Dostum Recep Kapucu’nun yazısını okuduktan sonra o yazıya hak vermemek mümkün değil.
Özette der ki;
Gazeteciler salt mesleklerini yaptıkları için gözaltına alınmaktalar ve de Doğu cenahındaki gazetecilerden çıt çıkmamakta!
Haklıdır!
Şunu söylemekte fayda var.
Herkes bilmeli ki, bir gazeteciden asla darbeci olmaz, olamaz!
Çünkü, kendileri de bilir ki, hangi darbe ya da faşist yönetim olursa olsun birgün sıra kendine gelecektir.
Tek sesli yönetim kesinlikle sapaktan çıkan bir sese izin vermez.
Ülkemde son altmış yıldır nelerin olup bittiğini ya yaşayarak ya da okuyarak gören biri olarak şunu söylemekte sakınca görmem.
Erke tapan ve nemalanan cemiyetlerin içinde kapitalist ve yardakçı işbirlikçiler kadar gazeteciyim diye geçinenler de vardır.
Elbette bu sözler geneli kapsamaz; ama suyu ve huyu belli olan bazı fareler sıkıyı görünce ya kaçacak delik ararlar ya da kendilerini avlayacak kediye komşudan süt taşırlar.
Yazmak kutsal bir şeydir!
Eğer en küçük bir köyde bile iki satır yazacak sayfanız var ise, bunun insani ve vicdani sorumluluğunu taşımak zorundasınız.
Kitabın ortasından konuşmak, diye bir söz vardır.
Birileri değil kitabın ortasından konuşmayı, o kitabı bile açmaktan imtina etmekteler.
Neden?
Eğer, bir korkunuz ya da çekindiğiniz bir durumunuz yoksa; haksızlığa uğramış birkaç meslektaşınız şöyle dursun, zulüm gören birinin yanında olmak gazetecinin görevidir!
Gazeteci veya yazma yetisi olan biri sadece birilerini överek ya da birilerine söverek iş yapmaya kalkıyorsa onun önce kişiliğinden sonra da insanlığından şüphe etmek gerekir!
Belki birileri şunu diyebilir;
Böyle gelmiş böyle gider!
Bizim de onlara söyleyecek bir sözümüz var!
Sen öyle san farecik!
Birgün hak yerini bulunca, haklı haksız teraziye çıkınca hiçbir kefede bir gramlık yerin olmayacak!
O zaman “ben gazeteciyim, ben yazıyorum,” diyemeyeceksin!
Çünkü, sıçan deliğinde bir peynir parçası bekliyor olacaksın!