Söyledikleriniz, düşüncelerinize; düşünceleriniz, duygularınıza; duygularınız, davranışlarınıza; davranışlarınız, alışkanlıklarınıza; alışkanlıklarınız, değerelerinize; değereleriniz, karakterinize; karakteriniz, kaderinize dönüşür!..
Kısaltarak belirttiğim yukarıdaki altın zincirin ustası Mahatma Ganhdi, her halkayı birbirine bağlarken elbette düşünce ışığı altında bilgi aletini de incelikle kullandığı mutlaktır.
Filozof ve siyasal yöneticiliğinin yanında birçok sıfat da taşıyan Konfüçyüs ise, “ Bir milleti tutsak etmek isterseniz onun müziğini çürütün,” demiştir. Yani sanatla ve kültürüyle olan bağlarını kesin!
Bunların yanına bir de Tolstoy’u getirelim. Bakın ne demiş büyük yazar… “Ahlak kanunlarını çiğnemeye hiç gelmez, hemen öçlerini alırlar.”
Son zamanlarda, futbolumuzda kaos var, diyenler, aslında siyasette, ticarette, dostlukta ve hayatın her alanında ahlak kaosunun da farkındalar!.. Ancak, bazı kesimden bazı isimleri ayrı tutarak şunu söylemek gerekir. .. Ahlakı siyasetin ve ticaretin ve de kişisel çıkarlarının ötesine atanlar, yukarıdaki Tolstoy’un sözünü bir kenara yazmalılar.
Gün olur, devran döner ve öyle bir zaman gelir ki; ahlak kanunları, ahlaksızların ve ikiyüzlülerin cezasını keserek, alınlarına “ahlaksız” yaftasını çıkmayacak şekilde yazdıktan sonra toplumun içine salmakla kalmaz, o toplumun kokuşmasını da sağlayarak intikamını alır.
Bunların içine, kutsal saydığımız inançları arsızca bu dünyada kâra dönüştürenler de yok değildir!
Her fırsatta dini kullanmayı alışkanlık haline getirenler ve bunu değerleri arasına koyanlarda oluşan karekter ile kaderlerini şekillendirenler, bu dünyada yaptıklarını kendi adalet anlayışlarıyla belki aklarlar; ya diğer taraftaki adaletin önünde ne yapacaklar acaba!
Kapitalist sistemlerde amaç paradır; bunun için de her şey araçtır. Emek ve inanç utanmazca sömürülürken buna karşı çıkanların ağzının payını da yine inancı ve emeği sömürenler tarafından verilmesi ise işin acıklı tarafını teşkil eden manzaradır.
Bir de her devrin insanı olan opotünistler var ki; bunların şerrinden korunmak için herkesin kalbinin üstünde bir “ayet-el kürsi” duası taşıması neredeyse farz olmuştur!.. Ayrıca cemaat ve menfaat çevrelerinde bulunan bazı bukelemunlar işi o kadar ileri götürmeyi göze almışlardır ki, İNANÇ AŞ kurmalarına ve bunu tescil ettirmelerine ramak kalmıştır.
Fırsatçılığı değerleri arasına koyanları davranış biçimleriyle baş başa bırakarak ve bu canlı türünden uzak durmaya çalışarak son günlerde Erzurum’daki ezan tartışması için de iki kelam eyleyelim.
Yaygın basında da yer alan, Atatürk Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nazan Aydın, cami hoperlörlerinden duyurulan ezanın 104 desibele varan şiddetli ses yaydığını ve bunun canlıların üzerindeki olumsuz etkiyi söylemişti… Bunu ilk söyleyen Aydın değil, ulusal televizyonlarda zaman zaman ilahiyatçı kimliğiyle öne çıkan kişiler de bundan bahsetmişti. Prof. Dr. Nazan Aydıın’ın söylediği bu bilimsel bakışta mutlak doğruluk olabilir. Ancak, inancın ve ibadetin huşu içinde olmasından gittikçe uzaklaşan ve imanını meydanlarda sergileyen ve de günahını sevabını masalarda kazanıp kasalarda saklayanların bulunduğu bir toplumda bazı bilimsel doğrular söylenmez!.. Ya aforoz edilir ya da rağbet görmez!
Bu güzel ülkede şike aklanırken ve karaya ak diyenler bir bir saklanırken, gözler UEFA’nın vereceği cezaya çevrilmişken, başkanlık sisteminin iyliği veya kötülüğü kulaklarımızı doldururken, ‘gün bugündür’ diyerek meşhur 2B yasası değiştirildi.
Değişiklik ne mi?
Yabancılara arazi satışı 25 dönümden, 300 dönüme çıkarıldı. Bu da yetmez gibi, eğer Bakanlar Kurulu isterse bu miktarı 600 de yapabilecekmiş!
Eee, kâr eden ar etmez misali!
Bunun için, Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, “Bu hıyanet yasası,” demiş.
Prof.Dr. Nazan Aydın bilimsel bir şey söylüyor, Prof.Dr. Mustafa Kamalak da ulusal bir şey söylüyor!
Çok ayıp, söylenir mi hiç böyle şeyler.
Cıs olursunuz cıs!
Size ne ezanın desibelinden, yasanın hıyanetinden!