Alvar, Alibezirgan, Sürbahan ,Uzunahmet, Güllü, Çeperli, gibi köyler, ürettikleri mahsüllerini getirip,bu çarşıda satarlardı. Gündüz alış verişlerini yapar akşam da köylerine dönerlerdi. Gavurboğan'ın, Leblebici Yokuşu'nun, Üç Kümbetler gibi oraya yakın mahallelerin alış-veriş yaptığı canlı mı canlı, çok hareketli bir çarşı idi.
Sabah ezanı ile açılan dükkanlar hiç kapanmaz, kilitlenmez, bütün mallar kapı önlerinde sergilenirdi. Buralarda hırsızlık yapan bu güne kadar hiç duyulmamıştı.
Peynirci, camcı, boyacı, saatci, gömlekçi, terzi.. Aklınıza gelen hangi ihtiyaç varsa, onun dükkanı vardı.
Gaz-tuz, den-bulgur, lavaş-kadayıf, mum-pırtı...Anlayacağınız beşikten mezara ne lazımsa, bu çarşıda vardı.
Çarşı olur da, okumuşu, okumamışı, velisi,delisi olmaz mı? Onlar da vardı.
Deli Memo, Deli Sabri, Deli Nare vardı bu çarşıda. Çukur evlerde oturduğum yedi yıl içerisinde hemen hemen her gün, her sabah, her akşam yolum bu çarşıdan geçerdi. Ulu Cami'nin Çifte Minareler'in önünden geçer, Kullebilerin evin önünden bükülür,Gavur Boğan'dan yukarı çıkardım. Bazen bir kahvede oturur çay içer, bazen alış veriş yapar sonra giderdim. Misafirlerimi Kullebilere gitmeden, köşedeki tükrük köftecisine götürürdüm.
(Hadi bu anlattıklarımı AVM lerde bulun da görelim!).
Deli Memo çöpcü Muzaffer eminin oğluydu. Durmadan o çarşıyı aşağıdan yukarı, yukarıdan aşagı gezer de gezerdi .Bazen bir köşede durur, çarşıya bakar hızla oraya doğru yürürdü. Bazen elini şakağına götürür düşünür gibi yapar, sonra aniden aklına iyi bir fikir gelmiş gibi hızla döner tekrar yürürdü. Ben, Memo'nun bu hareketlerine bayılırdım. Çok ciddi yapardı. Bazen yanımdan geçerken ''Nere'' (nereye) derdim. Yavaşca ''işim var'' der geçerdi. Bazen uzakta olunca bağırırdım ''Neeree'' o eliyle ''Git işne' der gibi işaret yapar, hızlı hızlı yürümesine devam ederdi.
Şimdi, emekli olunca kendimi bu deli Memo'ya çok benzetiyorum. Aynen bu Deli Memo gibi bir çarşıdan bir çarşıya, bir caddeden bir caddeye dolaşıp duruyorum. Bazen yürüyüşümü de hızlandırıyorum, gören bir işi var zannetsin, diye.
Dün iftardan sonra Hüsamettin Ceylan'ın pastahanesinde otururken, Vahap geldi. Yukarıdaki yazdıklarımı aynen ona anlattım.''Bu semtte in cin top oynuyor dedim. Buralardaki camilerde Allah rızası için bir veya iki saftan fazla cemaat bulamazsınız, dedim. Vahap heyecanla bana döndü: ''Tam adamına rastladın ,ben doğma büyüme TEBRİZ KAPILI'YIM, sana Tebriz Kapı'nın 30-40 yıl öncesini, kimler yaşardı, neler vardı, sana bir bir anlatayım''dedi. Bir beyaz kağıt aldı eline, Tebriz Kapının krokisini çizdi ve Gavurboğan' dan aşağı başladı anlatmaya.
''Önce şunu bilmek lazım. Buranın asıl adı ÇARŞI'dır. Onun için Çarşı Karakolu, Çarşı Eczanesi, Çarşı Fırını diye isimler almıştır. Tebriz Kapı sonradan denildi. Erzurum'da belki on tane çarşı vardır amma, 'Çarşı' denilince akla Tebriz Kapı gelir.
Gavurboğan'dan aşağı Taş Cami'den, Narmanlı Cami'ye, oradan Taş Mağazalar'ın başına kadar, her dükkanı bir bir anlatmaya başladı.''Oradaki önemli ve belirli simalar kimlerdi, onları söyle'' dedim. Demez olaydım ,başladı saymaya.
Omo Kemal, Kısse Baki, Kebapcı Veddan, Cambaz Bahrettin, Muhtar Cevdet ,Muhtar Hulli, Hacı Etih, Adliye Yüksel, Kuyumcu Costik Nihat, Topal Müco, Baraka Yusuf, Oduncu Hacı Osman, Yağcı Celal, Cambaz Kel Tehsin, Dr.Nihat Çağlar gil, Kahveci Şefik, Hacı Mustafa Himoğlu (Mücahit Himoğlunun babası), Hacı Osman Nalbulan, (Alvarlı efenin katibi), Taş caminin hocası Ali Hoca, Tahsildar Kemal Aktaş, Aslan bakkaliyesi Cemil Aslan, Servet bakkaliyesi Servet Çelikdağ, Hacı Rüfet, Berber Nüsret, Mehmet Çelikpazu, Kel İhsan, Refik Emmi, Terzi Gokku Fuat, Faytoncu Süslü Binali, Boksör Yalçın(Dağdelen), Muhtar Fehri(meşhur CHPli), Emirşeyh Kebapcısı Nadi, Faytoncu Hesiko, İspirtci Eyüp, Bacak Şahmettin, Foter SABRİ, Erik Emmi (Küçücük büfesinde rozet ve düğme satardı, Alpaslan Türkeşe laf söyletmezdi), BACI (Mahallenin bacısıydı), Titrek Rıza (titreyerek bardak satardı),Narmanlı Caminin yanındaki evlerin arasında ŞEYH in Gömlekci dükkanı, Çifte Minarelerin altında şimdi WC olan yerde, Rakı satan Ermeni kadının Büfesi vardı .EŞO (Her kahvede kendine ait bir çay kupası vardı. Başka bardakla çay içmezdi, çaya da para vermezdi.) HACI HALİS .(20 tablacı çalıştırırdı.Tır filosu gibi Tabla Filosu vardı.Sabahları taksim eder işe yollar,akşamları toplar,her tablacıyla ayrı ayrı hesaplaşır, hesabı ortadan bölerdi.) Kahveci Esef Emmi(20 yaşından küçük olanları kahveye almazdı.) Deli Nare ve kardeşleri(Şair Nefi Orta okuluna doğru peynirci dükkanları vardı.)
Tekmanın Çamlıca Köyü'nden temmuzda, ağustosta merkeplerle tuz ve kar getirilirdi. Kar dondurma yapımında kullanırdı. Tuz ise kesek taş halindeydi, kırılarak satılırdı. Şimdiki Lapides'in yerinde Kelleci Ağa Emi vardı. Pişmiş koyun, kuzu kellesi satardı. Çarşının üç gezgini vardı .Horoz Şekerci Nihat, Gırcingoslu Selahattin (bu ismi Mucahit Himoğlundan çaldım). Ey keteler, diyerek Kete satan ve ey fındıklaar, diyerek fındık satan.
Vahap''İşte bu kadar .Başkada unuttuğum varsa seni arar söylerim hocam''dedi. Ben de teşekkür ederim Vahap bey, peki sen kimsin, seni nasıl tanıtayım?''dedim. ''Ben: Ali Bezirganlı ,Alvarlı Efe'nin gazelhanı(demekki öyle bir ünvan var), Hacı Ahmet Efe'nin en küçük oğlu Vahap Kalkan.'' Dedi. Tanıyamadınız değil mi? Hani ağabeyisi var belediyede, türkü söyler, gazel söyler, Celil Kalkan. Yine tanıyamadınız .Bu, Vahap da müzikle uğraşır, düğün salonlarında proğram yapar, org ,klavye, piyano çalar. Yine tanıyamadınız..Kör Vahap, Kör Vahap.
Gelelim bu kadar şeyi neden yazdığıma.Gavurboğan'dan Taş Mağazalar'ın başına kadar,Üç Kümbetler havzasından, Kale ve Kale varoşlarına kadar, olan bu alanda en az 150(yüz elli) bin insan yaşardı. Kentsel Dönüşüm adı altında, bu kocaman alan dümdüz edildi. Erzurum Türkiye'nin en çok göç veren şehri olduğuna göre ,bu nüfusun en az yarısı Erzurumu terk etmiştir. Erzurumu terketmeye yetecek maddi gücü olmayanlar, TOKİ'lerden başını sokabilecek bir ev alabilenler veya elinde azıcık sermayesi olupta başka bir semtte iş yeri açabilenler Erzurumda kaldı. Cesareti olanlar, girişimci olanlar, ellerinde sermayesi olanlar, Mersedeslerine binip İstanbul'a gittiler.
Çifte Minareler'in doğu tarafında Büyükşehir Belediyesi bir sentetik çarşı yapmış, İçinde 20-30 işçi çalışıyor ama, hiç bir dükkanda müşteri yok. Mahkeme yıkılmasına karar verdiği halde yıkılmayan bu sentetik çarşı, adeta mahkemelere ben seni yendim diyor. İşte bu çarşı önümüzde bu şekilde bir örnek olarak dururken, yıkılan ,düm-düz edilen bu alanlarda yine buna benzer çarşılar yapılırsa diye çok korkuyorum.
Aslında ben Yakutiyemi geri istiyorum, velisiyle,delisiyle.
Cennetzade, Gürcü Mehmet, Emirşeyh, Taş Cami, Narmanlı ve Sıvırcık camilerinin cemaatleri nerede? Allahını seven her hangi bir vakitte buralara bir gitsin. On, onbeş kişiyi geçmeyen cemaatleri var. Duam odurki kentsel dönüşüm bitince bu camiler eski cemaatlerine kavuşur.
Aslında ben Yakutiyemi geri istiyorum. velisiyle, delisiyle.
Yakutiye tarihi Erzurumdur, Yakutiye Selçukludur, Yakutiye Osmanlıdır,Yakutiye Cumhuriyettir. Kısacası Yakutiye bizi biz yapandır. Bizi öz değerlerimizden koparmayın.
Ramazan bayramının ,tüm İslam Alemine hayırlara vesile olmasını diler,saygılar sunarım.
- Dadas 01 Ocak 1970 02:00
Dabakhane çeşmesinin yanındaki mavi kahvede Şeyh Hacı Münir Dikici yı unutmuşsun ki çarşının sigortasiydi .Dur dedimii akan sular dururdu.Her sabah okur ayran yapar du a eder çay demledim kahvede hoca Hacı eksik olmazdı.Sadece orda çalışıp doktor olan 4 kişi çıktı.
- harun emirhan agcakoca 01 Ocak 1970 02:00
müslüm abi yüreğine sağlık ...
- D. Şen 01 Ocak 1970 02:00
Eline sağlık bu yazılar gelecek nesillerinin bir hazine değerinde keşke Dedelerimizde yazsaydılar bize miras kalırdı . Makamın Bayii dükkanı isimli içki satan yeri Ermeni değildi Rus veya Gürcüydü. Yazmaya devam Mustafa Aslan`ın önerisini destekliyorum sağolasın.
- hüseyin yıldız 01 Ocak 1970 02:00
birde gürcükapı yıl 1964 keçelerden deve yapmış içinde ik ikişi gürcükapı caminin arkası hafif yokuştu orada gösteri yapar harçlık toplalardı birde seyyar salıncakçı olurdu. çocukluk yıllarımız
- mustafa aslan 01 Ocak 1970 02:00
Selâm olsun Müslüm Can...
Öncelikle ve sırasıyla kaleminden, yüreğinden ve gözlerinden öpüyorum canca...
İki üç dakikada okuyabileceğim bir yazı!
Ama her cümlede, her isimde, her mahalde en az on-on beş saniye durarak, duraksayarak o isim veya mahaldeki bir hatıramı tekrar sür`atle yaşayarak, inanır mısın yarım saatte okudum...
Ve yanaklarımın serinlemesiyle kendime geldim...
Müslüm Can!
Allah rızası için bu işi kendine görev say!
Unutulmalarına izin verme!
Bırakma unutalım!
Ceylan`ın mekânını terk etme, terk ettirme!
Bedenler, rızkın peşinden ve Allah`ın nasibiyle göç edebilir, ruhların göçüne izin verme!
Sakın ha!
- Adınız Soyadınız 01 Ocak 1970 02:00
Palandöken ilkokulu yaninda bakkal Münir emiyide unutmayalım. Kırık leblebi keci boynuzu simisga satardi.eskiler tarih oldu sayin yazar bizde onlarin hatiralarini belediye sayesinde yikip mahvettik.eskiler geri gelmeyecek aci olan hatiralarida yok artik.eey gidi gavurbogan eyy.
- v.t 01 Ocak 1970 02:00
yaklaşık 35 yıl tebrizkapı semtinde geçerek evime,işime okuluma gidip geldim.sayın yazar okadar güzel anlatmışsınızki allah sizden razı olsun.tebrizkapı şu an çöplük olmuş bu hale getirenler utansın.
- 965 01 Ocak 1970 02:00
vay allah razı olsun sayın yazar kaç gündür tebrizkapı deyip duruyorum kaç yeri aradım sonuç olmadı.tebrizkapı çöplük olmuş lütfen ne yapıp yapıp başkan beye ulaşıp tebrizkapı semtini göstermek lazım.iğreniyorum ki tebrizkapıdan geçeyim.