Gaflete düşüp çam devirdiğimiz olmuştur; ama şimdiye kadar söylediğimiz bir söze dansözlük yaptırmadık hiç.
Cübbesiz Ahmet Hocalar, başlıklı yazımı bazı uykudaki sözde uyanıklar anlamamış olacak ki ajansa telefon açarak celallenip içindeki cevheri gıdaklayarak yumurtlamışlardır. Aynı şekilde yorum olarak gelen yumurtalar da editörümüz tarafından ayıklanarak çürükleri çöpe atılmıştır.
Dediğimiz şuydu;
Cübbeli Ahmet Hoca, inancını siyasete alet etmeyerek kendi bildiği yolda yaşamaktadır ve de inandığı şeyleri söylemektedir. Aynı düşüncelerde olmasak da buna yalnızca saygı duyarız. Tıpkı Erzurum’daki Eşref Hoca gibi. Bu bir…
İki… Saf imanla inanların değerlerini saf kan bir kısrak gibi eyerleyip, cübbesizlerin altına çekerek dizginleri de kendi elinde tutan, yani dinin asıl amacını unutanlara da saygı duymak yerine onların yürüdüğü yoldan kaygı duyduğumuzu söylemekten geri kalmayız. Burada seçilen önemli değildir, onlara ‘ol’ derler, onlar da olurlar!
Üçüncüsüne gelince, her zaman inanarak söylediğimiz bir şey var! Fırsatını bulunca çalmaya meyilli olanlar, siyasette “çalıyor ama çalışıyor,” diyerek, hırsız zihniyetlere taviz verenler ile ibadeti gösteriş için yapanların da dini siyasete alet edenlere aynı şekilde sempati duymalarıdır. Çünkü, insan kendine benzeyene yakınlık duymaktan kendini asla alamaz.
Ve dört…
Bazı şahsiyetlerin mahdumları kısa zamanda Türkiye’nin sayılı zenginleri arasına girmeyi başarmışlardır. Bazı yollar Roma’ya çıkar, bazı yollar da paraya! Daha nasıl açık söyleyelim ki!
Bu konularda isim vermeye ne hacet!
Herkes bu suyun bendini de biliyor, kendini de!
Son günlerin tartışmasına fakir fikrimizi katmazsak olmaz!
Açılmalar, saçılmalar başladı. Belli bir coğrafyaya ve o coğrafyada yaşayanlara geçmişte yapılmış olan uygulamalardaki aksaklık ve de yanlışlıklar büyük ölçüde giderilmiştir. Şimdi de bir ‘açılım’ teranesi tutturulmuş gidiyor. Herkes sanıyor ki Ali Baba gibi “açıl susam açıl,” diyince koca bir kaya yerinden oynayarak açılacak ve oradaki hazineye dalacaklar!
Yok böyle bir şey!
Bu masaya konulacak olan asıl yemek henüz pişmedi, şimdilik Musul ve Kerkük garnitürü sofraya geldi; kimi iştahla bakarken, kimi de buna hiç dokunmayalım, belki içinde uyku ilacı vardır, diyerek kendini geri çekmekte.
Asıl yemek yakında sunulacaktır. Hem de koca bir tepside gelip konulacaktır ortaya.
Menüde her ne kadar bu yemeğin adı ‘açılım,” olarak geçse de; Avrupalı aşçıların özenle hazırladığı ve İngiliz mutfağının tariflerinden olan bu yemeğin gerçek adı ‘eyalet oturtması’dır! Bu ‘eyalet oturtması’nın çok tuzlu olduğu söyleniyor. Eğer yenir ise, susuzluğu gidermek için kimse Fırat’a güvenmesin.
En akılcı yol, eyalet sistemiymiş. Örnek olarak da ABD’yi gösteriyorlar! Sanki o kıtanın koşulları ile bu coğrafyanın koşulları aynı!
Bazı yerde şahane olan eyalet sistemi bazı yerde de rezalet olur!.. Bu eyalet oturtması bu yörenin yemeği değildir.
Eğer bir yerdeki bir camiyi yıkmaya karar verdiyseniz, yıkacak cenahı iyi seçmelisiniz. Solcu bir yıkıcıya bu işi verirseniz, herkes ‘kafirdir bunlar,” diye ayaklanır; ama sağcı bir yıkıcıya verirseniz, “elbet bir bildiği vardır,” denir!
Bu işler her zaman böyledir!
Anlaşılmayan bir şey var mı?