Garnizondan Kente Dönüşmek

Kırsal alanda kurulan küçükten büyüğe doğru tüm yerleşim yerleri zaman içinde ,stratejik bir noktada buluşarak mal ve hizmetlerini takasa sundular. 

Sonra paranın ortaya çıkması, takasın para yoluyla gelişmesi ve ticaretin ortaya çıkmasıyla buluşulan nokta, diğerlerinden daha önemli hale geldi. 


Buluşulan noktada biriken mallar ve bunların para karşılıklarının korunması için kalın duvarlar örüldü. Kapılar konuldu örülen duvarlara. Ve bu merkezlerin korunması için askeri, idari, hukuki, mali mekanizmalar oluşturuldu. Hepsinin koordinasyonu için de bir yönetici.


Bununla da bitmedi. Kırsal alandan kalelere doğru mal ve hizmetin ulaştırılmasında kullanılan yolların güvenliğini sağlamak, kervansaraylar gibi tesisleri işletmek ve korumak için de bu yönetim sistemleri görevlendirildi.


Tarihin en eski çağlarından bugüne; kaleden kente uzanan yolculuk  Kısaca böyle.  
Her "kent" in geçmişinde bir garnizon evresi bulunuyor. Kentler, başkentin ve onun temsil ettiği ülkenin yaşayabilmesi için coğrafyayı bekliyor.


Uzun zaman kentler, kırsal alanda üretilen malların  işlenmesine yarayacak  teknolojilerin de bir araya geldiği yerlere dönüştü. Bir yerde gelişen teknoloji kente geliyor, başka insanların bunu öğrenmesi ve geliştirmesi şansı doğuyordu. Bazı kentler sadece çevre alanlardan değil dünyanın başka ülkelerinden malların ve teknolojilerin toplandığı ,zanaat atölyelerinde işlendiği yerler olma şansını da elde etti. 


18. Yüzyıla gelindiğinde bazı kentler artık sadece kırsal alandan gelen malların el değiştirdiği yerler değildi. Hatta bu ürünlerin işlenerek mamul hale geldiği zanaat atölyeleri fabrikalaşmaya başladı. Nihayet Sanayi Devrimi ile kentler makine kavramıyla tanıştı.


Kadim kentlerin bazıları, kenti var eden askeri, idari, hukuki ve mali mekanizmalarını yeniden düzenlemek zorunda kaldılar. Onların artık "sanayi "adını verdikleri yeni bir mekanizmaları vardı. Kente gelen hiçbir mal veya hizmetin ayrıca korunması gerekmiyordu. Korunması gereken  sadece sanayi idi ve bu koruma da yine sanayi ürünleri ile mümkündü.


Bir ton buğday 2 dönüm tarladan elde edilebiliyor.  2013 yılında bir ton buğday 700 TL'dan işlem gördü.  Bu zorlu üründen elde edilen gelir, yeni teknoloji bir LCD televizyon almaya yetmiyor.  İyi bir televizyon satın almak için 8 dönümde buğday ekmeniz gerekiyor.


Bugün buna bir de mevcut veraset sistemi nedeniyle tarlalarımızın küçülmesini ekleyin. Doğu Anadolu'da ve Erzurum çevresinde tarla büyüklükleri ortalama 10 - 12 dönüme kadar düşmüş durumda. Bir nesil sonra tarlalar metrekare ile tanımlanacak. 


***


Garnizon kentlerden sanayi kentlerine doğru geçiş konusunda bu evrensel yarışta, Erzurum geç kaldı.


Oysa vakit geçmiş değil. Sadece ihtiyacımız olan, Sanayileşmenin çok ciddi bir rekabet adeta savaş ortamı olduğunu anlamamız.


Başka bir deyişle garnizon kültürü ile sanayileşmeye adım atmak gerekiyor. 


Dünyanın önemli sanayi kentlerinin, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının hemen ertesinde hızla sanayileşmeye yönelmeleri, garnizon kültürlerinin getirdiği disipline ve hiyerarşiye yatkınlıktır.

Japon Kaizen İş Yönetim kültüründe halen daha bir çok fabrikada Japon milli marşı okunarak, tekmil verilerek mesaiye başlandığı anlatılır. 


Bunun benzerlerini yüzlerce sanayi kentinde görebiliriz. Bugünün Erzurumlusu, garnizon kültürünü sanayileşmeyi hızlandıran bir motivasyon olarak kullanmalı. Çünkü sanayileşmek, milletlerin ayakta kalmaya çalıştığı yeni bir rekabet ve savaş alanıdır. İhtiyacımız olan tek şey, sanayileşmenin en büyük vatan hizmeti olduğunu anlayacak yeni bir kuşak eğitmek.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.