İngiliz turistlerin Kayseri'de yaşadıklarını Erzurum'da olmuş gibi yansıtan sözde büyük gazetelerin foyasını ortaya döküyor ve soruyoruz!
Erzurumajans-Haber-Yorum:Orhan BOZKURT- İngiliz Telegraph gazetesi muhabirlerinden Matt McDonald ve Andy Madeley'in 16 ay süren bisiklet yolculuğunu tamamladı. Yolculuk kapsamında Türkiye'ye de uğrayan muhabirler toplam 24 bin kilometre yol kat etti. İkili, yolculukta yaşadıkları deneyimleri gazetelerine yazdı. Bisikletleriyle aralarında Strasbourg, Münih, Dubrovnik, Atina, Tahran, Taşkent ve Kaşgar'ın da bulunduğu pek çok şehri ziyaret eden McDonald ve Madeley'nin Türkiye güzergâhları ise Kayseri, Sivas, Erzurum ve Ağrı üzerinden İran oldu.
Kayseri'de geneleve benzettikleri bir kafeteryada İbrahim adlı bir adam tarafından silahla tehdit edildiklerini ve uyuşturucu içmeleri için zorlandıklarını anlatan muhabirler bu izlenimlerini gazetelerinde isim ve yer vererek anlatılar. Ancak, İngilizce makaleyi Türkçeye çevirerek gazetelerinde yayınlayanlar Kayseri'yi Erzurum olarak kamuoyuna sundu. Biz dahil herkes Erzurum'u yadırgadı. Bu kentte olmaması gereken o magandayı (kavatı) sorguladı. Bereket ki; Sayın Vali Sebahattin Öztürk'ün duyarlılığı sonrası Erzurum Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü İngiliz gazetecilerin yazdığı makaleyi orjinalinden tercüme ettirdi de skandal ortaya çıktı.
ŞİMDİ SORUYORUZ!
1- 2011 Üniversitelerarası Kış Oyunları ile birlikte dünyada tanınırlığı ve bilinirliği artan Erzurum'dan kimler ne istiyor?
2- Türkiye'de 'Kış Turizmi' denince akla ilk gelen Erzurum'u hangi tüccarlar; pespaye ederek satıyor?
3- Kimler olduğu az-çok herkes tarafından bilinen bir lobi tarafından Erzurum, neden ikide bir ; yobaz, gerici, tehlikeli .... diye insanların önüne konuluyor?
4- İki sıradan İngiliz Gazetecinin bile 'Kayseri bir turizm kenti olamaz' dediği için ve ortaokul öğrencilerinin yapacağı tercümede dahi yapılamayacak bir hata ile bu kadim kent karalanıyor?
5- Bu kenti yönetenler, (Öncelikle hep eleştirdiğimiz Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü'nün bu konuda ki duyarlılığı takdiri ve alkışı hak ediyor) Erzurum denince mangalda kül bırakmayan belediye başkanlarımız, sözde sivil kitle örgütü olan (SETEKALARIMIZ) nerede ve neden susuyor? Bakın Beyler!... Varlığınızı borçlu olduğunuz bu kente ve yaşayanlarına birleri nasıl iftira ediyor neredesiniz?
6- Sayın Vali, Erzurum adının resmi temsilcisi olarak bu sözde büyük gazetelerin Erzurum'a yönelik bu iftiralarına ve yandaş müfterilere nasıl bir hukuki muamele uygulayacaksınız?
İŞTE O TARiHi iFTiRANIN ORJiNAL TERCÜMESİ
Bisiklet efsanesi: Türkiye'ye samimi bir veda
Bisikletçilerimiz, Matt MAcDonald ve Andy Madeley, Sidney'e giden 13 bin millik yolculuklarında Türkiye'deki suç yatağı ve İran'a güvenli vize girişi ile karşılaştılar.
Türk insanının cana yakınlığı ve ülkenin tüm güzelliği bizi gerçekten büyüledi.
Kayseri birçok neon ışıklı alışveriş merkezi, modern yüksek binaları ve ofisleri ile büyük bir şehir. Türkiye'nin ticari merkezlerinden biri fakat bir turist kenti değil. Bu şuradan belliydi ki; biz bisiklet ile geçerken insanlar gözlerini bize dik dik bakıyordu ve geçtikten sonra bizi işaret ediyorlardı.
Buraya bir bisiklet fanatiği ve cana yakın bir arkadaşımız Emrah tarafından üniversitenin bisiklet kulübüyle toplantı yapmak için davet edilmiştik. Öğrenci ekibi İngilizce konuşmalarını geliştirmek ve bisiklet yeteneklerini göstermek için can atıyordu. Yemeğe gidiş yolunda karşılaştığımız kadarıyla bisikletlerin tekerleklerini kaldırıyorlar, tavşan gibi zıplıyorlar, kaldırımlardan ve merdivenlerden atlıyorlardı.
Emrah ve eşi Nilgün, tipik Türk davranışları ile yemek ve konaklamadan kış aylarında giyinmek için uygun kıyafet alacağımız kamp malzemesi satan dükkanlara kadar her şeyi önceden ayarlamışlardı. Hatta şehrin 10 mil dışında bir yerde bir çift bot denemem için bizi götürdüler ve benim için indirim yaptırdılar.
Botlar çok sıcaktı fakat tamamen bisiklet sürmek için dizayn edilmemişlerdi. Botları bilek hizasına kadar kestiler ve bu sayede ertesi gün 50 mil göstergemizi vurduğumuzda çok rahattım ve gece için uzakta bir kamyon durağına ve yanındaki restorana uğradık.
Değişken bir ruh haline sahip olan kefenin sahibi İbrahim tarafından karşılandık. Bize kalmak isteyip istemediğimizi sordu ve sonra çorba, mantı ve ekmekten oluşan bir ziyafet sundu ve İbrahim'i dinlemek için odun sobasının etrafında toplandık.
Seyahat ettiği günleri ve çiftliğinden nasıl zengin olduğunu anlatıyordu. Gece ilerlediğinde oğlu da bir şişe rakı ve bir çanta dolusu esrarla bize katıldı. Biz içeceği kabul ettik fakat ciğerler için kötü olduğu için otu reddettik. Ayrıca Matt İbrahim'le arkadaşça dalga geçtikten sonra devreye giren paranoya ihtiyacımız olan son şeydi ve İbrahim bir 357 tabanca çıkarmak için eski püskü ceketini kaldırdı.
Rakı akıyordu ve İbrahim'in batılı değerlere olan tutumu daha çok bir rant haline geldi ve özellikle de bir suç yatağında gezdiğimizi anladığımızda biz gittikçe daha rahatsız olmaya başladık. Yandaki restoran loş bir ışıkla ve erkeklerle doluydu geleneksel müzik dışarı taşıyordu aslında tam bir genelev havasındaydı.
Ertesi sabah hemen aceleyle ve sessizce ayrıldık ve Sivas'a ulaştık. Sivas'ta daha az tehditkar ve girişken olan 27 yaşındaki diş hekimi Ercan'la kaldık. Onun en ölümcül silahı onun çekiciliği ve sınırsız cömertliği idi. Seyehatimiz Sivas'tan itibaren çok zorlaştı. Sıcaklık -20 derecenin de altına düşmeye başladı. Bir gün, 2190mlik bir zirveye çıkmaya başladığımızda kar yoğun biçimde yağmaya başladı. Yol beyaz ve donmuş bir örtüyle kaplandı. Bisikletlerimizin çamurlukları buzla doldu ve kar bizim tekerleklerimizi kilitledi ve ağır vasıtalar biz yoğun kar altında bisiklet sürerken ve yollarından kaçmaya çalışırken üzerimize sulu çamur ve kar sıçrattı. Bir kamyon tarafından ezilmekten ve aşırı kötü koşullardan korktuk.
Sonraki birkaç gün İran sınırına sadece 150 mil uzaklıkta olan Erzurum'a ulaşmak için çok uğraş verdik. Burada İran vizelerimizi alacaktık ki bu iş her birimize bize 300 Sterline mal oldu ve pahalı bir prosedürdü. Fiyat ikincil bir husus idi daha önemlisi bizim vizelerimize onay alıp alamayacağımızdı. O andaki haberler İran ? İngiltere ilişkileri hakkındaydı ve televizyon ekranları İngiliz bayrağı yakan ve "İngiltere'ye ölüm" diye bağıran İranlıların görüntüleri ile doluydu.
Her birimize 21 günlük vize verildiği için bizim kaygılarımız boşa çıktı. Çok mutluyduk. Çünkü bu seyahatimizin amacı olan İran hep en çok gidilmek istenen destinasyonlardan biri olmuştu. Vizelerimizle beraber biz küçük ve tozlu sınır kasabası Doğubayazıt' a vardık. Burada, Ağrı Dağının gölgesinde hiç alışık olmadığımız bir düşmanlıkla karşılandık; bazı yerel çocuklar biz geçtikçe bize taş attılar.
Biz Türkiye'deki son gecemizi bira içerek kutladık. Ama bu son geçici bir sondu ve bu durumu Türkiye'nin ne kadar güzel bir yer olduğunu yad ederek değerlendirdik. Çok az beklenti ile ulaştık fakat insanların dostluğu ve çarpıcı güzellikleri ve uçsuz bucaksız doğal hayat bizi çok etkiledi. Şimdiye kadarki en büyük ülkemizi fethetmiştik ve bizi tekrar görmek isteyen değerli dostlar edindik.
Not: İngilizce bilen herkes söz konusu gazetenin sitesinden bu makaleyi okuyabilir. http://www.telegraph.co.uk/