne kadar doğru!
Sanat ve müzik düşmanlığının dinimizde yeri yoktur.Mevlana Konya'ya geldiğinde musiki ve danstan hoşlanan bir toplumla karşılaştı. ''Kim olursan ol,gel'' diyerek,tasavvuf ilmini müzikle birleştirdi ve Anadolu halkını SEMA ile kucakladı.
Halk danslarıında, yurtseverliğin, ana-baba sevgisinin, kardeş sevgisinin,yavukluya seslenişin, doğa ile iç içeliğin izleri vardır. Milletler yozlaşınca, müziğiyle, geleneğiyle, halkoyunlarıyla yozlaşır, başkalaşır; hatta tarihten silinir.
Buradan sayın M.Cevdet Orhan'a,sayın Ali Korkut'a, sayın Orhan Bulutlar'a ve bu işlere çok önem verdiğini bildiğim sayın Mehmet Sekmen'e arzediyorum. Bu 'Dadaşlık kültürümüz' sizlerin sayesinde yükselecek ve yücelecektir. Bu sevginizi genç Dadaşlardan esirgemeyiniz!
Halkoyunları sevdalılarına saygılarımla.