Erzurum Güneş Vakfı tarafından," Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ve Süleyman Nazif" konulu konferans düzenlendi.
Erzurumajans-Erzurum Güneş Vakfı tarafından," Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u
Milliye Cemiyeti ve Süleyman Nazif" konulu konferans düzenlendi.
Erzurum Güneş Vakfı'nca organize edilen Cuma sohbetleri kapsamında Uzman
Öğr. Mahmut Enes Soysal tarafından," Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i
Hukuk-u Milliye Cemiyeti ve Süleyman Nazif" konulu konferans verildi.
TARİHSEL MÜCADELENİN ORTAYA ÇIKMASI, DÜNYADAKİ SINIRLI KAYNAKLARIN PAYLAŞILMASINDAKİ ANLAŞMAZLIKTIR
Tarihsel mücadelenin ortaya çıkmasındaki en önemli sebeplerin
dünyadaki sınırlı kaynakların, sınırsız insan ihtiyacının karşılanmaması
meselesi olduğunu belirten Uzman Öğr. Mahmut Enes Soysal, günümüzde de
vicdani, insani ve ahlaki sınırların dahi çok dışına çıkıldığı 21.
asırda bu acımasız, kirli ve kanlı mücadelenin devam ettiğini söyledi.
Mahmut Enes Sosyal, "Var olma mücadelesi doğanın temel kanunudur. Doğa
yaşamı bu şekilde sınırlamayıp, bu döngü üzerine kurgulanmıştır. Dün
olduğu gibi bugün de bunun dünyada kalmak mümkün değildir. Bu mücadele
maddî ve manevî anlamda günümüze kadar geldiği gibi sonsuza kadar da var
olmaya devam edecektir. Bu bağlamda denilebilir ki tarih, bir anlamda
da milletlerin ve devletlerin birbirleriyle olan ölümcül güç, iktidar ve
egemenlik mücadelelerinden başka bir şey değildir. 18.asrın sonlarından
itibaren yeni dünya düzenini emperyal politikalarla kurma iddiasında
olan egemen güçler olarak aktörler, kendi gelecekleri açısından büyük
önem arz eden bu tarihi projelerini gerçekleştirmek noktasında yerine
göre en basit milli hassasiyetleri ve çeşitli kutsalları dahi istismar
etmekten geri durmamıştır. Selçuklu ve Osmanlı idaresi altında
yüzyıllardır bir arada huzur, barış, emniyet ve adalet içinde yaşayan
toplumları etnik temelli milliyetçilik hareketleri, dinsel ve mezhepsel
farklılıklar ve insan hakları, demokrasi, özgürlük, maskesi altında,
birbirlerine düşürmüşlerdir. Özellikle Fransız İhtilali'nden sonra
yayılan Osmanlı'daki ayrılıkçı, bölücü ve etnisite üzerine kurulan
milliyetçi duygular ve akımlar kısa sürede imparatorluk devlet tipi
şeklinde karşımıza çıkan çok uluslu ve çok hukuklu" Devleti Aliye-i
Osmaniye'yi" sosyal, hukuki ve siyasi yapıyı temellerinden sarsmaya
başlayacak.19.asrın başlarından itibaren önce gayr-ı müslimlerin
ardından da bazı Türk olmayan Müslüman toplumların isyan ve
itirazlarıyla boğuşacak, nerdeyse asıl kaynak ve enerjisini bu isyan ve
itiraz hareketlerinde tüketme noktasına gelecek, ardından imparatorluğun
sonuna dek arkası arkaya ayrışma, yıkım ve çözülmeler başlayacaktı."
dedi.
TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİNİN" ÖLÜMSÜZ ADI ERZURUM KONGRESİ'DİR.
Vatan topraklarında asırlardır İslâm'ın ümmeti olmuş iki ezeli ve
ebedi kardeşin birbirinden ayrılmasının söz konusu olmadığını ifade eden
Sosyal sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu gerçekliğin sayısız örneklerinden
en çarpıcı olanlarından birisi de "kuvâ-yı milliyeyi âmil, irâde-i
milliyeyi esas" ittihaz ederek, "vatan bir bütündür asla parçalanamaz,
manda ve himaye asla kabul edilemez, Rum-Pontus hayaline hayır, Türk ve
Kürt kardeştir, İngilizlerin Kürdistan planı tutmayacaktır, vilayât-ı
şarkiye Ermenistan olamaz" şiarıyla tarih karşısında, insanlığın önünde
büyük bir istiklâl mücadelesi veren "ezeli ve ebedi Türk-Kürt
kardeşliğinin" ölümsüz adı olan Erzurum Kongresi'dir. Hiç kuşkusuz,
Kongre'nin bir yıl öncesinde I. Cihân Harbi'nde bölgede yaşanan Rus
işgali, Ermeni mezalimi, Kafkasya'dan yollara düşen katar katar göçler,
ağır kış mevsimi ve fizikî şartlar, açlık, fukaralık, salgın
hastalıklar, ilaç ve iaşe kıtlığı gibi elim ve vahim hadiselerle çok
büyük felaket, yıkım ve travmalar yaşayan Erzurum şahsında ülkemizin
doğusu artık büyük bir cesaretle silkiniyor, yerinden doğruluyor âdeta
kendi küllerinden yeniden doğuyordu. Kurtuluş Savaşı'nda milli ve manevi
değerler etrafında, vatan, millet, bayrak, istiklâl ve namus uğrunda
"kuva-yı milliye" anlayışıyla Türklerin ve Kürtlerin birlikte kurup,
yönettikleri "Doğu Anadolu Müdafaâ-î Hukuk-ı Milliye Cemiyeti", milli
mücadele adına, vatan ve millet yolunda ilk sesi haykıran, vatanın başta
tarihî, coğrafî, kültürel ve demografik alanlar olmak üzere hemen her
alanda hakikatlerini ortaya koyan, milletin ve memleketin hakkını,
hukukunu ve meşru davasını çeşitli yöntemlerle ve imkânlarla savunan,
kurduğu meşru ve milli teşkilatlarla, basın-yayın organlarıyla
emperyalizme karşı direnç oluşturan, Milli Mücadele'yi resmî makamlarca
başlatan M. Kemal Paşa ve arkadaşlarını yüreklendiren, bilhassa başından
beri icra ettiği tarihî Erzurum Kongresi ile vatanı ve milleti
emperyalizmden kurtarıp; bağımsız, üniter, millî ve modern genç bir
cumhuriyetin temellerini hazırlayan; âdeta bir çoban yıldızı gibi
İstiklâl uğrunda ümit ve iman aşılayan bu yönüyle milletimiz nezdinde
vatan topraklarında ebedî Türk-Kürt kardeşliğinin ölmez ortak adı olup;
müşterek değerler, müşterek duygu ve düşünceler, müşterek tarih ve
kültür bağları, müşterek menfaatler bağlamında beliren ortak millî ve
sivil bir toplum hareketidir. Türkü-Türkmeni, Kürdü-Lazı- Çerkezi,
Arabı-Arnavut'u; Hazreti Muhammed'in elinden tutmuş Alevisi-Sünnîsi,
Caferisi-Şiîsi, kadını-erkeği, yaşlısı-genci ile O'nun ümmeti olmuş
yerlisi-muhaciri, doğulusu-batılısı binlerce Evlâd-ı Fatihanla, bin
yıldan beri bu aziz vatan topraklarında dost-kardeş-akraba ve komşuluk
ilişkileri içinde kaynaşarak; devlet ve millet olmayı başarabilmiş,
büyük devlet ve imparatorluklar kuran, derin ve muayyen bir kültürü,
medeniyeti, sanatı, edebiyatı, mimarisi, hukuku, estetiği, folkloru ile
bir kilimin ortak, güzel, rengârenk motiflerini oluşturan, dört bin
yıllık köklü ve zengin tarihî bulunan, binlerce yıl hür yaşamış, başı
dik onurlu bir yaşam sürmeye çalışmış, Anadolu coğrafyasında,
semalarında al-yıldızlı al bayrak altında, iman ve erdem ile millet
olmanın gurur ve şuuru, İslâm'ın ahlâk ve fazileti ile asırlardan beri
hem-dem olan, çağ açıp-çağ kapatarak dünya siyasetine yön vermiş, gaye
ve ufuk peygamberi Hz. Muhammed'in övgüsüne mazhar olmuş bu milletin
büyüklüğünü bir kez daha vurgulayarak 2 Aralık 1918'de İstanbul'da son
dönem Türk edebiyatına damgasını vurmuş olan Süleyman Nazif ve Doğulu
bir grup aydın tarafından kurulan, bilhassa Trabzon-Erzurum-Diyarbakır
hattında vatanın birliği ve milletin bütünlüğünü için ölümüne mücadele
eden VŞMHMC nezdinde inşallah sonsuza dek sürecek olan Türk-Kürt
kardeşliğinin Milli Mücadele Dönemi'ndeki müşterek kader birlikteliğine
ve müşterek değerlerine bakabilmek oluşturmaktadır. Milli Mücadele'nin
hazırlık evresinde "kuvâ-yi milliye" anlayışıyla Türklerin ve Kürtlerin
birlikte kurup, yönettikleri Vilayat-i Şarkiye Müdafaâ-î Hukuk-y Milliye
Cemiyeti, Milli Mücadele adına, vatan ve millet yolunda ilk sesi
haykıran, milleti olup bitenler karşısında birleşmeye ve kıyama çağıran,Anadolu ve Trakya'da sürdürülen millî bağımsızlık hareketinin sesini ve
sözünü dünyaya duyuran, vatanın başka tarihî, coğrafî, kültürel ve
demografik alanlar olmak üzere hemen her alanda hakikatlerini ortaya
koyan, milletin ve memleketin hakkını, hukukunu ve meşru davasını
çeşitli yöntemlerle ve imkânlarla savunan, Anadolu ve Trakya insanını.
İstiklâl Savaşı boyunca bilgilendiren, bilinçlendiren, kurduğu meşru ve
millî teşkilatlarla, basın-yayın organlarıyla emperyalizme karşı direnç
oluşturan, milletimize güç ve ilham kaynak olan, vatan, bayrak, din ve
millet sevgisi uğrunda hayatlarını dahi esirgemeyerek her türlü
fedakârlık yapan, Milli Mücadele'yi resmi makamlar tarafından başlatan
M. Kemal Paşa ve arkadaşlarını yüreklendiren, bütün mukaddesatına
tasallut eden güçlerle ölümüne mücadele veren, bilhassa başından beri
icra ettiği tarihi Erzurum Kongresi ile vatanı ve milleti emperyalizmden
kurtarıp; bağımsız, millî ve modern genç bir cumhuriyetin temellerini
hazırlayan; âdeta bir çoban yıldızı gibi istiklâl uğrunda ümit ve iman
ağlayan, yol gösteren ve bu yönüyle milletimiz nezdinde bu aziz vatan
topraklarında ebedî Türk-Kürt kardeşliğinin ölmez ortak adı olup;
müşterek değerler, müşterek duygu ve düşünceler, müşterek tarih ve
kültür bağları, müşterek menfaatler bağlamında ortak millî bir irade ve
sivil toplum hareketidir."
BUGÜN ÜLKEMİZİN EN ÖNEMLİ İHTİYACI MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİKTİR
Uzman Öğr. Mahmut Enes Soysal, "Vatan, millî kültürün şekillendiği
yerdir. Vatan, tarihimizdir, kökümüzdür. Vatan, ruhumuz, bedenimiz,
töremizdir. Vatan, canımızdır. Vatan, namusuzdur. Vatan, hem geçmişimiz
hem de geleceğimizdir. Vatan, sevgimizdir. Vatan, uğruna kanımızı
akıttığımız yerdir. Vatan toprağına duyulan özgürlük bilincidir.
"insanlık tarihinin en eski ve en erdemli duygularından birisi hiç
kuşkusuz vatan, millet ve bayrak sevgisidir. Vatan, tarih boyunca, Türk
milletinin canından dahi âziz kıldığı en yegâne mukaddes varlığı
olmuştur. Türk milleti üzerinde yaşadığı çeşitli coğrafyaları; millî
kimlik, kültür ve medeniyet değerleriyle, yediden yetmişe insanları
arasında tesis ettiği gönül ve ruh birlikteliğiyle vatan yapmıştır.
Millî birlik ve beraberliğimiz en hayatî bir mesele olup, hiç kimsenin
mesleği, meşrebi ve mezhebine göre sağ sola çekilip istismar edilecek
bir şey değildir. Ülkemizi ve milletimizi gerek içeride gerek dışarıda
bekleyen onlarca kronik sorun, çetrefilli hadise ve büyük badireleri
atlatabilmenin biricik yolu ülkemizdeki birlik ve beraberlik konusudur.
En azından ülke ve millet olarak asgari düzeyde bile olsa birlik ve
beraberliğimizi muhafaza etmek, aynı hedefe el birliği ve gönül
kardeşliği içerisinde ulaşılabilir. Ancak böyle olunduğu takdirde
önümüzde hiçbir şeyin duramayacağını, hiç kimsenin karşımıza
çıkamayacağını bilmek mecburiyetindeyiz. Ancak böyle bir dayanışmanın
üzerine ilâhî destek ve yardımların geleceğini de unutmamak gerekir.
Bugün ülkemizin en önemli ihtiyacı millî birlik ve beraberliktir. Bugün
millî birlik ve beraberliğimizin önünde duran en büyük engel etnik
merkezli ayrıştırıcı, ırkçı, bölücü ve yıkıcı Kürt siyasî hareketi ve
onun ektiği nifak tohumlarına karşı en etkili cevabın müşterek akıl,
milli tarih ve milli vicdan üzerinden verileceği kanaatindeyiz. Millî
mefkûreler ülküler, milletin dil, tarih, edebiyat, felsefe, hukuk,
folklor, sanat vb. alanlarla beslenen ortak fikir sistemleridir. Her
millî ülkünün arkasında o milletin maddî ve manevî bütün tarihî vardır.
Ülkü birliği bir millete maddî ve manevî çok önemli değerleri
kazandırır. Bir milletin doğuşunu, yaşamasını ve gelişmesini sağlayan
tek kuvvet millî birlik ve beraberliktir. Ortak bir tarihi mirası olan
ve bu mirası paylaşan, ortak bir kültürün sahibi olan ve bir arada
yaşayan millet fertlerini birbirlerine sımsıkı bağlayan, millî birlik ve
beraberlik duygusudur. O nedenledir ki, ülkemiz ve milletimiz adına
mutlak surette bir derdimizin, davamızın, çilemizin olması elzemdir.
Milletimiz ve memleketimize karşı ortak görev ve sorumluluklarımız
vardır."