Erzurum; altı bin yıllık geçmişi ve ev sahipliği yaptığı çeşitli medeniyetlere ait zengin kültürel mirası ile adeta tarihe tanıklık etmektedir. Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Anadolu kapılarını Türklere açmasından sonra önemli bir Türk şehri olma hüviyetini kazanan dadaşlar diyarı Erzurum, Türk – İslam mimarisinin nadide eserleriyle göz doldurmaktadır.
Selçuklu ve Osmanlı izlerini taşıyan tarihi mirasın çokluğu, Erzurum’u önemli kılan özelliklerin başında gelmektedir.
Ecdadın ihtişamını ve zenginliğini anlatan bu mirasın korunması ve tanıtılması konusunda yeteri kadar ihtimam gösterdiğimiz ne yazık ki söylenemez.
Resmi kaynaklara göre, şu anda Erzurum il sınırları içerisinde 485 adet tescilli kültür varlığımızın olduğu ifade edilmektedir.
Uzun yıllardan beri kaderine terk edilen, viraneler içerisine hapsedilen bu değerlerimize sahip çıkılması, her şeyden önce ecdada olan saygının ve sorumluluğun bir yansıması olacaktır.
Tarihi mirasımızın ihya edilmesi ve gün yüzüne çıkarılması ile birlikte, şehrin bir açık hava müzesi haline dönüşeceği muhakkaktır.
İlgisizlik, sorumsuzluk, tarih bilincinden yoksunluk, çarpık kentleşme ve yanlış imar çalışmaları neticesinde, bu paha biçilemez kıymetlerimiz ne yazık ki görsel anlamda sergilenmemiş ve ihmal edilmiştir.
Bilindiği gibi Osmanlı’nın Erzurum’daki ilk eseri Lalapaşa Camii’dir.
Görenler hatırlayacaklardır; Lalapaşa Camii’nin batısında kare biçiminde küçük bir medrese bulunmaktaydı.
Lalapaşa (Sübyan) Mektebi’nden geriye kalan bu tarihi medrese, zamanın belediye başkanı tarafından bir gecede yok edilmişti.
Bu küçük medresenin giriş kapısının üzerinde bulunan tahmini 40x40 ebadındaki arma ise sökülerek Lalapaşa Camii’ne taşınmıştı.
Eski Hükümet Konağı ile karşısındaki Yakutiye Belediyesi’nin; (eski Müstahkem Mevkii Komutanlığı ve Adliye) ortasında bulunan, kırmızı taştan yapılmış dört köşeli ve üzerinde yuvarlak güneş saati bulunan eser ise görenlerin hafızalarında ancak kalmıştır.
Fukaralığın kol gezdiği, devletin yetmiş cente muhtaç olduğu çocukluk dönemlerimizde, tarihi eserlerimizin durumu son derece vahim ve yürekler acısıydı.
Evden çıkıp Kongre Caddesi’ndeki Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu’na gidip geldiğimiz zaman, meraktan virane haldeki Rüstem Paşa Çarşısı’nın içerisine girer, tutuşturduğumuz gazete parçalarını meşale yapar, içerde ne var ne yok görmek isterdik.
Okulumuz, öğrenciler arasında “Tabut” diye adlandırılırdı, bu civarda büyük kilisenin olduğunu büyüklerimizden işitirdik.
Kongre Caddesi’nde Sanat Okulu karşısındaki kavşağın ortasında bulunan siyah taştan yapılmış abide görünümlü ve üzerinde top bulunan dört güllü çeşme ise bulunduğu alana estetik bir görünüm sağlardı.
Cennet Çeşmesi’nin karşısında bulunan Boyahane Hamamı ise toprak altında kaldığından hiç görünmezdi.
Çocuk merakımızdan olsa gerek, üstü açık, içerisi toprakla dolu Ulu Camii’ne girer, yarısı yıkılmış Ulu Camii’nin minaresine çıkardık.
Üç Kümbetlerin etrafında sayısız mezar taşları vardı, kapıları olmayan ve oldukça bakımsız olan bu kümbetlerin içerisine girer çıkardık, Büyük Kümbet’in altında bir yolun Abdurrahman Gazi’ye bağlantılı olduğu rivayetini ise sıkça duyardık.
Diğer eserlerin durumu da gördüklerimizden pek farklı değildi.
Öyle ki; Çifte Minareli Medrese’nin içerisinin lojman olarak kullanıldığına da şahit olmuştuk.
İlhanlılar döneminin şehrimizdeki önemli eserlerinden olan Yakutiye Medresesi, şehrin en merkezi yerinde olmasına rağmen, gözden ırak, halkın ziyaret edemeyeceği bir durumdaydı.
Yıllar önce medresenin batısında Ast Subay Ordu Evi, önünde ise Morkof Kışlası ve Subay Gazinosu yer almakta, Mumcu Caddesi’ne olan tarafta ise Tümen bulunmaktaydı.
Yakutiye Medresesi bu kompleks içerisinde adeta hapsolmuştu.
Medresenin varlığından belki de şehirde çoğu kimsenin haberi bile yoktu, görünen sadece minaresiydi.
Morkof Kışlası’nın yıkılması ve Tümen’in taşınması ile birlikte etrafı açılan ve biraz nefes alan Yakutiye Medresesi, bu seferde bilinçsizce yapılan bir düzenleme ile ağaçlar arasında kaybolmuştu.
Eski Erzurum gravürlerine bakıldığında, Yakutiye Medresesi’nin sağında bir çeşmenin olduğu anlaşılmaktadır.
Rivayet edilir ki bu çeşmenin, altından yapılmış bir tası bulunuyormuş.
Helâl ve haram kavramlarının iyi bilindiği o devirlerde, insanlar bu altın tastan su içerler, tasın maddi değeri ile kimse ilgilenmezmiş.
Yani tas her zaman yerinde durur, kimse alıp götürmezmiş.
Zaman gelmiş ahlâki değerler yozlaşmaya başlamış, o günlerde insanlar çeşmenin başındaki tasın kaybolduğunu görmüşler; “Eyvah tas itmiş” diyerek hayıflanmışlar.
İşte o günden bugüne; toplumsal değerlere itibar edilmediği, düzenin bozulduğu, helâl ve haram kavramlarının unutulduğu, hak ve hukuka uyulmadığı durumlar da “Tas itti” tabiri hâlâ daha kullanılır.
Lalapaşa Camii’nin kuzeyinde, şimdiki Müftülüğün olduğu alanda, on altı odalı Sultaniye Medresesi’nin ise 1911 yılında yıktırıldığını tarihi kaynaklardan öğrenebilmekteyiz.
Menderes Caddesi’nin açılışından önce, Lalapaşa Camii’nin doğusunda Karadeniz Aile Çay Bahçesi bulunurdu.
Çeşitli ağaçlarla donatılan bu park içerisinde Karadeniz haritasının benzeri bir havuz vardı.
Yaz akşamları yerel sanatçılar bu bahçede konser verirlerdi.
Şimdiki SGK binasının olduğu yerde Belediye Binası, yanında ise Kız Enstitüsü yer alırdı, oradan aşağı doğru inildiğinde taş yapılı Doğum Evi vardı, bu bina daha sonra Emniyet Müdürlüğü olarak da kullanılmıştı.
Şehrin ileri gelenlerinin devam ettiği Şehir Kulübü ve Türk Hava Kurumu da bu sıradaydı.
Erzurum’un siyasi simalarından Talip Yargılı’nın evi, Konklu Fevzi Bey’in konakları, şehrin ünlü ebesi Melek Aslan’ın evi de bu mıntıkadaydı.
Talip Yargılı’nın evinin önünden başlayıp, Rüstem Paşa (Taş Han) bedestenine uzanan yol üstündeki İsfahan Çarşısı’nın mevcudiyetini ise büyüklerimizden duymuştuk.
İçerisinde mücevheratçıların, bıçakçıların, kılıççıların ve çulfacıların olduğu bu çarşıdaki dükkânlarda, vitrin sistemi olmadığından sadece kepenk bulunurmuş.
Erzurum’un çetin kışında kepenkler açıldığında işyerinde çalışmak bir hayli zor olduğundan, o günün esnafı ‘Tağar’ ismi verilen bir ısıtıcı ile kendilerini soğuktan korur, işlerini görürlermiş.
Kavdan yapılan, bir tür güveç şeklinde olan, üstünde delikleri bulunan ve içerisinde kömür yakılan tağar, bir tür mangal niteliğinde ısıtıcıymış.
Sabah erken dükkânı açan çıraklar, kapının önüne koydukları tağarın kömürlerini yakar, kömürler zararsız hale gelince içeri alırlarmış.
Ustalar ayaklarının altına bu tağarı alır, dizlerini bir örtüyle örter, böylece soğuktan korunurlarmış.
İsfahan Çarşısı’nın üst başında bulunan ehramcı esnafının iş yerlerinin önünde ise yere çakılı demir çubuklar bulunur, ipler bu çubuklara uzatılırmış.
Yine Lalapaşa Camii’nin güney batısında Özel İdare’ye ait taş bina mevcuttu, bu binada daha sonra Toplum Polisi görev yapmıştı.
Zemin katta olan nezarethanenin demir parmaklıklı pencereleri kaldırımla aynı hizada olduğundan, caddede yürüyenler nezarethanenin içerisini rahatlıkla görebilirlerdi.
Bazı kitapların okunmasının yasak olduğu dönemde, Said-i Nursi’nin talebeleri risale okudukları gerekçesiyle göz altına alınıp bu nezarethaneye konulmuşlardı.
Haber şehirde yayılınca, kaldırımda toplanan insanlar nezarethanenin penceresinden içeridekilere kolayca yemek verip destek çıkmışlardı.
Yakutiye Medresesi’nin doğusunda bulunan kümbet bir müddet ibadete açılmış, rahmetli Naim Hoca’da burada görev yapmıştı.
Ramazan’da hızlı teravih namazı kılınmasından dolayı kümbetin cemaati bir hayli fazla olurdu.
Kümbetin alt kısmında bulunan oduncunun hızar sesi karşıdaki Doğu Sineması’nın içerisinde dahi duyulurdu.
Bu civarda küçük sermayeli esnaf dükkânları da mevcuttu.
Yakutiye’nin doğusunda İstanbul Oteli, Doğu Sineması, Askerlik Şubesi, Yardım Sevenler Hamamı, Erzurum’un belki de ilk ucuzluk pazarı Mahmutpaşa Mağazası, Nihat Kabanlı’nın Aspava Lokantası ile Kadir Çakmak’ın Hacı Baba Lokantaları yer alırdı.
Yaşadığımız, gördüğümüz ve işittiğimiz kadarıyla, yakın zamana kadar şehrin kimliğini ve tarihini ifade eden kültür değerlerimizin yeteri kadar korunduğunu ve sergilendiğini söylemek bir hayli zor.
Yakutiye Belediyesi’nin örnek çalışması ile Lalapaşa Camii’nin ve Yakutiye Medresesi’nin birbirini tamamlayan bir kompleks halinde ortaya çıkarılmasını, belki de şehrimizdeki bu olumsuz tablonun değişeceğinin ilk sinyalleri olarak kabul edebiliriz.
Yakutiye Belediyesi’nin; Üç Kümbetler’in etrafını açıyor olması ve bu alanda gıpta edilecek bir projeyi hayata geçirme gayretleri, ayrıca Karanlık Kümbet ve Yeğen Ağa Camii arasındaki eski Erzurum evleri ile dolu sokağı tarihi bir Erzurum köşesi haline getirme düşünceleri, tarihimiz ve kültürümüz adına oldukça önemli çalışmalardır.
Yakutiye Medresesi’nin ve Lalapaşa Camii’nin etrafının açılması ile birlikte, sanki şehir derin bir nefes almış, ecdat yadigârı eserlerimiz tüm görkemleriyle ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Erzurum halkının beğenisini kazanan bu projeyle uyum sağlamayan ve bu güzelliğe gölge düşüren birkaç hususun da yerine getirilmesiyle daha fevkalade bir görüntünün ortaya çıkacağı kanaatindeyiz.
Şöyle ki; yakın zamanda, Lalapaşa Camii’nin doğusunda kaldırım üstüne ucube bir çeşme inşa edilmiş bulunmaktadır.
Granitten yapılan ve zarafeti olmayan bu çeşme, yakınındaki tarihi dokuyla uyum sağlamadığı gibi, bizim çeşme kültürümüzü de fazlaca yansıtmamaktadır.
Çeşmenin kabalığı ve yerinin iyi tespit edilememesi ise Lalapaşa Camii’nin görünüşünü engeller niteliktedir.
Lalapaşa Camii gibi simge bir eserin yakınındaki plastik ağaçlar ise basit bir görüntü oluşturmaktadır.
Caminin girişindeki muhteşem at kestanelerinin gölgesindeki bu plastik ağaçlar, adeta oyuncak gibi kalmakta ve bir hafiflik olgusu vermektedir.
Yine Yakutiye Parkı içerisinden Ömer Nasuhi Bilmen Pasajı’nın üstündeki çarşıya giden görüntüsü çirkin bir köprü bulunmaktadır.
Yakutiye Parkı’ndan Ömer Nasuhi Bilmen Pasajı’nın üstündeki Halk Pazarı’na girişi sağlayan üstü kapalı bu köprü de parktaki yeni düzenlemelerle asla bağdaşmamakta, hoş olmayan bir görüntü sergilemektedir.
Hatırlanacağı üzere pasaj, zemininde dükkânların, altında ise büyük bir garajın bulunduğu şekilde yapılmıştı.
Üstünde çatısı olmayan bu yapının üzerine daha sonraları bir kat atılarak üstü çatıyla kapatılmış, ortaya estetik görünümü olmayan bir görüntü çıkmıştı.
Yakutiye Parkı’nın düzenlenmesiyle birlikte, bu görüntü kirliliği kendini daha da hissettirir olmuştur.
Rızıkları peşinde koşan esnafımızın mağdur edilmemeleri şartıyla bu görüntünün kaldırılması veya iyileştirilmesi konusunda yerel yöneticilerimizden bir adım daha atmalarını talep ederken, Yakutiye Belediye Başkanı Sn. Ali Korkut Bey’i yaptığı olumlu çalışmadan dolayı tebrik ediyor ve şükranlarımızı sunuyoruz.