Ölen babasının kesesinden çekip gider, yöneticilerimiz yine reklam panolarında ilüzyon yapmaya devam eder.
İlüzyona bak ilüzyona!
Samsun’da çoğu çocuk 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan sel felaketi, öyle trajik gerçeklerle dolu ki, ne siyaset, ne medya, ne de vatandaş arkasını dönüp yürüyemedi.
Oysa bu ülkede, hemen her gün insanlar ölüyor. Terör olmasa, trafik, trafik olmasa suda boğularak, o da olmasa enkazın altında kalarak, daha da olmazsa şiddet yüzünden…
Fakat Samsun’daki felaket hepsini unutturdu. Çünkü orada, bizzat insan eliyle kaynaklanan ağır bir ihmal ve sorumsuzluk var. Baksanıza dün açıklanan ön rapora göre, 12 kişinin ölümü tamamen kamu kurumlarının işgüzarlığı yüzünden olmuş. Belediye dere yatağına imar izni vermiş, DSİ gerekli ıslah çalışmasını yapmamış, TOKİ de konut yapalım da nereye olursa olsun mantığıyla hareket etmiş.
Bu felaketten ötürü hoş kimseyi tutup hapse atmayacaklar. Olsa olsa en fazla alt derecede görevli birkaç kamu görevlisini mahkeme karşısına çıkarırlar o kadar. Asıl imza ve sorumluluk sahipleri bi şekilde sıyıracaklar. Bu hep böyle olmuştur, bundan böyle de devam edecek!
Zaten kimse de işin bu yanını çok sorgulamıyor. Aklı başında her insan, Samsun’daki felakete bakarak, kendi yaşadığı şehir veya kasabayla ilgili değerlendirmede bulunuyor:
Acaba aynı oranda bir yağmur benim yaşadığım şehre, ilçeye yağsa bizim durumumuz nicedir?
Bu soruyu sorup durması gereken bir şehir de Erzurum…
Her ne kadar belediyelerin asla böyle bir dertleri yoksa da, bir avuç duyarlı vatandaş kendi kendine mesele ediniyor:
Erzurum’a birkaç saat süren şiddetli yağmur yağarsa, biz de sel sularına kapılıp gider miyiz?
Keşke cevabımız, “hayır” olsaydı.
Değil ne yazık ki…
Çünkü Erzurum, altyapı açısından Türkiye’nin en geri şehirlerinden biridir.
Bunu sizlerin de birebir görüyor olmanız gerekir: Her yağmur yağdığında cadde ve sokaklar sel sularına teslim oluyor. Bırakın eski yerleşim birimlerini kurulalı on onbeş yıl olmayan uydu kentler bile rezil durumda…
Bunu en iyi belediyeler biliyor olmalarına karşın, hiçbir başkan kılını kıpırdatmıyor. Altyapı hizmetleri, üst yapı hizmetleri gibi görünür değildir. Bu yüzden de belediye başkanları hiç sevmezler altyapıyı!
Erzurum, başka bir deyimle de adeta “dere”ler şehridir. Çaykara’dan tutunuz da Kumlu Dere’ye kadar, şehrimizde kadim dereler vardır. Bugün tamamının üstü kapanmıştır, ya yoldur, ya da binalarla işyerleriyle doludur. Ama aslı deredir. Samsun’da da öyleymiş. Uyanık yerel yöneticiler, kendilerince derenin üstünü doldurarak ve de yatağını değiştirerek, meseleyi hallettiklerini düşünmüşler.
Onlar yanıldı ama o yanılgının bedeli 12 cana maloldu.
Çünkü unuttukları bir gerçek vardı: Suyun hafızası vardır.
Asırlar boyu aynı güzergahtan akıp giden su, hafızasına kaydolan o koordinatları takip etmek zorunda. Şayet siz o yolun, o yatağın üzerine bina kurarsanız, su gelip binaya toslar, debi’si yüksekse yıkıp geçer, değilse zorlar durur.
Erzurum’da dere olmayan yer çok azdır. Misal; Erzurum’un en zenginlerinin ticaret yaptığı Taşmağazalar bile esaslı bir deredir. Üstelik öyle uzak olmayan bir tarihte üstü kapatılmış bir dere…
Düşünün ki Tebrizkapı’dan kopan sel suları, (altyapı olmadığı için) nereye akıp gidecek… Mecburen Taşmağazalar’a yönelecektir. Şayet kendisini taşıyacak bir kanal olursa, o kanala yönelir; bulamazsa önüne çıkan her yere çarparak gider. Su bu, sizin keyfinizi beklemez ki…
Samsun’daki olaydan sonra, bekledim ki Erzurum’da basında veya başka bir zeminde, muhtemel bir felaket karşısında şehrimizde durum ne olur diye bir değerlendirme yapılacak mı?
Ne gezer…
Ne yerel yöneticilerin umurunda, ne de basının…
Sanki Allah’la pazarlığımız var haşa; bize sel gelmez, felaket olmaz.
Olur, hem de bal gibi…
Daha geçen hafta gördük işte bir avuç yağmur yağdı, şehrin bütün ana arterleri kapandı.
Bu bile belediye başkanlarını sorgulama yapmaya itmedi.
Zaten kimse çare aramıyor, artık soru da soran yok.
Felaket gelsin o zaman bir çare düşünürüz.
Olur…
Olur da; işte Samsun’da olduğu gibi, insanlar ne hak yere ölür gider.
Erzurum, belediyecilik açısından ülkenin en şanssız şehirlerinden biridir. Bunu biz değil, bu şehre yolu düşen herkes söylüyor.
Reklam panolarına bakacak olursanız, sanırsınız ki bu şehir Paris’le yarışıyor. Ama biliyoruz ki, o reklam panoları tamamen bir ilüzyondur.
Reklamda gösterilen ile gerçek arasında Kafdağı kadar fark vardır.
Fakat vatandaş ya yutuyor bu olup bitenleri, ya da yutuyormuş gibi göründüğü için kimse hesap sormuyor.
Yöneticiler de bakıyor ki, bundan daha iyisi Şam’da kayısı…
Yürü git.
Ne soru soran var, ne de tepki gösteren.
Bir yönetici için böyle bir nimet hiç kaçırılır mı?
Adamın kapısı çöpten, tozdan geçilmiyor ama sesi çıkmıyor!
Adamın suyu kötü, ulaşım hizmeti rezil ama halinden memnun!
Adamın yaşadığı şehir, her geçen gün kötüye gidiyor ama soru soracak mecali yok!
Hiç kuşkunuz olmasın ki, bu sel meselesi de böyle…
Allah esirgesin, Erzurum’da da Samsun’da olduğu gibi bir felaket olsa ve onlarca kimse boğularak ölse, adam başını kaldırıp da kaşlarını bile çatmayacak.
“Demek ki kaderimiz böyleymiş” diyecek!
Size bi şey diyeyim mi, Erzurum; bir yerel ve kamu yöneticisi için dünyanın en iyi şehridir. Kimse hesap sormaz, hak talep etmez, yanlışlara itiraz etmez, başındakilere kayıtsız şartsız biat eder.
Kim böyle bir yerde “baş” olmak istemez ki…
Ağır ihmal sonucu meydana gelen ölümün sorumlusu bile kader!
Neyse ki Allah bize acıyor da, şu Samsun’dakine benzer bir felaket yaşatmıyor … Hayır; Samsun’un iyi kötü sahibi, ülke genelinde lobisi ve Meclis’te gür çıkan bir sesi ve adam gibi itiraz eden medyası var. Biz onlardan da mahrumuz.
Ölen babasının kesesinden çekip gider, yöneticilerimiz yine reklam panolarında ilüzyon yapmaya devam eder.
Yanılıyorsam, gerekçelerinizle çürütün…
Derya Doğan (Palandöken)
- biri 01 Ocak 1970 02:00
haklısınız