Günümüzde en çok tutan köşe yazıları, sivri dilli yazılan siyasi yazılardır! Zaten eleştiri yazıları, oldum olası hep 'geçerli akçe' olmuştur. Bir kişiyi öven yazıdan ziyade yeren yazı, daima en çok 'okunan' veya'tıklanan' yazı olmuştur. Bugün en çok okunan yazarlara bakın, en çok eleştiren yazarlardır! Özellikle İletişim Fakülteleri'nde her yıl düzenlenen en çok okunan ve beğenilen yazar sıralamasında ilk 3'te olanların isimlerine bakın, ne dediğimi çok daha iyi anlarsınız! O sebepledir ki Erzurum'da da bu gelenek değişmemiştir, gazete ve haber siteleri, eleştiren yazı ve yazara balıklama atlar!
***
Ama hayat elbette ki hep eleştiriden ibaret değildir. Bazen övülesi olaylar, övülesi kişiler ve övülesi hayatlar da mevcuttur. Sadece övülesi mi? Hayır! Bazen 'anlatılası' yaşanmış hikayeler de vardır. Hayatın içinden, taa ortasından. Şahsen genelde yaşanmışların anlatıldığı 'anı' kitaplarından hoşlanan ben, muhabirlik dönemimde yaşadığım ilginç ve garip anları da okuyucularım ile paylaşmak istiyorum, paylaşıyorum. Zaman zaman bu anılarımla hem onları geçmiş ile karşı karşıya getiriyorum ve hem de mevcut iç karartan ortamdan uzaklaştırmak istiyorum. Ama bunu yaparken de yine hayatın gerçeklerinden birisiyle, hiç de hazzetmeyeceğiniz bir yaşanmışlık ile ilgili bir anıdan bahsediyorum.. Bir 'morg açma'hikayesinden!
***
SODEP Genel Başkanı rahmetli Erdal İnönü'nün, lider olarak ilk defa geldiği Erzurum'da ki o gün ile ilgili anlatacağım. Gün boyu takip ettiğim rahmetli Erdal İnönü, bugün İlim Yayma Cemiyeti Öğrenci Yurdu olarak hizmet veren Yoncalık'ta ki Büyük Erzurum Oteli'ne geldi. Geceyi geçirmek üzere geldiği otelde akşam da basın mensuplarına bir akşam yemeği tertip edilmişti. Ben de bu yemeğe davetliydim. O dönem'her yere' bakan muhabir olduğumdan polis telsizi de taşır, herhangi önemli bir anons anında orada biterdim! Erdal İnönü'nün tam yemeğindeyken, polis telsizinden bir anons yapılmıştı. Bir karakol bekçisi, cinnet geçirmiş ve eşini öldürmüştü!
***
Daha yeni çorbayı içmişken, ben apar topar Emniyet'in yolunu tuttum. Bir şekilde sözkonusu cinnet geçiren bekçiyi çekmem gerekiyordu. Fazla beklemedim. Polis nezaretinde Emniyet'e getirilen ve az sonra Adliye'ye götürülecek olan bekçiyi görüntüledikten sonra, maktülün olduğu yere, Numune Hastanesi'ne koştum! Ne var ki Numune Hastanesi'nde öldürülen eş, morga kaldırılmış, hatta otopsisi de yapılmış ve bulunduğu morg, görevli tarafından kapatılmıştı. 'Yemeğin salatası' gibidir haberin resmi! Resimsiz olmazdı bu haber ve okuyucu hassasiyetini de dikkate alarak illa da o resmi çekmeyi kafaya koymuştum!
***
Hastane polisi ile konuştum önce. Bu resmi çekmek istediğimi söyledim. Bunun imkansız olduğunu ilettiler bana. Morg kapalıydı ve vakit de gece yarısı olmuştu! O zaman çalıştığım Türkiye Gazetesi'nin matbaası olduğu için baskıdaki arkadaşlara bu haberin resmini çekip göndereceğimi, ona göre hazırlıklı olmalarını istedim. Sağolsun, onlar da benim geçeceğim ölü de olsa resmini beklemeye başladılar. Polisin de olumsuz cevabı karşılığında iyice çaresiz duruma düşen ben, ne yapıp yapıp morg görevlisi olan Avni ağabeyiyi'kafaya almam' gerekiyordu! Hastanede santralde buldum onu. Bir şekilde konuştum, ikna ettim. İkili ilişkinin bir eseriydi aslında bu ikna. Sonunda Avni ağabeyi ile ben yanyana morga inmek için aşağıya doğru inmeye başlamıştık bile!
***
Polis'ten de habersiz morga gelmiştik. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, Avni ağabeyi sırf iyi niyetli oluşundan benim için riske girmiş, açılmaması gereken morgu açmıştı! İçerisi gerçekten bir morg gibiydi! Sop soğuktu! Aradığım resimse tam karşımdaydı. Ortadaki masaya uzatılmış ve üzeri beyaz bez örtü ile kapatılmıştı. Ben makineyi ve flaşı hazırladıktan sonra Avni ağabeyiden sadece yüz tarafını çekeceğim için örtüyü hafif kaldırmasını istedim. Çok severdim! O da dediğimi yaptı. Örtüyü hafif kaldırdı ve maktulün yüzden resmini çektim. Üç, dört kare bir resimdi. Sonra 'tamam' dedim ve örtü kapandı. Uzun uğraşlar sonucunda işim bitmişti. Artık gönül rahatlılığıyla haberi matbaaya geçebilirdim. Avni ağabeyi ile vedalaştıktan sonra tam da hastane girişinde olan polisi atlatarak dışarı çıkmıştım!
***
Zaman zaman İletişim öğrencileri ile karşılaşıyorum. Genelde de ajans ve gazetelerde stajyer olanlar ile. Bazen soruyorlar: Bir tavsiyeniz var mı? diye. Onlara hep şunu söylüyorum. Eğer muhabirlikte kararlıysanız mutlaka morga girin! Morg, bir muhabir için en iyi sahalardan biridir! Ölü görmek, ölü resmi çekmek, 'meslekle samimiyeti' ilerletir! İyi Pazarlar!